Türkiye S-400 ve F-35 arasında seçim yapmak zorunda kalabilir mi?

Türkiye, her iki silah sistemine aynı anda sahip olduğunda F-35’in hangi mesafe, irtifa ve açılarda, S-400’ün radarları tarafından tespit ve atış için takip edilebildiğini, yapacağı test uçuşları sayesinde belirleyecektir. Böylece birbirini destekleyecek şekilde farklı mesafe ve açılarda yerleştirilmiş 2 x S-400 bataryası tarafından savunulan bir bölgeye F-35 uçaklarının nüfuz edemeyeceği gerçeği anlaşılacaktır. Daha da önemlisi, belki de S-400’ü dizayn eden firmanın iddia ettiği gibi F-35’in görünmezlik teknolojisinin, S-400 radarları karşısında tamamen etkisiz olduğu gerçeği oltaya çıkacaktır.

*****

Osman BAŞIBÜYÜK[i]

 

Türkiye vazgeçebilir mi?

Uzun süredir “S-400 mü F-35 mi” tartışması kamuoyunun gündemini meşgul ediyor. Bu önemli tartışmaya teknik, askeri ve stratejik açılardan katkıda bulunma ihtiyacı doğdu.

ABD, ısrarla Türkiye’nin S-400 hava savunma sistemleri almasına karşı çıkıyor; acaba neden?

S-400 füzelerinin NATO hava savunma sistemine entegre edilemeyeceği; Türkiye’ye Rus üretimi füze savunma sistemleri yerleştirilmesinin, Moskova’ya NATO kaynakları ve araçları hakkında kapsamlı bilgi edinme olanağı sağlayacağı gibi yuvarlak sözler, tartışmanın perde arkasındaki asıl gerekçelerini görmemizi engelliyor.

Türkiye olarak gözüken gerekçelerle, görülmeyen gizli gerekçeleri anlayabildiğimiz taktirde, bu oyundaki hamlelerimizi çok daha etkili yapabiliriz. Bu maksatla konuyu 3 ana başlık altında inceleyeceğiz.

1) TÜRKİYE’NİN S-400 ALMASI DÜNYANIN EN PAHALI SİLAH TEDARİK PROJESİ OLAN F-35’İ ÇÖKERTEBİLİR

NATO’nun hava savunmasından sorumlu, aynı zamanda ABD’nin, Avrupa ve Afrika’daki Hava Kuvvetleri unsurlarının komutanı General Tod D. Wolters, geçtiğimiz temmuz ayında Reuters’a verdiği mülakatta bazı gerçekleri açık etti.

General Walters verdiği demeçte özetle; “halen F-35 uçaklarının görünmezlik kabiliyetinin ne olduğunu gizli tutabilmek için bu uçakların S-400 hava savunma sistemlerine ne kadar yakın ve ne süre ile uçabileceğinin bilmediğini, bu hususların tespit edilmesi gerektiğini; S-400’lerin radarlarda tespit edilemeyen F-35 savaş uçaklarının kapasitesi hakkında bilgi toplamasının NATO’nun avantajına olmayacağını; Türkiye’nin aynı anda hem S-400 hem de F-35 uçaklarını kullanacak olmasının endişe yarattığını, Türkiye’nin her iki sistemi de askeri bilgi sistemlerine entegre etmeye çalışmasının milyarlarca dolarlık bu silah sisteminin tedarikini tehlikeye atacağını” söyledi.

General Walters’in demecini kamuoyunun anlayacağı dile çevirelim. Türkiye, S-400 hava savunma sistemleri ve F-35 uçaklarına aynı anda sahip olduğunda her iki silahın birbirine karşı etkilerini tespit etmeye çalışacaktır.

F-35 uçağının tasarım amaçlarından en önemlisi, stealth (görünmezlik) teknolojisine sahip olmasıdır. Bu teknoloji sayesinde uçak, düşük radar yansımasına sahip olacağından hava savunma radarları tarafından tespit edilemeyecek veya çok geç tespit edilebilecekti. Böylece düşman derinliklerinde, düşmanın hava savunma kabiliyeti tamamen bertaraf edilemese bile, hava harekâtı icra etmek F-35 uçakları sayesinde mümkün olacaktı.

Stealth teknolojisi bir uçağı tamamen görünmez yapmaz. Zaten F-35’in üreticisi Lockheed Martin de, uçağın kanat altında hiçbir yük taşımadığı durumlarda, gövde altı bomba kapakları kapalı iken, belli irtifa, mesafe ve açılarda görünmez olduğunu iddia etmektedir.

Türkiye, her iki silah sistemine aynı anda sahip olduğunda F-35’in hangi mesafe, irtifa ve açılarda, S-400’ün radarları tarafından tespit ve atış için takip edilebildiğini, yapacağı test uçuşları sayesinde belirleyecektir. Böylece birbirini destekleyecek şekilde farklı mesafe ve açılarda yerleştirilmiş 2 x S-400 bataryası tarafından savunulan bir bölgeye F-35 uçaklarının nüfuz edemeyeceği gerçeği anlaşılacaktır. Daha da önemlisi, belki de S-400’ü dizayn eden firmanın iddia ettiği gibi F-35’in görünmezlik teknolojisinin, S-400 radarları karşısında tamamen etkisiz olduğu gerçeği oltaya çıkacaktır.

16 Ekim 2017 tarihinde Lübnan hava sahasını kullanarak Suriye’ye yönelik operasyon yapan bir İsrail F-35 uçağının, Suriye’nin S-200 füzeleri ile vurulması bu yönde bir gerçeğin açığa çıkabileceğinin kuvvetli bir emaresidir.

Diğer bir emare olarak F-16 Block 50 uçaklarının hikâyesini burada anlatmak gerekiyor. F-16 Block 50 uçakları Türkiye’de ilk kullanılmaya başlandığında ABD, uçakların üzerindeki yeni boyanın uçağa kısmı görünmezlik özelliği kazandırdığını söylemişti. İddiaya göre F-16 Block 50 uçağına, başka bir F-16, diğer uçaklara göre daha yakından kilit atabiliyordu. F-16 Block 50 uçağına yeni boyası sayesinde uzak mesafelerden kilit atmak mümkün değildi. Uçağın ilk testlerini hava kuvvetlerinden 2 pilot gerçekleştirmişti. Bu pilotlardan birisinin ismini vermeyeceğim ama diğeri bugün FETÖ şüphelisi olarak yurtdışı görevdeyken geri dönmeyen ve çeşitli zeminlerde Türkiye aleyhinde konuşturulan Hava Kuvvetlerinden atılan eski Tuğgeneral Mehmet Yalınanalp’tir. Her 2 test pilotu, F-16 Block 50 uçaklarının böyle bir özelliği olmadığını tespit etmesine rağmen Mehmet Yalınalp, Hava Kuvvetlerine uçağın bu yönde bir kabiliyeti olduğu yönünde rapor vermişti. Muhtemelen rapor hâlen Hava Kuvvetleri Karargâhında duruyordur. ABD’nin kendi silah sistemleri konusunda yalan söyleme örnekleri ortada dururken, F-35 uçağının görünmezlik yeteneğine nasıl inanacaksınız?

Eğer F-35 uçaklarının görünmezlik özelliği S-400 hava savunma sistemleri karşısında etkisiz ise bu uçağı satın almayı planlayan, Avustralya, Danimarka, İsrail, İtalya, Japonya, Hollanda, Güney Kore, İngiltere ve Türkiye gibi ülkeler, hatta ABD Hava Kuvvetleri bile kararlarını yeniden gözeden geçirecektir. F-16, F-18 ve F-15 gibi üçüncü jenerasyon uçaklara göre birçok açıdan daha kötü performansa sahip bir uçağa, görünmezlik teknolojisi olmadıktan sonra, 3-4 kat fazla para vermek hiç kimsenin işine gelmez. Böylesi bir gelişme, dünyanın en pahalı silah tedarik programı olan F-35 projesinin tarihi bir fiyaskoyla sonuçlanmasına neden olur.

İşte bu yüzden ABD Senatosu, askeri bütçe tasarısını onaylamasıyla birlikte Türkiye’ye, F-35 savaş uçaklarının teslimatını geçici olarak durdurmuştur. Tasarının maddeleri içinde Savunma Bakanlığı’nın, Trump’ın onayının ardından 90 gün içinde Türkiye’ye dair bir raporu Kongre’ye sunması öngörülüyor. Buna göre, Türkiye’nin ABD’den alacağı F-35’leri, Rusya’dan alacağı S-400 savunma sistemiyle birlikte kullanmasının ABD savunma sistemine bir zarar getirip getirmeyeceği araştırılacak. Bu süre zarfında da Türkiye’ye teslimat yapılmayacaktır.

Aslına bakarsanız teslimat süresi, F-35 alma niyetinde olan ülkelerin alım taahhütlerini uçak sayılarıyla birlikte garanti edene kadar uzatılacaktır. Yoksa proje batar. Diğer yandan ABD, Türkiye’ye 100’ün üzerinde uçak satmaya çalışarak, Ankara’nın bağımsız dış politika izlemesinin önüne geçmeye çalışmaktadır.

Bu noktada Türkiye’nin yapması gereken, S-400 hava savunma sistemini satın alarak, ABD’yi F-35’leri satmamaya zorlamak, bu sayede bu batık projeden kendisini kurtarmaya çalışmak olmalıdır. Ancak Türkiye projeye geliştirme safhasından bu yana ortak olduğu için ve şimdiye kadar 900 milyon dolar gibi ciddi bir miktar ödeme yaptığından bu ihtimal biraz uzak gözükmektedir. Bu şartlarda ise Türkiye, F-35’lerin görünmezlik kabiliyetinin, özellikle S-400 gibi gelişmiş bir hava savunma sistemine karşı ne olduğu tespit edilmeden, ödediği 900 milyon doları kurtaracak sayının dışında bir alım garantisi vermemelidir. Maksimum satın alacağımız uçak sayısı, 1-2 filoyu yani 16-32 uçağı kesinlikle geçmemelidir.

2) S-400 BÖLGEDEKİ STRATEJİK DENGEYİ DEĞİŞTİREBİLECEK BİR SİLAHTIR

S-400, F-16, F-15, F-18, F-35, Tornada, Eurofihter gibi taktik av-bombardıman uçakları, B-1, B-2, B-52 gibi stratejik bombardıman uçakları, balistik füzeler, seyir füzeleri ve insansız hava araçlarına karşı geliştirilmiş çok etkili bir hava savunma sistemidir. Sistem, 600 km mesafeden hedefleri tespit ve takip edebilmekte, 400 km uzaklıkta ve 30 km yükseklikteki hedeflere atış yapabilmektedir.

Yukarıda örnekleri verilen taktik av-bombardıman uçakları, ya hedefin üzerine gelerek klasik mühimmat veya lazer güdümlü GBU-10, 12, 16 gibi mühimmatlar atmaktalar veya hedefin maksimum 28 km uzağından uydu (GPS) güdümlü BLU-109, 110, 111 (JDAM) gibi mühimmatlar kullanmakta veya hedefe yaklaşmadan maksimum 100 km mesafeden AGM-154 (JSOW) gibi mühimmatlar ile hedefe taarruz edebilmektedir. Avrupa birliğinin envanterinde olan taktik av-bombardıman uçaklarının kullanabildiği en uzak mesafelerden atılan STORM SHADOW / SCALP füzesinin menzili 250 km’dir. Bu bilgiler ışığında, 400 km’ye atış yapabilen S-400 hava savunma sistemi ile savunulan bir hedef bölgesine taktik av bombardıman uçaklarının yaklaşması çok da kolay olmayacaktır.

ABD’nin stratejik bombardıman uçakları tarafından kullanılabilen 370 km menzilli AGM-158A ve 1,000 km menzilli AGM-158B (JASSM-ER) füzeleri ile Tomahawk gibi uçak ve gemilerden atılabilen seyir füzeleri ile S-400’ün etkili menziline girmeden hedeflere atış yapmak mümkündür. Ancak S-400 hava savunma sistemi, seyir füzelerini vurma kabiliyetine sahip olduğundan taarruz eden seyir füzelerinin de başarı oranı düşük olacaktır.

Dolayısıyla S-400 tarafından savunulan hedeflere taarruz etmek, çok pahalı olan seyir füzelerini kullanmayı gerektirdiğinden ekonomik açıdan maliyetli, daha da önemlisi vurulabilecek uçak ve füzelerin kayıp oranları düşünüldüğünde prestij açısından çok daha külfetli olacaktır. Bir anlamda S-400 hava savunma sisteminin belirli bir bölgede uçuşa yasak bölge ilan etme kabiliyeti vardır. Bu manada S-400 stratejik bir savunma sistemidir.

Hatırlanacak olursa, Türkiye, Rus uçağını düşürdükten sonra, Suriye hava sahası Türk uçaklarına uçuşa yasak bölge ilan edilmişti. Suriye’nin Afrin bölgesine yapılan Zeytin Dalı operasyonunun en kritik dönemlerinde Amerikan yapısı F-16’larımız, Rusya izin vermedikçe kara harekâtına destek verememiştir. Bu örnekten hareketle, Türkiye’nin gelecekte S-400 hava savuma sistemlerine sahip olması durumunda, Kuzey Irak’ta veya Kuzey Suriye’de veya bir başka bölgede uçuşa yasak bölge ilan etmesi mümkün olacaktır. Hâl böyle olunca 2. İsrail projesi tehlikeye girer…

Daha da önemlisi dananın kuyruğu Doğu Akdeniz’de kopacak. Kıbrıs açıklarındaki ve Meis Adası’nın güneyindeki gaz yatakları ve bölgeden geçecek enerji koridorları, Batı ile Türkiye arasında ciddi bir paylaşım kavgasına sebep olacaktır. Türkiye’nin S-400 hava savunma sistemlerine sahip olması, bu bölgelerin kolayca gasp edilmesinin önündeki önemli engellerden birisidir. S-400 hava savunma sistemleri, bölgeyi uçuşa yasak bölge ilan ederken, bizim uçaklarımızın bu sistemlerin şemsiyesi altında bölgede daha kolay operasyon icra etmesini sağlayacaktır. Benzer bir durum Ege harekât alanı için de geçerlidir.

İşin özeti; ABD, bölgede askeri dengenin deşmesini istememektedir. Washington, Türkiye’nin kendisini ve çıkarlarını savunmasına yardımcı olacak S-400 sistemine sahip olmasına karşı çıkmakta, bu sayede Ankara’yı bölgede oynan oyunların dışında tutmaya çalışmaktadır. Hata konu biraz abartılacak olursa, Washington’un gelecekte Türkiye’ye müdahale planlarının imkânsız hale gelmemesi için S-400 alınmasına ve bu sayede gelişecek olan Türkiye-Rusya işbirliğine karşı çıktığı değerlendirmesi bile yapılabilir. Bu manada ABD’nin Türkiye’nin bir savunma sistemi almasına karşı çıkması saldırgan bir tutumdur.

 

3) S-400’LER RUSYA İLE STRATEJİK ORTAKLIĞIN ÖNÜNÜ AÇARKEN DOMİNO ETKİSİ YARATACAKTIR

Ülkeler arasındaki silah alım ve satışları aynı zamanda çok güçlü diplomasi araçlarıdır. Türkiye’nin Rusya’dan S-400 satın alması, her iki ülkenin karşılıklı bağımlılık üzerine ilişkilerini geliştirecektir. Türkiye, Rusya ilişkisi sadece S-400 satışı ile sınırlı kalmaz; askeri, ekonomik ve politik alanda ilişkiler hızla gelişecektir. Türkiye gibi Ortadoğu ve Balkanlarda çok etkili bir ülke ile işbirliği yapmak, Rusya’nın kuşatılmışlığını kırarken, Moskova’ya ciddi bir güç kazandırır. Türkiye ve Rusya’nın ortak hareket etmesi, otomatikman İran, Irak ve Suriye gibi ülkelerin bu ortaklığa dâhil olmasını sağlayacaktır. Katar’ın da bu ittifaka katılma olasılığı çok yüksektir. Bu 6 ülke Ortadoğu’daki güç dengelerini kökünden değiştirir. Washington kontrolündeki kukla yönetimlerin iktidarda kalması zorlaşır. Bu yöndeki bir gelişme ABD tehdidi algılayan diğer ülkelerin S-400 gibi Rus silahlarına yönelmesiyle bir domino etkisi yaratarak yeni dünya düzeninde Türkiye-Rusya eksenli yeni bir bloğun oluşmasına sebep olabilir. Moskova, Ankara (Sünni) ve Tahran (Şii) ile birlikte hareket ettiğinde içindeki Müslüman azınlığın ayaklandırılma tehlikesini atlatacak, bu yeni ortaklık sayesinde ABD, AB ve özellikle Çin ile arasındaki güvensizliği dengeleyebilecektir.

SONUÇ

Yukarıda açıklamaya çalıştığımız 3 ana gerekçe sebebiyle ABD, Türkiye’nin S-400 hava savunma sistemlerini almasına karşı çıkmaktadır. İşin ilginç yanı ABD’nin gözümüzün içine baka baka, Türkiye’yi de parçalanmaya götürebilecek, komşu 2 ülkeyi parçalayarak sınırımızda kukla bir devlet kurma niyetiyle PKK’ya binlerce tır silah yardımı yapıp, kurduğu bu suni yapıyı koruma altına almak maksadıyla bölgede onlarca üs kurarken, Ankara’nın uslu çocuk olup, sözünden çıkmamasını istemesi çok şaşırtıcıdır. Türkiye’yi aptal yerine koymaya çalışarak izlenen bu yüzsüz politikayı anlamak mümkün değildir. Aslında kendi çıkarına olmayan, sadece İsrail’in dayatmasıyla izlediği bu politika, Washington’un Türkiye’yi kaybetmesine neden olmuştur. Artık geri dönülmez bir yola girilmiştir ve bu oyunda kaybeden hem ABD hem de İsrail olacaktır.

Ekonomik yaptırımlar veya hâlâ NATO’ya bağlılıktan söz eden birkaç muhalefet partili diplomatın çabaları Türkiye’yi bu yoldan çeviremez. Bilakis yaptırımların artması ve ekonominin kötüleşmesi bu süreci hızlandıracaktır.

AKP Hükümetinin ekonomik kriz sebebiyle S-400 alımından vaz geçerek Washington karşısında diz çökmesi düşünülemez. Bu ihtimalde Türkiye, tehdittin ana kaynağı ABD’ye muhtaç olurken, Rusya’yı satarak iki ülke arasında ciddi bir güvensizlik doğmasına neden olur. Sonuç itibariyle çekiç ve örs örneğinde olduğu gibi ABD ve Rusya arasında sıkışan Türkiye’nin ayakta kalması mümkün olmaz. Bu sebepten hiç kimse S-400’den vaz geçeceğimizi beklemesin.

——————————— 

https://www.rt.com/news/433299-turkey-s400-f35-nato-challenge/

https://www.dw.com/tr/erdoğan-s-400lere-ihtiyacımız-var/a-45304280

https://missilethreat.csis.org/missile/jassm/

 

———————————-

Kaynak:

https://odatv.com/turkiye-vazgecebilir-mi-04091803.html

[i] Osman BAŞIBÜYÜK: İlk ve orta öğrenimini Ankara’da tamamlamıştır. 1986 yılında Işıklar Askeri Lisesi, 1990 yılında Hava Harp Okulundan mezun olmuştur. Uçuş eğitimini 2’inci Ana Jet Üs K.lığında tamamladıktan sonra kol uçucusu, lider ve öğretmen olarak Türk Hava Kuvvetlerinin çeşitli filolarında F-104 ve F-16 uçaklarında pilot olarak görev yapmıştır.

2003 yılında Hava Harp Akademisinden mezun olarak kurmay subay olmuş, atandığı Genelkurmay Başkanlığı Stratejik Plan Daire Uluslararası Şube Müdürlüğü’nde nükleer strateji, NATO-Türkiye ilişkileri, Büyük Ortadoğu Projesi, Barış İçin Ortaklık (BİO) ülkeleri, Türkiye ile Almanya, Hollanda ve Çek Cumhuriyeti askeri ilişkileri üzerinde çalışmıştır.

2005 yılında NATO’nun askeri karargâhı SHAPE/Belçika’ya tayin olmuştur. 3 yıl süreyle görev yaptığı Strateji Plan Daire’de, NATO Mukabele Kuvveti (NRF) Harekât Planları, 5. Madde Harekât Planları (Standing Defence Plan), NATO’nun harekât planlama sistem ve usullerinin geliştirilmesi ve buna bağlı olarak geliştirilen harekât planlama yazılımları üzerinde çalışmıştır.

Belçika’da görev yaparken Université libre de Bruxelles üniversitesinde, Uluslararası Politika (international politics) dalında, Afganistan Operasyonundan Sonra NATO’nun Geleceği (Future of NATO after Engaging Afghanistan) başlıklı, teziyle yüksek lisans eğitimini tamamlamıştır. 

Türkiye’ye döndükten sonra 9’uncu Ana Jet Üs K.lığında Harekât Kısım Amirliği, 4’üncü Ana Jet Üs K.lığında 141’nci Filo’da filo komutanlığı yapmıştır.

2011 yılında Silahlı Kuvvetler Akademisini bitirmiştir. 

Genelkurmay Başkanlığı NATO Standardizasyon ve Anlaşmalar Şube Müdürü iken Balyoz tertibiyle TSK’dan tasfiye edilerek albay rütbesinde emekliye ayrılmıştır.

Yazar
Kırmızılar

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen