Esat ARSLAN
Sevgili okurlar, eğri oturup doğruyu konuşalım, bugün Türkiye’nin en öncelikli meselesi kutuplaşmadır, toplumun ayrışarak, birbirlerinden gittikçe uzaklaşarak kamplaşması sorunsalıdır. 25 Temmuz 2016 tarihinde yitirdiğimiz, Ölümsüzler Dünyasında yerini alan Tarihçilerin Şeyhi, Şeyhü’l-Müverrihin Prof. Dr. Halil İnalcık’la son zamanlarında Bilkent Üniversitesinde yapmış olduğumuz görüşmelerde Türkiye’nin önündeki en büyük meselenin bu olduğunu ısrarla belirtirdi. Hemen hemen her katıldığı toplantıda bu konuya duyarlılığını açıklar, tarihçi hassasiyeti ile çözümlerini siyasetçilere kadar iletilmesi çabası içinde bulunurdu. Nur içerisinde yatsın, 2000’li yılların başından itibaren yapmış olduğu tüm söyleşilerinde, röportajlarda bu hermanötik konuyu hep dillendirmiştir. [1] Ben de aynı kanıda olduğumu belirtmek istiyorum.
Gerçeği açıkça ifade etmek lazım gelirse, Türk toplumu süratle kamplaşma içerisine çekilmektedir. Bu bir vakıadır. Türk toplumu süratle anlayış birliğini sağlayan milli şuurunu yitirmekte, “Laik ve Anti Laik” ayrışmasına doğru doludizgin gitmektedir. Gayet münasebetsiz, zaman zaman incir çekirdeğini doldurmayan konularda taraflar birbirlerine girmekte, birbirlerini tutarsız bir şekilde rencide etmektedirler. Öyle bir duruma sürüklenmekteyiz ki, birbirimizi anlamayan, hatta birbirimizi sevmeyen ve tüm duyu organları karşıdan gelen algılara kapatmış bir sağırlar diyaloğu atmosferine girmekteyiz. Birbirimize karşı, birbirinin açıklarını yakalamağa çalışan, karşısındakini acı bir biçimde eleştirmekle meşgul ve sadece kendi savlarını dillendiren bir topluma doğru gidilmektedir. Oysaki düşmana bile objektif, tarafsız bakabilmek, fazilettir, büyük bir erdemdir.
Seçim atmosferine girerken bu kamplaşmanın daha da derinleşebileceği endişesi ve kaygısı Türk aydınını derinden etkilemektedir. Parçalanmış, bölünmüş bir millet Türkiye için felaketli sonuçlar doğurabilir. Bulunduğumuz coğrafyanın etrafının bir yangın yerine döndüğü bir ortamda TBMM’de dillendirilmeğe çalışılan şeddeli siyaset toplumun bütün katmanlarına doğru hızla yayılmaktadır. Hani biz dünyanın rahat bir köşesinde Brezilya gibi otursak, tamam, şeddeli siyaseti bütün evreleriyle yaşayalım. Ama biz bütün dünya mücadelelerinin tam merkezindeyiz, ortasındayız. Bu durumda bizim için en önemli husus istikrardır, sakin bir biçimde tartışabilme ortamı yakalayabilmektir. Şeddeli siyaset evresinde toplumun tümünü derinden kaosa sürükleyecek sorunlar, büyük problemler, büyük ihtilaflar olarak ortaya atılınca halkın huzuru bozulur, ülkenin istikrar tehlikeye girer. İstikrar bozulursa ekonomi bozulur. İstikrarsızlık, ekonominin bozulması demektir, tek kelimeyle felakettir. Evet, sevgili okurlar, düzen bozulursa, bu gemi batarsa hepimiz batarız. Ülkenin asıl meselesi irfandır, istikrar içinde Türkiye’nin büyümesidir. Bu konuda siyasetçilere büyük görevler düşmektedir. Uzlaşı ortamını sağlamak önemlidir, CHP Lideri Deniz Baykal’ın başında Kur’an okuyabilen, bir Cumhurbaşkanı Türk toplumuna örnek olabilecek bir davranış sergilemiştir. Kamplaşmanın, kutuplaşmanın ve de ayrışmanın tek ilacı ülkesever olmaktır, bütünleşiklik sergilemektir. Etrafımızın yangın yerine döndüğü bir ortamda ülkemizin güzel insanları aralarındaki tüm husumetleri geri bırakarak birbirleriyle kaynaşma zeminin hazırlamaları herşeyden fazla önem kazanmaktadır.
Aydınlar bu toplumun lokomotifleri, kanaat önderleridir. Demem o ki, hangi siyasi düşünce sistemini benimserseniz, benimseyin, Ülkeseverlik, herkesin bu ülkenin başlıca milli şiarı olmalıdır, sevgili okurlar.
[1] Halil İnalcık, “Tarih Tenkidimiz Duygularımızla Yapıyoruz.”, Kılavuz Dergisi, Mart 2006,