“Türkiye Ekonomisi Nereye gidiyor?”

Hükümet inşaat şirketlerin satmadıkları gayrimenkulleri için çözüm üretmeye çalışıyor, daireleri satın alacak hesapta karşılığında para verecek, böylece hem batık kredileri kurtaracak hem de firmalara nakit sağlayacaktı. O da ne? Eldeki gayrimenkuller bankaya ait değilmiş, bunlar zaten satılmış yani aslında inşaat firması daireleri satmış, gelen parayı da afiyetle yemiş veya gizli bir yere istiflemiş veya kaçırmış, şimdi şımarıkça ağlıyor. Böyle bir iş anlayışı, iş ahlakı anlayışı hangi ülkede var, hani hepimiz aynı gemideydik.

*****

Rifat Erman DİNÇEL

 

Kuş Bakışı Ekonomi

İleride hatırlamak için bugün ekonomiye yukarıdan kuş bakışı yani uzaktan ve genel olarak bakmaya çalışacağım. 

Bugün Ekonomi Nasıl?

Amacım “Türkiye Ekonomisi Nereye gidiyor?” Sorusuna cevap vermek ve peşinden problemlere özet bir çözüm sunmak, görüş bildirmek.

Ekonomi için acil eylem planı (100 günlük) Temmuz 2018’de açıklandı, Yeni Ekonomi Planı (YEP) ise yani Orta Vadeli Ekonomi Planı ise Eylül 2018’de açıklanmıştır.

2019 bütçe kanunu tasarısının meclise gönderilmesi ise Ekim 2018’de gerçekleşti.

Merkez Bankası Başkanı geçtiğimiz ay içinde ekonomi için büyüme ve enflasyon tahminleri ile para piyasası beklentilerini de açıkladı. Artık tüketici güveni endeksi hakkında da net bilgiye sahibiz. Peşinden geçtiğimiz ay içinde vergi indirim paketi de açıklandı ve en son 5 Kasım’da açıklanan enflasyon verisi ile Kasım ayının ortasını da bulmuş olduk.

Her türlü güven endeksinin düştüğünü sanırım ispat etmeye gerek yok. Vergi indirim paketinin fiyatlar bu kadar artmışken ve satın alma gücü bu kadar düşmüşken, ekonomide bir canlanma yaratacağını beklemek ayrı bir saflık olur.

Enflasyon ise üzerinden 10 gün geçince adeta unutulmaya yüz tuttu. Resmi rakamlarda bile tüketici enflasyonu %26 ve üretici enflasyonu %45 seviyesinde; ama hepimiz bunun sepetin içindeki malların enflasyonu olduğunu artık ezbere biliyoruz. Kendi tüketim kalemlerimizdeki enflasyonun ise çoktan %50 ile %100 arasında artmış olduğunu biliyoruz.

Bugünden itibaren, artık günlük ve haftalık veya aylık ekonomik verilerden, piyasa haberlerinden çok; üretime, tüketim ve tasarrufa odaklanmak, büyümeyi ve milli gelir kayıplarını hesaplayacağım. Büyüme senaryolarından ziyade, durgunluğa ve hatta küçülmeye geçen ekonomide, hasar tespiti yapmayı, krizin dibini bulmaya odaklanmaya tercih ediyorum.

Büyüme veya Büyüyememe; İşte Bütün Mesele Bu

Hükümetin 2019’da ekonomi için büyüme tahmini %2,3 olarak açıklanmıştır.

Öncelikle belirtelim ki ben bu büyüme tahminini gerçekçi bulmuyorum.

Ekonomik veriler Türkiye ekonomisinin 2019’da büyüme ihtimalinin olmadığını ve hatta ekonominin küçüleceğine işaret ediyor.

Bankaların bireylere ve kurumlara kullandırdıkları kredilerde düşüş,

Sanayi üretiminde düşüş, sanayi kapasite kullanım oranında düşüş,

Ekonomik güven endekslerinin tümünde düşüş,

Ağustos ayında kurlarda artış ve Eylül ayında TL faizde artış ile birlikte enflasyonda aşırı artış var. TL geçtiğimiz 130 günde büyük değer kaybına uğradı.

Kurdaki artış Ağustos ayında cari işlemler açığını azalttı, bu haber olumlu görülse de bu durum iki sebepten oluştu, ithalat aşırı düştü çünkü imalat sanayinin girdilerinin %60-80 kısmı döviz ile yurt dışından alınıyordu ve döviz TL karşısında çok yükselmişti. Üretici fiyat artışı yıllık %46 ilke rekor seviyede arttı, ithalat birden kesildi, ihracat ise kur artışından dolayı TL olarak yüksek değer olarak hesaplandı.

Gönül isterdi ki ihracattaki artış, rekabet gücümüzün artması, üretim maliyetlerimizin azalması ile rekabetçi olarak artsın ama bu mümkün olmadı. Tüm bu gelişme dış ticaret açığını da azalttı ve cari açığın fazlaya dönme noktasına geldiğini gördük. Kısacası gerçekçi olarak sevinmek pek mümkün değil.

Bankaların kullandırdıkları toplam kredilerdeki değişim ise aşağıdaki grafik ile verilmiştir.

Arkasından ittirilerek bankacılık yapan, kamu kökenli bankalarda bile kredi hacmindeki görüntü büyüme ve 2023 hükümet hedefleri açısından umut vermemektedir.

Faizlerde artış, özel sektörün yüksek borçluluk içinde olması, borçları ödemede yaşanan güçlük, sayıları giderek artan konkordato ilan haberleri, tekstil fabrikalarında çıkan yangınlar (satılamayan stokların sigortadan tazminat almak için yakıldığı iddiası) firmalarda ve yatırımcılarda ek yatırım, yeni yatırım isteğini tamamen bitirmiş ve varlığını korumak önemli hale gelmiştir.

Şimdi 2018 ve 2019 için bu verilerin ışığında Londra’dan bir yatırım bankasının Türkiye büyüme tahminini burada paylaşalım, bu raporun tarihi de 1 Kasım 2018’dir.

Bu ekonomik araştırma raporuna göre Türkiye büyüme rakamları

Yıllık gerçekleşme ve tahminler:

2017 %7,4,

2018 %3,3 ve

2019 %02 (tahmin)

Bu tahminleri 3’er aylık dönemler için de yapmışlar;

2018Q3 için-%9,6 (2018 Temmuz-Ağustos-Eylül)

2018Q4 için-%3,9 (2018 Ekim-Kasım Aralık)

2019Q1 için-%2 (2019 Ocak-Şubat-Mart)

2019Q2 için %3,3(2019 Nisan-Mayıs-Haziran)

2019Q3 için %5,5 (2019 Temmuz-Ağustos-Eylül)

Tabi ki yukarıdaki rakamların bir kısmı tahmin ama bu tahminlerin dayandığı gerçekler bizim yeni ekonomi planımız da ve 2019 bütçe kanunu taslağında da göz ardı edilmiş olduğunu görünce kararlarımızı gerçekçi görünen bu rapora göre almakta fayda olduğunu düşündüm.

Şimdi önemli bir konunun daha altını çizelim, Türkiye’de her yıl 1 milyon çocuk dünyaya geliyor, bunun anlamı büyüme oranının bir kısmı tahminen %3-4’lük kısmı (kişi başı milli gelir hesabına göre aslında) bu yeni doğumlar ile birlikte brüt büyüme oluyor. Yani gerçek büyüme olamıyor, tam ve reel büyümenin bu rakamın %3’ün üzerindeki büyüme rakamları ile mümkün olduğunu belirtelim.

Özet olarak %3’ün üzerinde gerçekten büyürsek bir gün bu bir reel büyüme kabul edilmelidir. (Suriyeli 4 milyon göçmeni hiç yazmadık ve hesaplamadık lütfen bunu da dikkate alın)

Diğer taraftan Türkiye’nin Gayri Safi Milli Hasılası (GSMH veya GSYİH) yani bir yıl içinde üretilen mal ve hizmetlerin toplam değeri 850-870 Milyar dolar seviyesinde hesaplanır.

Bu rakam bizi Dünyanın 16. veya 17. büyük ekonomisi yapıyordu. Bu rakamın 2018 karşılığı hesaplandığında TL’nin yaşadığı büyük değer kaybından dolayı 20. sıraya düşeceğimiz tahmin ediyorum. Kısacası bu GSMH rakamları kur artışı ile artıyor gibi görünmesine rağmen üretim düşüşü veya hizmet rakamlarındaki düşüş ile belli oranda dengelenmektedir. Büyüklüğün değişim yönü 20. Ekonomi olma yolu olmaktadır.

Kısacası G20 dedikleri, gelişmiş 20 ülke sınıflamasının sınırındayız artık.

2023 ‘de ilk 10 ekonomi içinde olacağımızı defalarca söyleyen ekonomi danışmanları 2019’un içinde, 2018 verileri bu şekilde açıklandığında ne diyecekler merak ediyorum. (Belki TÜİK ile konuşmak talimat vermek daha iyi bir seçenek)

Şimdi bir grafik paylaşacağım, tüketici güven endeksi ve GDP’nin (bizim GSYİH dediğimiz) büyümesi yani değişimini- gelişimini göreceğiz.

Türkiye de GSYİH düşüyor yani negatif büyüme(küçülme) söz konusu, tüketici güveni endeksinin çökmesi de tüketimin yapılmadığına, yapılmayacağına işaret ediyor.

Üretim yapılmıyor, Tüketim yapılmıyor, bu ekonomi nasıl bir ekonomi?

Lütfen cevabınızı aşağıdaki seçenekler arasından belirleyiniz?

a) Ekonomi büyüyecek, 5 yıl içinde dünyanın ilk 10 ekonomisi içine gireceğiz. GSMH 1,5 Trilyon dolar olacak.

b) Ekonomi küçülüyor, büyüme olmayacak ve üretim ve tüketim düştüğüne göre ekonomi durdu. Durgunluk var buna resesyon deniyor.

c) Yukarıdaki b seçeneğinde ki durgunluk var ama buna ek olarak, enflasyon da artıyor. Bu iki ters olayın aynı anda oluşmasına ekonomi dilinde stagflasyon deniyor. Şu anda ülke de stagflasyon var.

d) Yukarıdaki c seçeneğindeki stagflasyon gerçek ama buna ek olarak ekonomide işsizlikte artıyor ve artık histeri nöbeti geçiren bir ekonomi var.

Üretim ve Tüketim

Tüketim, döviz kuru, faizler ve enflasyonun aşırı artmasıyla yani TL’nin değer kaybı yüzünden tıkandı.

Üretim ise yine kredi faizlerinin artışı, kur artışı, borçlarını ödeyemeyen firmaların yaşadığı nakit bulma sıkıntısı ve biriken mal stokları sebebiyle durma noktasına geldi.

Üretmenin anlamı yok satamıyorsun.

Stok birikiyor, sermayeyi depoya bağlıyorsun ve bu üretim-tüketim yani satış döngüsünün kırılması sonucu olarak, firmalar küçülüyor, işçi çıkarıyor, konkordato ilan ediyor.

Faiz, enflasyon ve kurlar düşmeden üretim-tüketim ve kısaca satış döngüsünü yeniden kurmak mümkün değil.

Güven üzerine kurulu ticaret hayatında yaşanan bu bozulma, nakit sıkışıklığı ile birlikte diğer yan sektörleri de etkiliyor. (Lojistik sektörü gibi)

Dikkatinizi çekmek istediğimiz bir başka nokta, bankacılık kesimi, şimdiye kadar konuşulan reel sektörün kriziydi, şimdi ile mali sektörün konuşulması lazım.

Banka kredilerinin durumunu bu yazıdaki ilk grafikte vermiştik.

Şimdi Bankacılığa veya mali sektöre bakalım, mali sektör deyince akla ilk gelen bankalar ve bankaların batık kredileri de çoğalma eğiliminde, bu durumda bankaların zarar karşılığı ayırarak hazırlık yapmalarını kanunen gerektiriyor.

BDDK bu konuda bankacılık kesimini kısmen de olsa rahatlatıyor ve bankaların kredilerini yeniden yapılandırma tavsiye ediyor.  Bu yeniden yapılandırma yapılırken, bankaların müşterisine sundukları seçenekler, “borcunuzu yeniden yapılandırdık, 40 gün sonra, 3 ay sonra hatta 6 ay sonra ödemeye başlayın ama yeni faizden” şeklinde ifade ediliyor.

Ya sabır deyip bunun ne anlama geldiğini söyleyelim, aslında kişi veya firma zordadır, ödeme güçlüğü yaşamaktadır. Yeniden yapılandırma yapılıp da birkaç ay ödemesiz dönem imkânı olunca biraz nefes alıyor ama borç hala borç olarak duruyor, kısacası sanki 1-6 ay için tüm ülke olarak adeta konkordato ilan etmiş gibiyiz, konkordato görevlisi borçlarımızı tasfiye etsin diye bekliyoruz.

Ülkenin bu kadar önemli ve zor gündemi varken, yerel seçimlere hiçbir şey olmamış gibi gitmek ve para harcamak bana hiç akıllıca gelmiyor.

Hükümet inşaat şirketlerin satmadıkları gayrimenkulleri için çözüm üretmeye çalışıyor, daireleri satın alacak hesapta karşılığında para verecek, böylece hem batık kredileri kurtaracak hem de firmalara nakit sağlayacaktı. O da ne? Eldeki gayrimenkuller bankaya ait değilmiş, bunlar zaten satılmış yani aslında inşaat firması daireleri satmış, gelen parayı da afiyetle yemiş veya gizli bir yere istiflemiş veya kaçırmış, şimdi şımarıkça ağlıyor. Böyle bir iş anlayışı, iş ahlakı anlayışı hangi ülkede var, hani hepimiz aynı gemideydik.

Ödeme yapmayacağız ama borcumuz borç, seneye Allah kerim diyoruz, daha yüzsüz olanlar Devletten daha ne kadar tırtıklarım hesabında, kural yok, kaide yok, kanun uygulanmıyor, buna bozuk ekonomi desem bana kızarmışınız!

Bu durum tam anlamı ile YEREL SEÇİM YATIRIMI olduğunu gösteriyor, artık hepimiz beklenen ekonomik sonucu biliyoruz.

Görünen ilk ekonomik sonuç

A-Bu yorumu yazarken geldiğimiz bu noktada batık firma ve batık kredi patlamasının 2019 ilk 3-9 ayı arasına ertelendiği,

B-Ekonomik büyüme tahminleri 2019’un 4-5-6-7-8-9 aylarında negatif büyüme gösterdiği,

C-Ekonomi raporlarında TCMB haftalık repo faizi düşüş tahmini için 2019 Ekim-Kasım-Aralığı işaret ettiği,

D-Bütçe kanunu tasarısında bütçe gelirleri için yapılan aşırı iyimser tahmini ve bütçe giderleri için yapılan bazı kalemlerdeki olağanüstü artışı hiç konuşmadığı,

Bütçenin gerçekçi değil hayal ürünü olduğu, bir gelir/gider tahmini var ama yeni ekonomi planı ile tutarlı olmadığı,

2019’da bütçe bu tahminlere göre 72 milyar TL açık verecek ve Devletimiz bunu borçlanacak çözmeye çalışacağıdır.

Tahminim 2019 bütçe açığı tarihe rekor bir rakam olarak geçecek, biz seneye bütçe açığının toplam bütçeye oranı veya toplam borçlara veya GSMH’a oranını konuşuyor olacağız.

Tüm bilgileri bir araya getirelim ve ön bir sonuç çıkaralım:

1-Tüm veriler ve analizler krizin bitmediğini ve henüz krizin dibini de görmediğimizi gösteriyor.

2-2019’un Nisan ayından itibaren 6 aylık en ağır kriz döneminin gelmekte olduğunu tahmin ediyorum.

3-2019 yıl başına kadar hiç vakit kaybetmeden ciddi ve etkili adım atılırsa, 2019 da dibi görsek dahi uçakların pisti pas geçtiği gibi ekonomide dipte uzun süre kalamadan toparlanır.

4-Sayın ekonomi bakanı tarafından açıklanan VERGİ İNDİRİM PAKETİ ile birlikte hemen hemen tüm ekonomistler aşağıda belirttiğim şekilde aynı yorumu yapmışlardı.

Aaaa “SIKI PARA Politikası (faizler artmıyor hatta düşürme çabası var) ile GEVŞEK MALİYE politikası uygulanıyor”

Şimdi soruyoruz ekonomi için tedavi reçetelerine baktığımızda bu hangi rahatsızlığın tedavisinde kullanılmış acaba?

Cevap, durgunluk ile enflasyonun aynı anda olduğu STAGFLASYONDA tedavisi.

Yılbaşı’na kadar olan bu tedavinin tüketim canlanması yaratması hedefleniyor ama büyük etkisinin olmayacağı, etkinin sınırlı olacağı yönünde piyasa beklentisi oluştu bile.

5 Kasım’da açıklanan Ekim 2018 enflasyon rakamları ile tüketici fiyatları %2,67 artmış olduğunu öğrenmiştik. Kısaca bu rakamın doğru olduğunu kabul edersek (tahminimiz 2,5 in üstüydü), enflasyona devam ediyoruz ve daha yeni (3 hafta önce) açıklanan TCMB tahminleri şimdiden şaşmış durumda ve 15 yılın en yüksek enflasyonu ile ülke yıpranmaya da devam ediyor.

“Pardon, şimdi sen krizi kabul ediyorum demek mi istedin!” Cevap, evet doğru öyle dedim!

Peki bizim hastalık sadece stagflasyon mu? ayrıca bu tedbirler çözüm olur mu?

Cevap, bizim hastalık sadece stagflasyon değil, borç ödeyememe yani batık kredi ve firma iflas sorunu ve artan işsizlik de var.

Bu tedavi iyileşme sağlayacak mı? sorusunun cevabı ise üzülerek söyleyeyim bu tedavi bu rahatsızlığı iyileştirmez çünkü:

I-Faiz, kur ve enflasyon arasındaki oransal ayarlamalar ile stagflasyon-durgunluk derdini çözmek mümkün değil.

II-Maliye politikası gevşedi, vergiyi nasıl toplayacaksın? Süre yılbaşına kadar sınırlı zaten?

III-Para politikası sıkılaştı, faizi indirmeyi başarsan bile borç batağını nasıl çözeceksin?

IV-Yukarıdakilerin tümünü başardın, üretimi artırma önlemlerin yok, yeni yatırımcı yok, Devlet bütçesinde üretim için yatırım kararı yok, tüketimi yeniden canlandıracak güven yaratacak ekonomik şartlar oluşturacak adım da yok.

V-Yukarıda sayılanlardan dolayı 100 milyar dolar kaynak da bulsan sorun çözülmeyecek sadece ertelenecek.

Evet bu yazı okuyunca içinize sıkıntı gelmiş olabilir,  o kadar enseyi karartmayalım ve yeniden nasıl ekonominin kurtarılabileceğini de yazalım;

1-Bürokratlar yeniden ama liyakata uygun olma kuralına göre baştan atanmalı.

2-Yeni OVP Orta Vadeli Plan hazırlanmalı

3-Bütçe yeniden revize edilip gerçekçi hale gelmeli

4-Acil Eylem planı yeniden yapılmalı ve önceden duyurularak 1 Aralık’ta uygulamaya alınmalı

5-Önümüzdeki 3 yıl için Sanayide ve Tarım üretiminde Devlet yeniden yatırım yapmalı, gerçekçi davranılmalı ve yabancı tekeline girmiş üretim alanları düzeltilmeli, kısaca ciddi ÜRETİM REFORMU ve YATIRIMI planı yapılmalı.

6-Bütçenin kenarına saklanmış bulunan tüm hastane, köprü, tünel, havaalanları, tüm HES projeleri TL’ye dönmeli, sözleşmeler makul biçimde kâr marjı ile yenilenmeli. 

Devlet hesap adamı gibi davranmalı ve har vurup harman savrulmamalı.

7-Varlık Fonu kapatılarak tüm kurumlar Hazineye geri alınmalı ve Sayıştay denetimine geri dönmeli.

8-Devlet tamamen ve ciddi olarak tasarruf moduna girmeli, lüks tüketime son verilmeli ve Devlet acil harcamalar hariç, harcamayı durdurma frenine basarak tasarruf tedbirleri uygulama ciddiyeti göstermeli. 

Tek para harcanacak yer sanayi ve tarım üretimini artıracak yatırımlar olmalıdır.

9-Mali piyasaların toparlanması için, BDDK, SPK, Bankalar Birliği ve TCMB tüm yönetimi değiştirilmeli ve yürürlükteki yasalara uygunluk açısından geçmişe yönelik denetim yapılmalı.

10- Anlık çözüm ve anlık ekonomi fantezileri ile ülke ekonomisi yönetilemez, ekonomi yönetiminde bütünlük olmalı ve sorumluluk dağılımı yeniden düzenlenmeli, ekonomik yangın kökünden söndürülmeli, deneme yanılma davranışına veya sonu gelmeyen denemelerinin son verilmeli. (Devlet yönetimi deneme sürüşü kaldırmaz)

11-Yeni Ekonomi Programı ile bütçe kanunu tasarısının büyüme ve enflasyon tahminleri neden farklı? Merkez Bankasının enflasyon tahmini neden bunlarla uyumlu değil? Devlet yönetmek ciddi iş, neden ekonomi yönetiminde koordinasyon yok?

Bana soracak olursanız bu önlemler dahi bu ekonomiyi kurtarmayacak aslında, bu önlemler sadece nefes almak için.

Bizim önce bir nefes alıp sonra hep birlikte, ekonomik yapısal değişim reformuna imza atmamız lazım.

Kibar davrandım, zaman değişti yeni şartlar ve yeni Dünya ekonomik ortamı için DEVRİM, REFORM veya YAPISAL DEĞİŞİM PROGRAMI adı ne ise ondan yapmamız lazım.

Bunları yapmak için ön koşulumuz TOPLUMSAL MUTABAKATTIR, kendimize özgü ekonomi modelini iyi eğitimli, tecrübeli genç TÜRKLERE görev ve imkân vererek yapmalıyız.

Ben bu yazı ile ekonomik duruma genel bir teşhis koymanızı istedim ayrıca ekonomide değişim ve inkişaf (inovasyon) ihtiyacını ortaya koymaya çalıştım.

ABD ile aramızın yumuşaması, krizin bittiği anlamına gelmiyor, doların 5,40 olması kurun düşüş trendine henüz işaret etmiyor, gerilimin azalması ve çalkantının dinmesi (volatilitenin azalması) güzel ama bu piyasa tahmini, ekonomi için tahmin değil unutmayın, makro ekonomik verilerin düzelmesi ve ülkeye olan güvenin yeniden oluşması için daha önümüzde 1 yıl var, bu bir yıl da kolay bir süreç değil tüm yazı bunu anlatıyor.

Panik halde yurtdışından kaynak aramak yerine bir Allah’ın kulunun çıkıp “önce güven yaratacak adımları atalım, sistemi ve kurumları yeniden kanunlara göre çalıştıralım, şeffaf ve denetlenebilir olalım, tüm projelerde hesap verebilir olalım, hesap, kitap, bilim ve akıl ön planda olsun, YETER ARTIK” demesi lazım.

Hani derler ya “bindik bir alamete gidiyoz kıyamete” durumdayız, şu krize teşhis koyma aşamasından, krize çözüm üretme aşamasına ülkeyi geçirecek bir lidere ihtiyaç var.

Ekonomik durgunluk çukuruna sürükleniyor ülke, sadece iflaslar değil, sadece parasal kayıplar değil, toplumsal değerlerde, manevi değerlerde, vicdani ve ahlaki çöküş ve kayıplar var.

Toplumsal ve insani vasıflarımız, işsizlik, açlık ve yoksulluk ile test ediliyor, Dünya liginde geri sıraya doğru sürükleniyoruz.

Çok ama çok zor dönemlerdeyiz, “kanaması olan hastayız artık bir an önce destek, yoğun bakım, kanama durunca da acilen tedaviye başlamak lazım.”

————————————–

Kaynak:

https://21yyte.org/tr/merkezler/islevsel-arastirma-merkezleri/ekonomik-arastirmalari-merkezi/kus-bakisi-ekonomi

Yazar
Kırmızılar

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen