Soğuk Savaş sonrası dönemde Doğu Akdeniz’deki askerî ve siyasi varlığını Altıncı Filo üzerinden sürdüren ABD, bu süreci Türkiye, İsrail ve Mısır ile kurduğu iş birliği ilişkileriyle desteklemiştir. Fakat bu iş birliğinin bilhassa 2011 Arap Baharı süreciyle yaşanan gelişmeler neticesinde önemli ölçüde erozyona uğraması nedeniyle bölge, yeni süreçte önemli zorluklarla karşı karşıya kalmıştır. Bu noktada Türkiye’yle sorunlu ilişkilere sahip olan İsrail’in Mısır, GKRY ve Yunanistan’la olan ilişkilerini ön plana çıkardığı görülmekle beraber bu ülkelerdeki liderlerin sürekli olarak ilişkilerde güven tazelemeye ihtiyaç duyması ilişkilerdeki kırılganlığa işaret etmektedir. Nitekim Herzog’un Türkiye ziyaretinden önce bu ülkeleri ziyaret edeceğinin ilan edilmesi, güven tazeleme olarak nitelendirilmiştir. Biden yönetiminin, İsrail’in Donald Trump döneminde elde ettiği “kazanım”lara eleştiriler getirmemesi ve buna ek olarak 9-10 Mayıs Kudüs Günü olaylarında İsrail’in kendini savunma hakkının olduğunun altını çizmesi ABD’nin sürece bakışında önemli bir fark olmadığına işaret etmektedir.
*****
Seher BULUT
2021 yılı Türkiye-İsrail ilişkilerinde yeni gelişmelerin yaşandığı bir yıl olmuştur. İsrail’de haziran ayında yapılan cumhurbaşkanlığı seçimleri sonrasında iki devletli çözüm konusunda daha ılımlı bir yaklaşıma sahip olan Herzog’un göreve gelmesi, Türkiye-İsrail ilişkilerinin yeni bir döneme girmesini sağlamış, farklı vesilelerle telefon görüşmeleri gerçekleştiren liderlerin ikili ilişkilerde yeni bir başlangıca sıcak baktığı görülmüştür. İlişkilerin gelişmesinin, gerek iki ülke açısından gerekse bölgesel istikrar ve barış açısından önemli olduğu ifade edilmiştir. Bu esnada Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından 9-10 Mart tarihinde İsrail Cumhurbaşkanı Herzog’un Türkiye’yi ziyaret edeceği duyurulmuştur.
Başta ekonomik ve ticari ilişkiler olmak üzere muhtelif alanlarda iş birliği potansiyelini hayata geçirmek amacıyla 9-10 Mart tarihinde Herzog tarafından Türkiye’ye gerçekleştirilen ziyaret, liderler tarafından ilişkilerde “yeni bir başlangıç” olarak tanımlanmıştır. 2008’den bu yana Türkiye’yi ziyaret eden ilk İsrailli lider olan Herzog’un bu ziyareti gerek İsrail gerekse Türkiye kamuoyu tarafından dikkatle takip edilmiştir. Ziyaret esnasında cumhurbaşkanları tarafından iki ülkenin “ortak çıkarlara dayalı ve karşılıklı hassasiyetlere saygı temelinde bir siyasi diyalogun yeniden canlandırılmasının gerekliliğine” işaret edilmiştir.
İsrail Cumhurbaşkanı Herzog tarafından gerçekleştirilen ziyaretin en temel gündem maddelerinden biri ekonomik ve ticari ilişkiler olmuştur. Nitekim bu alan, ilişkilerdeki sorunların en az olduğu alan olarak karşımıza çıkmaktadır. 2021 yılında iki ülke arasındaki ticaret hacmi, salgına rağmen %36’ya yakın bir artışla 8,5 milyar dolara yükselmiş ve 2022 yılında iki ülkenin ortak çabalarıyla bunun daha da artırılmasının mümkün olduğunun altı çizilmiştir. Bu noktada turizm, bilim, ileri teknoloji, tarım, sağlık ve savunma sanayi alanlarında iş birliği potansiyeline sahip olan iki ülkenin bu potansiyeli hayata geçirmek konusunda irade göstermesinin gerekliliğine işaret edilmiştir. Türkiye İhracatçılar Meclisi tarafından 5-8 Mart tarihleri arasında 90 kişilik bir heyetin İsrail’de temaslarda bulunması bu noktada önemli bir adım olarak değerlendirilmiştir.
1996 yılında imzalanan Serbest Ticaret Anlaşması çerçevesince devam eden mevcut kalemlere ilaveten, hâlihazırda ikili ticari ve ekonomik ilişkilerde iş birliğine en açık alan İsrail tarafından üretilen hidrokarbon rezervlerinin Avrupa’ya taşınması olarak ön plana çıkmaktadır. Ziyarette Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından Türkiye’nin bu konuda tecrübe ve kapasiteye sahip bir ülke olarak enerji iş birliğine hazır olduğunun altı çizilmiştir.
Geçen yıllarda İsrail gazının Doğu Akdeniz Gaz Forumu (DAGF) ve EastMed projeleri üzerinden Avrupa’ya nakliyesi konusunda İsrail’in önemli çabaları olmuştur. Bu süreçte İsrail gazının hâlihazırdaki en makul güzergâhlardan biri olan Türkiye’de bulunan boru hatları üzerinden Avrupa’ya ulaştırılması iki ülke arasında ilişkilerde yeni bir dinamik olarak ortaya çıksa da İsrail’in bu noktada Türkiye’den ziyade Doğu Akdeniz’e sınırı bulunan Mısır, Yunanistan ve GKRY ile yakınlaştığı görülmüştür. Arap ülkelerinin sahip oldukları hidrokarbon rezervlerini 1973 Petrol Krizi’ne kadar Batı ülkelerine karşı siyasi bir koz olarak kullandıklarına işaret eden İsrail yönetimi, rezervlerin Avrupa’ya ulaştırılmasını İsrail’in stratejik değerini artıracak bir unsur olarak değerlendirmektedir. İsrail’de bulunan hidrokarbon rezervlerinin Arap ülkelerine karşı bir denge unsuru oluşturacağı düşünülen rezervler ekonomik katkılarının yanı sıra aynı zamanda siyasi bir perspektifle de değerlendirilmektedir. Fakat 2022 Ocak ayında ABD’nin, çevreci projeleri daha fazla desteklemek amacıyla EastMed projesinden desteğini çektiğini duyurması İsrail doğal gazının Türkiye üzerinden taşınması seçeneğini ön plana çıkarmıştır.
Rusya’nın Ukrayna’ya karşı başlattığı savaş Avrupa’ya doğal gaz arzının çeşitlendirilmesi konusunu tekrar gündeme getirmiştir. Savaş öncesinde İsrail gazının Türkiye’deki boru hatları üzerinden taşınması durumunda bu yeni kaynağın Avrupa’yı bir nebze rahatlatacağı düşünülebilirdi. Fakat Avrupa bu süreçte EastMed projesine sıcak bakmış, daha ekonomik olduğu değerlendirilen Türkiye güzergâhına destek vermemiştir. Diğer taraftan, Türkiye ve Libya’da bulunan Ulusal Mutabakat Hükûmeti arasında imzalanan anlaşma sonrasında EastMed güzergâhının gerçekleştirilmesinin zorluğu belirgin olarak ortaya çıkmıştır. Projenin önemli aktörlerinden olan İsrail’in bu zamana kadar gerek DAGF gerekse EastMed projesine ciddi yatırım yapmaması, bu iş birliği ve proje süreçlerine kuşkulu yaklaştığına işaret etmektedir. Ayrıca, “Arap Baharı” sürecinde 2013 yılında Mısır’da yaşanan darbe sonrasında İsrail-Mısır arasındaki boru hattı çevresinde yaşanan patlamalar İsrail’in, boru hattı inşa ve işletmesi konusunda sadece ekonomik ilişkilerin değil aynı zamanda siyasi ilişkilerin de istikrarlı gitmesinin önemini fark etmesine yol açmıştır.
Hâlihazırda İsrail’den Türkiye’ye gaz nakli konusunda karar kılınsa bile projenin hayata geçmesi ve kayda değer bir stratejik kazanca dönüşmesi zaman alacaktır. Diğer taraftan İsrail gazının Avrupa’nın ihtiyacı karşılama konusunda yetersiz olması bölge ülkelerinden çıkarılan gazın bu hatta ilave edilmesini gerekli kılmaktadır. Herzog’un ziyaretinde Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin biri yapım aşamasında olan 4 tane sondaj gemisine ve 2 sismik araştırma gemisine sahip olduğunu; bu araç ve ekipmanların Türkiye ve İsrail’in gaz alanındaki iş birliği faaliyetlerine katkı sunabileceğini ifade etmiştir. Projenin iki ülke arasındaki siyasi ilişkilerin de sağlam bir zeminde ilerlemesine ihtiyaç duyması nedeniyle liderlerin siyasi ilişkilerde istikrar arayışı içerisinde olduğu görülmektedir.
Türkiye’nin Hamas politikalarını sorunsallaştıran İsrail yönetimi, Türkiye’nin hâlihazırdaki pozisyonunu değiştirmeyeceğinin bilincindedir. Türkiye bu noktada İsrail yönetimine iki devletli çözümü tehlikeye sokacak politikalardan uzak durulması, Kudüs ve Mescid-i Aksa’nın korunması, Filistinlilerin hayat şartlarının iyileştirilmesi konusunda Filistin bölgesi ve İsrail’de faaliyetler yürüten TİKA ve Türk Kızılayının faaliyetlerine devam etmesinin kolaylaştırılması konularının altını çizmiştir. Öte yandan, Türkiye tarafından İsrail’in Filistin politikaları sürekli olarak eleştirilmekle beraber yeni hükûmetin gerek yerleşim yerleri gerekse iki devletli çözüm konusunda ezber bozan bir politika ortaya koymadığı da aşikârdır. Bu durum ikili ilişkilerdeki siyasi sorunların devam etmesi anlamına gelmektedir. Nitekim gerek Erdoğan gerekse Herzog tarafından iki ülkenin uzlaşması zor konulara sahip olduğu ve bu nedenle iki ülke arasında pozitif bir gündem ortaya konulmasının gerekliliği ifade edilmiştir.
Soğuk Savaş sonrası dönemde Doğu Akdeniz’deki askerî ve siyasi varlığını Altıncı Filo üzerinden sürdüren ABD, bu süreci Türkiye, İsrail ve Mısır ile kurduğu iş birliği ilişkileriyle desteklemiştir. Fakat bu iş birliğinin bilhassa 2011 Arap Baharı süreciyle yaşanan gelişmeler neticesinde önemli ölçüde erozyona uğraması nedeniyle bölge, yeni süreçte önemli zorluklarla karşı karşıya kalmıştır. Bu noktada Türkiye’yle sorunlu ilişkilere sahip olan İsrail’in Mısır, GKRY ve Yunanistan’la olan ilişkilerini ön plana çıkardığı görülmekle beraber bu ülkelerdeki liderlerin sürekli olarak ilişkilerde güven tazelemeye ihtiyaç duyması ilişkilerdeki kırılganlığa işaret etmektedir. Nitekim Herzog’un Türkiye ziyaretinden önce bu ülkeleri ziyaret edeceğinin ilan edilmesi, güven tazeleme olarak nitelendirilmiştir. Biden yönetiminin, İsrail’in Donald Trump döneminde elde ettiği “kazanım”lara eleştiriler getirmemesi ve buna ek olarak 9-10 Mayıs Kudüs Günü olaylarında İsrail’in kendini savunma hakkının olduğunun altını çizmesi ABD’nin sürece bakışında önemli bir fark olmadığına işaret etmektedir.
ABD’nin EastMed projesinden çekilmesi bazı yorumcular tarafından Türkiye ve İsrail’in yakınlaştırılmaya çalışılması şeklinde değerlendirilmiş olsa da bu gelişmeyi ABD’nin sorunlu bölgelerden uzaklaşarak Çin ve Rusya’nın artan nüfuzuna karşı Batı Pasifik’e yoğunlaşması üzerinden değerlendirmek daha gerçekçi olacaktır. Projenin gerçekleştirilmesinin farklı alanlarda zorluklar doğurma ihtimali nedeniyle ABD’nin daha ziyade önemli meydan okumalarla karşı karşıya kalan NATO’nun geleceğine odaklandığı görülmektedir. Hem Türkiye’nin hem Yunanistan’ın NATO içerisindeki pozisyonuna önem veren ABD’nin, EastMed gibi yük getirecek yeni bir projeye çekinceyle bakması bu durumun bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Türkiye her fırsatta Doğu Akdeniz’de deniz yetki alanları ve münhasır ekonomik bölgelerin oluşturulması konusunda tek taraflı eylemlerden ziyade uluslararası hukuk çerçevesince bir araya gelinmesinin altını çizmektedir. Bu durumda, Kıbrıs Adası bağlamında GKRY tarafından atılan adımların geri döndürülmesi zor fiilî durumlara yol açması nedeniyle ilerleyen süreçte T.C. Dışişleri Bakanı ile Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı’nın Filistin ve İsrail’e yapacakları ziyaretler önem arz etmektedir. Bu ziyaretlerin, Türkiye’nin Doğu Akdeniz konusundaki yaklaşımlarını daha somut bir şekilde ortaya koymasına ve iki ülke arasında daha önce başlatılan enerji iş birliğini tekrar hayata geçirmeye vesile olması muhtemeldir.
Bu analiz 10 Mart 2022’de MENA Affairs internet sitesinde “Turkish-Israeli rapprochement: Cooperation and problem areas” başlığıyla yayınlanmıştır.
————————————————–
Kaynak:
https://orsam.org.tr/tr/turkiye-israil-yakinlasmasi-is-birligi-ve-sorun-alanlari/