Doğu Akdeniz’de şu an yaşanan gelişmeleri atlarsak ne S400’ü ne de Suriye konusun tam olarak yorumlayabiliriz.
Gündemimiz YSK, İstanbul seçimleri olabilir. Ancak hemen güneyimizde, tarihte çok sık görülmeyen bir kırılma yaşanıyor.
İç siyaset ile dış politikayı karıştırmamanın en gerekli olduğu günlerden geçiyoruz.
*****
Cüneyt BAŞARAN
Biliyorum hepimiz YSK kararı sonrasında yenilecek olan İstanbul seçimlerine kilitlendik. YSK kararının gerekçesi tatmin etti mi? İstanbul’da Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimleri yenilenecekse, neden ilçe seçimleri yenilenmiyor? Aynı seçim kurulları ile geçen yıl yapılan Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekili seçimlerin de yenilenmesi gerekir mi? gibi bir çok soru kamuoyunda tartışılıyor.
Sonuçta YSK seçimler konusunda karar alacak en yüksek merci. Dolayısıyla kararları da net ve bağlayıcı.
Ancak geçen hafta boyunca yaşanan tartışmaları, karar sonrası piyasalarda oluşan dalgalanmayı görünce, YSK’nın “İstanbul Seçim Tekrarı” kararının etkilerini kısa sürede hazmedilmesinin kolay olmadığı anlaşılıyor.
İstanbul seçimleri gölgesinde Akdeniz’de doğalgaz kavgası
Kamuoyu içeride YSK kararlarına odaklanmışken, gözden kaçan bir ayrıntıyı izninizle ele almak istiyorum.
Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu geçen hafta “Türkiye, Kıbrıs açıklarında bulunan ve sismik araştırma faaliyetlerini tamamlayan Fatih gemisinin yanına ilave olarak Yavuz sondaj gemisini de göndereceğini ve sondaj faaliyetlerine başlanacağını” açıkladı.
Bu açıklamanın hemen ardından da önce AB daha sonra da ABD’den “Türkiye’nin Kıbrıs Ekonomik Münhasır Bölgesi etrafında yapacağı sondaj faaliyetlerinin provokatif bir eylem olduğu ve durdurması gerektiği” şeklinde açıklamalar geldi.
Tartışma nereden çıkıyor?
Kıbrıs Rum Yönetimi son 10 yıldır arka arkaya yaptığı hamlelerle, Kıbrıs Münhasır Ekonomik Bölgesi (MEB) olarak tarif edilen bölgede doğalgaz araması için uluslararası enerji şirketleriyle anlaşmalar yapmaya başlar.
2011 yılında Limasol’un 160 km güneyinde, İsrail açıklarında daha önce bulunmuş olan Leviathan sahasının 30 km batısında, Afrodit ismi verilen, 129 milyar m3’lük yeni bir doğal gaz sahası bulunur. Bu saha ilk etapta Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ile İsrail arasında sahaların bir birine yakınlığı üzerinden ilişkilerin gerilmesine neden olsa da daha sonra iki ülke bir anlaşmaya varır. Türkiye bu anlaşmayı “KKTC’nin haklarının güvence altına alınmadığını” söyleyerek tanımadığını açıkladı.
Bu arada 2015 yılında Mısır açıklarında, o zamanda kadar bulunmuş en büyük doğalgaz sahası (850 milyar metreküp rezerv) olan Zohr keşfedildi. Keşfi yapan İtalyan Eni firmasının 2019 yılında bu sahadan yıllık 30 milyar m3 gaz çıkarması bekleniyor.
İtalyan Enerji devi ENİ, 2018 yılında bu sefer Kıbrıs adasının güney batısında, 6. Blok diye tabir edilen bölgede, 220 milyar m3’lük başka bir doğal gaz sahası buldu: Calypso.
Kıbrıs adasının çevresi özelikle de güneyinde yoğun doğalgaz sahalarının olduğu ortaya çıkınca daha fazla uluslararası enerji şirketi bölge ile ilgilenmeye başladı. İtalyan Eni’nin ardından, Fransız Total ve ABD’li ExxonMobil şirketleri Güney Kıbrıs Hükümeti ile yaptıkları anlaşmalar ile bölgede doğalgaz arama faaliyetlerine başladılar.
Türkiye uzun süre uluslararası enerji şirketleri ile anlaşarak bölgede yoğun olarak devam sondaj faaliyetlerine katılmak için çaba gösterdi. Ancak Türkiye’nin bu çabası karşılık bulmadı.
Bunun üzerine kendi sondaj gemileri Fatih ve Yavuz’u 2018 ve 2019’da devreye sokan Türkiye, nihayet 2019 Mayıs ayı itibariyle Kıbrıs açıklarında Amerikalı, İtalyan, Fransız şirketlerinin başlattığı “Doğalgaz Sondaj” faaliyetlerine resmen katıldığını açıkladı.
İşte kıyamet de bundan koptu!
Ekonomik Münhasır Bölge
Türkiye, 1994 Uluslararası Deniz Hukuku içtihadına uygun olarak, kıyılarının 200 deniz mili ötesinde her türlü doğalgaz, petrol arama hakkını olduğunu ve buna uygun olarak Kıbrıs adasının batısı dâhil sondaj faaliyeti yapabileceğini ileri sürüyor.
Türkiye’nin diğer tezi de, bir ada devleti olan Güney Kıbrıs Yönetimi’nin ise yine aynı kanuna istinaden Münhasır Bölge olarak 12 deniz mili ile sınırlı kaldığı yönünde.
Ayrıca Türkiye, Kıbrıs Rum Yönetimi’nin KKTC ile masaya oturup anlaşmadan, Kıbrıs Adası’nın Ekonomik Münhasır Bölgesi’nde doğalgaz aramak için diğer devletler ile yaptığı anlaşmaların geçerli olmadığının altını çiziyor.
Türkiye hariç Doğu Akdeniz Ülkeleri doğal gaz konusunda birleşti
Ocak ayında Kahire’de, İsrail, Güney Kıbrıs, Yunanistan, Filistin, İtalya ve Ürdün temsilcileri bir araya geldi ve ”Doğu Akdeniz Gaz Forumu” kurduklarını açıkladılar. Forumun amacının da “Doğu Akdeniz çanağını enerji üssü olarak dizayn etmek ve bölgenin kaynaklarını kullanımında işbirliği yapmak” olarak açıkladılar.
Bekleneceği üzere Doğu Akdeniz Gaz Forumu, ABD ve AB’den de ciddi destek almış durumda.
Bağlıyorum…
Doğu Akdeniz’de şu an için hesaplanan 3.4 trilyon varillik bir doğal gaz rezervi bulunmuş durumda.
Avrupa’nın yıllık doğalgaz tüketimin yıllık 450 milyar m3 olduğu düşünülürse, bu kadar büyük bir rezervin tüketilmesi için bu sahaların mutlaka Avrupa’ya ulaştırılması lazım. En kolay yol Türkiye üzerinden geçirmek. Ancak, Doğu Akdeniz Gaz Forumu oluşumundan anlaşılacağı üzere bu ülkelerin ne gazı çıkartmak ne de ulaştırmak konusunda Türkiye’ye sıcak baktıkları aşikâr.
Avrupa mevcut doğalgaz tüketiminin yarısını Rusya’dan yapıyor. Eğer Doğu Akdeniz gazı Avrupa’ya giderse ilk kesik yeme ihtimali olan Rus gazı olacak.
Şu an Rus gazının Avrupa’ya ulaşımı için en büyük yatırımı Almanlar yapıyor. Kuzey Akım 1 ve 2 üzerinden, yıllık 50 m3 Rus gazını Avrupa’ya ulaştırıyorlar. Eğer Doğu Akdeniz Gazı fiyat olarak da avantajlı Avrupa’ya ulaşırsa, Almanların da yatırımları boşa gitmiş olacak.
Doğu Akdeniz’de şu an yaşanan gelişmeleri atlarsak ne S400’ü ne de Suriye konusun tam olarak yorumlayabiliriz.
Gündemimiz YSK, İstanbul seçimleri olabilir. Ancak hemen güneyimizde, tarihte çok sık görülmeyen bir kırılma yaşanıyor.
İç siyaset ile dış politikayı karıştırmamanın en gerekli olduğu günlerden geçiyoruz.
——————————————-
Kaynak: