Türkiye özellikle 2017’den bu yana kutup bölgelerine olan ilgisini Cumhurbaşkanlığı himayelerinde, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı sorumluluğunda süren Ulusal Kutup Bilim Programı’yla ortaya koyuyor. O tarihten beri her yıl Antarktika’ya bilim seferleri düzenleniyor. Bu program sayesinde bugüne kadar 100’e yakın bilim insanımız kıtada araştırma projeleri yürüttü. 2019’da İşbankası sponsorluğunda ilk Ulusal Arktik Bilimsel Araştırma Seferi gerçekleştirildi. Hâlihazırda da Türkiye, Tübitak Kutup Araştırmaları Enstitüsü ile Antarktika’da bir araştırma istasyonu kurarak bölgedeki bilimsel çalışmalarını daha uzun soluklu hale getirmek ve bölgede fiziki varlığını sağlamak üzere çalışmalar yapıyor. Arktik’te ise bilimsel kabiliyetlerini arttırmak için girişimlerini sürdürüyor.
*****
Doç. Dr. Burcu ÖZSOY
Mevcut kaynakları hızla tükenen, iklim değişikliği nedeniyle hızla yaklaşan zor günler geçireceği belli olan dünyamızda, keşfedilmemiş, ayak basılmamış yer artık pek yok; kutuplar hariç.
İklim değişikliği nedeniyle hızla eriyen buzullar her iki kutbun da bir yandan keşfedilmesini kolaylaştırıyor ama bir yandan da yeni mücadele alanları olarak ortaya çıkıyor. Zira kutuplar, henüz tam olarak çıkarılmaya başlanmamış petrol, doğalgaz gibi hammaddelerin yanı sıra, başta uzay teknolojileri için gerekli birçok kıymetli madeni de barındırıyor. Üstelik buzullar eridikçe, epey bir yol kısaltacak dolayısıyla ekonomik değeri çok yüksek yeni ticaret rotaları da ortaya çıkıyor.
Hal böyle olunca da kutuplar için yapılan yarışa katılmaktan başka çare kalmıyor fakat bu yarışı ve boyutlarını anlayabilmek için önce kutup bölgelerini tanımak, kuzey ve güney kutupların birbirlerinden ne kadar farklı olduğunu kavramak gerekiyor.
Kutuplar neresi?
11. yüzyılda El Biruni, 16. yüzyılda ise Kopernik dünyanın kendi ekseni etrafında döndüğünü söylemişlerdi. İşte bu eksenin dünya yüzeyiyle buluştuğu noktalar, dünyanın coğrafi kutup noktaları. Ancak kutup bölgesi dendiğinde sadece kutup noktası değil; iklim, bitki örtüsü veya gece/gündüz döngüsü ile tanımlanan büyük bir alandan bahsediliyor.
Kuzey kutup noktası, dünyanın en sığ ve en küçük okyanusu olan Arktik Okyanusu’nda yer alıyor.1 Bu okyanusun çevresinde Asya, Avrupa ve Kuzey Amerika kıtaları var. Arktik Okyanusu’nun 16 milyon kilometrekarelik yüzölçümünün büyük bir kısmı deniz buzları ile örtülü. Bu deniz buzları küresel iklim sisteminin en önemli güçlerinden. Zira, tuzlu deniz suyu donarken, içindeki tuzların bir kısmını bırakıyor ve bu tuzlar derin suları daha tuzlu hale getiriyor. Bu yoğun su, derin okyanus akıntılarını tetikleyerek dünyanın tüm okyanuslarında bir akıntı oluşturuyor. İşte bu akıntılar iklimlerin oluşmasını, dünyanın yaşanabilir olmasını sağlıyor. Fakat ne yazık ki, küresel ısınma nedeniyle de hızla eriyorlar, erimeleri arttıkça, iklim değişikliği de hızlanıyor.
Bölgeye ilgi neden artıyor?
Ancak mevcut ekonomik ve siyasal sistem şu anda iklim değişikliğinden çok, yeni enerji ve ham madde kaynakları bulmakla ilgileniyor. Yaklaşık 4 milyon nüfusun yaşadığı Arktik Bölge, dünyadaki hidrokarbon rezervlerinin 3’te birinden fazlasını da barındırıyor. Ayrıca deniz buzlarının erimesiyle açılan deniz alanları hem buradaki kaynakların kullanımına olanak sağlıyor hem de uluslararası taşımacılık için daha kısa deniz rotalarının ortaya çıkmasına neden oluyor.
Hal böyle olunca da, Arktik Bölge’ye olan ilgi her geçen gün artıyor.
Dünyanın en son keşfedilen kıtası Antarktika ise Arktik’in zıttı (Anti-Arktik) anlamına geliyor. Avrupa ve Avustralya’dan büyük bir yüzölçümünden söz ediyoruz. Hiçbir ülkenin egemenliği altında bulunmayan kıta, 1959’da imzalanan Antarktika Antlaşması ile barışa ve bilime adandı.2 O tarihten beri, yüzölçümü Türkiye’den yaklaşık 17 kat daha büyük olan kıta üzerinde 30 ülkeye ait 80’e yakın bilim üssü kuruldu. Bu ülkelerin arasında herkesin tahmin edebileceği gibi ABD, Almanya, Birleşik Krallık, Rusya’nın yanı sıra Belarus, Bulgaristan, Ekvator, Polonya gibi ülkeler de var. Yerleşik bir nüfusun bulunmadığı kıtada kış sezonunda bin, yaz sezonunda 4 bin bilim insanı yaşıyor ve yaz sezonunda yaklaşık 60 bin turist ziyaret ediyor.3
Her bilim dalı kutuplarda
Her ülkenin kutup araştırmalarında farklı bilimsel öncelikleri var. Ancak aklınıza gelebilecek neredeyse her bilimsel disiplin kutup bölgelerindeki araştırmalarda yer alıyor. Benim gibi harita mühendisleri hem uzaktan algılama çalışmaları ile hem de yersel ölçümlerle deniz buzu, buzullar, okyanus sıcaklıkları, tektonik hareketler gibi çalışmalar yaparken, burada bulunan türler tıp ve eczacılık dünyasına yeni ufuklar açabiliyor. Fizikçiler hem atmosferi hem de uzayı incelerken, biyologlar bölgedeki canlıların iklime uyumunu inceliyorlar. Jeologlar, jeofizikçiler, kimyacılar gibi diğer bilimler kendi araştırmalarını sürdürürken, sosyal bilimciler de hem insan hem de kutup bölgelerinin yönetimi üzerine çalışmalar yapıyorlar. Radyo ve ışık kirliliğinin az olduğu kutup bölgelerinde uzay gözlemlerinin gerçekleştirilmesi, buradaki ekosistemin anlaşılması ve yeni türlerin keşfedilmesi gibi konular da sürekli güncelliğini koruyor.
Tabii ki bilimsel çalışmalar altyapı ihtiyacını da yanında getiriyor. Altyapı ve lojistiğe dünya ülkelerince her yıl milyonlarca dolar yatırım yapılıyor. Antarktika’da en büyük bütçeye sahip ülkelere baktığımızda ABD, Almanya, İngiltere ve Kore ön plana çıkıyor. Örneğin Almanya Polarstern isimli buzkıran araştırma gemisini deniz buzlarında 1 yıl süreyle dondurarak, yüzen bir laboratuvar haline getirdi ve birçok farklı ülkeden araştırmacıyı ağırladı.
Güç savaşları
Diğer bir açıdan baktığımızda ise kutup bölgeleri henüz el değmemiş doğal kaynaklara sahip. Dünya hidrokarbon rezervlerinin üçte birini barındıran Arktik Okyanusu’nda başta petrol ve doğalgaz olmak üzere hidrokarbonların çıkarılmasına başlandı.
Peki, okyanuslardaki petrol kimin hakkıdır? İşte bu kritik soru, Arktik’teki çekişmelerin yaşanmasının önünü açıyor.
Türkiye’nin de özellikle Doğu Akdeniz girişimleri ile aşina olduğu Münhasır Ekonomik Bölge (MEB), Arktik için de son derece önemli. Arktik’te kıyıdaş ülkelerin MEB’lerinin dışında kalan alanlar da mevcut. Bu alanlarda bulunan deniz dibi kaynaklarının kullanımıysa Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi (BMDHS) çerçevesinde tanımlanan kıta sahanlığı kavramı ile ilgili. Bir kara parçasının su altında kesintisiz devam eden uzantısı olarak tanımlayabileceğimiz kıta sahanlıklarının belirlenmesindeyse bilimsel araştırmalar önem kazanıyor.4
Arktik Okyanusu’na kıyıdaş devletler, MEB’lerini ve kıta sahanlıklarını daha uzağa taşımak için bilimsel çalışmalar yapıyor.5 Ancak bölgede yaşanan güç savaşlarının tarafları sadece kıyıdaş devletler değil. Çünkü tıpkı diğer okyanuslarda olduğu gibi burada da hiçbir ülkenin MEB’ine dahil olmayan bölgeler mevcut. Yani diğer bir anlatımla kıyıdaş devletlerin egemenliklerinin sonlandığı noktalardan daha ileri noktalar da var. Hem bilimsel çalışmalarla hem de ticari ve askerî faaliyetler ile birçok ülke Arktik’te bulunmaya çalışıyor.6 Zira bunu yaparak hem bölge hakkında olabildiğince bilgiyi ellerinde bulundurmaya çalışıyorlar hem de gelecekte bölgede gerçekleşmesi muhtemelen ekonomik faaliyetlere ilişkin olarak hazırlıklı olmayı hedefliyorlar. Ayrıca, bölgedeki deniz rotaları ise her geçen gün daha popüler hale geliyor.7 Başta ABD, Rusya olmak üzere kıyıdaş devletlere ek olarak NATO ülkeleri ve Çin de Arktik Okyanusu’nda askeri tatbikatlar gerçekleştiriyorlar.
ABD-Rusya-Çin üçgeninde büyük rekabet
Fakat tabii Arktik’te de en büyük güç mücadelesi ABD-Rusya-Çin üçgeninde gerçekleşiyor.
Rusya Devlet Başkanı Putin’in geçen yıl Ekim ayında “2035 yılına kadar Rusya’nın Arktik Bölgesinin Kalkınması ve Ulusal Güvenliğin Teminat Altına Alınması Stratejisi” belgesini onayladı.
Belgeye göre Rusya Federasyonu’nun Kuzey Kutbu’ndaki kıta sahanlığı 85,1 trilyon metreküpten fazla doğal gaz ve 17,3 milyar ton petrol içeriyor. Arktik bölgesi, Rusya’da doğal gazın yüzde 80’inden fazlasının ve petrolün yüzde 17’sinin üretimini sağlıyor. Rusya 2035 yılına kadar Arktik’teki altyapılarını (liman, lojistik tesis, gemi vb.) arttırmayı da hedefliyor.
Arktik’in kendisine saldırı için potansiyel bir alan olduğunu düşünen ABD ise, Çin ve Rusya’ya karşı bölgedeki askerî imkânlarını arttırmayı amaçlıyor.
Arkik’i “Yeni İpek Yolu” olarak gören Çin de burada ekonomik çıkarlarını genişletmeye çalışıyor; bilimsel araştırma, kaynak çıkarma ve altyapı inşa etmeyi sürdürüyor.
Türkiye kutup çalışmalarında ne elde etti, ne hedefliyor?
“Türkiye 25-44 doğu boylamları, 35-42 kuzey enlemleri arasında yer almaktadır” dediğimde sanırım çoğumuzun aklına coğrafya dersleri gelecektir.8 Ekvator’un 0, kutupların 90 enlemlerinde olduğu düşünüldüğünde, Türkiye bir orta enlem ülkesi olarak anılabilir. Türkiye’nin en kuzey noktasının Kuzey Kutbu’na uzaklığı 5.370 km; en güney noktasının güney kutbuna uzaklığı ise 14.000 km.
Kutup noktalarına uzaklığına rağmen Türk bilim insanlarının kutuplara olan ilgisi eskilere dayanıyor. Piri Reis’in Güney Amerika’nın en güney noktalarını, Grönland’ın bir kısmını ve Kanada’nın doğu kıyılarını gösteren haritaları mevcut. Antarktika’ya giden ilk Türk bilim insanının 1967 yılında kıtada araştırmalar gerçekleştiren Atok Karaali olduğu biliniyor.
Türkiye özellikle 2017’den bu yana kutup bölgelerine olan ilgisini Cumhurbaşkanlığı himayelerinde, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı sorumluluğunda süren Ulusal Kutup Bilim Programı’yla ortaya koyuyor. O tarihten beri her yıl Antarktika’ya bilim seferleri düzenleniyor. Bu program sayesinde bugüne kadar 100’e yakın bilim insanımız kıtada araştırma projeleri yürüttü. 2019’da İşbankası sponsorluğunda ilk Ulusal Arktik Bilimsel Araştırma Seferi gerçekleştirildi. Hâlihazırda da Türkiye, Tübitak Kutup Araştırmaları Enstitüsü ile Antarktika’da bir araştırma istasyonu kurarak bölgedeki bilimsel çalışmalarını daha uzun soluklu hale getirmek ve bölgede fiziki varlığını sağlamak üzere çalışmalar yapıyor. Arktik’te ise bilimsel kabiliyetlerini arttırmak için girişimlerini sürdürüyor.
Her iki kutup bölgesinde de çalışmalarını hızlandıran Türkiye, bilimsel anlamda adından söz ettiriyor. Arktik’te ve Antarktika’da alınan numunelerle yeni türler keşfedildi. Bu türlerin bazılarının ise insanlık yararına kullanımı için çalışmalar sürüyor. Tarım ilaçlarının zararlı etkisini azaltacak olan bakteriler, yaraların daha hızlı iyileşmesini sağlayacak olan algler bu çalışmaların ilk meyvelerinden. İklim değişikliğinin yönünü ve hızını anlamamızı sağlayacak veriler de kıtada ölçülüyor.
İklim değişikliğini anlamamız aslında Türkiye’de bizleri nelerin beklediğini de gözler önüne serecek. Tarım alanlarımız, tatlı su kaynaklarımız, hava olayları gibi doğrudan etkilerin yanında, iklim göçleri gibi dolaylı etkileri de öngörmemiz için bu tahminleri yapacak veriye ve bilgiye sahip olmamız gerekiyor.
——————————————————–
Kaynak:
https://fikirturu.com/teknoloji/turkiye-kutuplara-neden-gitmeli/