Kovit-19 salgınından dolayı belirsizliklerin yoğunlaştığı, sınırların kapandığı, korumacılığın arttığı ve gümrük duvarlarının yükseldiği bir dönemde ülkeler belli alanlarda daha çok içe kapanacak. Tarım bunlardan bir tanesi olacak. Ülkeler kendi içinde ve aralarındaki hareket kısıtlamaları nedeniyle, diğer sektörlerde olduğu gibi gıdayla ilgili lojistik hizmetlerini de engelleyebilir. Dolayısıyla tüm gıda tedarik zincirlerini bozabilir ve gıdaların teminini zorlaştırabilirler. Bütün ülkeler gıda üretimlerini mümkün olduğunca kendileri yapabilecek şekilde yeniden tasarlayacak.
*****
Şahap KAVCIOĞLU
Yıllardır ülkemizde herkesin söylediği bir şeydir, Türkiye’nin tarımda kendi kendine yeten birkaç ülkeden biri olması. Bu söz belki tarım ağırlıklı bir ülke iken doğru idi. Fakat, 24 Ocak 1980 kararlarından sonra bilhassa da ithalatın artmaya başladığı 90’lı yıllardan sonra doğruluğunu yitirmeye başladı. Özellikle kırsaldan kente göçün hızlandığı 80’li yıllardan sonra Türkiye buğdayı bile ithal eder hale geldi.
2000’li yıllara gelince olayın vahameti daha da ortaya çıktı. Artık Türkiye, her türlü tarım ürününü ithal eden bir ülke konumundaydı. Buğdaydan şekere, canlı hayvandan bazı meyvelere kadar ithal ediyordu. Bunun birçok sebebi vardı. Öncelikle köylerde yaşayan nüfusun azalması, tarım sanayisine geçişte geç kalınması, hükümet politikaları olarak ithalatın daha ucuz olması gibi durumlar Türkiye’yi bu yola itmişti. Özellikle de Türkiye’nin IMF programlarına mecbur bırakıldığı dönemlerde.
IMF ve Dünya Bankası ile yapılan anlaşmalar çerçevesinde tarımsal ürünlerde devlet alımlarına son verilerek, tarım ürünlerinde ithalat cazip hale getirilmiştir. Türkiye, bu anlaşmalarla pek çok üründe destekleme alımına son vererek üretebildiği pek çok tarımsal ürünü dışarıdan almaya yönelmiştir. Bu durum bir yandan dışa bağımlılığı arttırırken, bir yandan da tarım alanlarının boşalmasına yol açmıştır.
Ancak 2000’li yılların ortalarında yavaş yavaş politika değişikliğine gidildiyse de temelde sorunlar hala çözülememiştir. Önemli bir aşama yakalandı ama daha fazla yol alınması için kesinlikle yapısal değişikliklere ihtiyaç var.
Kısa vadede en önemli husus ise, Kovit-19 salgınının tarım sektöründeki olumsuz etkilerinin azaltılmasına yönelik tedbirlerdir. Mesela; içinde bulunduğumuz üretim sezonunun etkilenmemesi için hükümetimizin, hızlı bir şekilde bir takım destek ve tedbirler uygulamaya koymuş olmasıdır. Çünkü bu süreçte sağlıkla beraber en önemli öncelik gıda güvenliği, dolayısı ile tarımsal üretimdir.
Yine üretimde devamlılığın sağlanması için hazine arazileri ve nadas arazilerinin ekimine yönelik projeler, birikmiş destekleme ödemelerinin yapılması, kredi faiz ve takiplerindeki düzenlemeler ile mazot fiyatlarındaki (petrol fiyatlarına bağlı) indirim olumlu etki yapacaktır. Bunun yanında çiftçilerin belli yasaklardan muaf tutulması, üretime yönelik girdi ve hizmet sağlayan ticari birimlerin çalışma ve seyahat kısıtlamalarından muaf tutulması önem arz etmektedir.
Kovit-19 salgınından dolayı belirsizliklerin yoğunlaştığı, sınırların kapandığı, korumacılığın arttığı ve gümrük duvarlarının yükseldiği bir dönemde ülkeler belli alanlarda daha çok içe kapanacak. Tarım bunlardan bir tanesi olacak. Ülkeler kendi içinde ve aralarındaki hareket kısıtlamaları nedeniyle, diğer sektörlerde olduğu gibi gıdayla ilgili lojistik hizmetlerini de engelleyebilir. Dolayısıyla tüm gıda tedarik zincirlerini bozabilir ve gıdaların teminini zorlaştırabilirler. Bütün ülkeler gıda üretimlerini mümkün olduğunca kendileri yapabilecek şekilde yeniden tasarlayacak.
Türkiye tarımda sahip olduğu potansiyel açısından diğer birçok ülkeye göre daha şanslı, mevcut tarımsal üretimini sürdürerek kendine yetecek konumda. Ülkemizin ekolojik yapısı ve ürün çeşitliliği ile bölgesel konum ve lojistik avantajları ve belli ürünlerde dünyada ön sıralarda olunması en önemli avantajımız.
Son yıllarda teşviklerin, kredi ve diğer desteklerin artırılması, arazi toplulaştırma çalışmalarının hız kazanmış olması ve dahi sulu tarım yapılan alanların artması, ülke tarımının kısa sürede daha verimli hale gelmesini sağlayacaktır.
Bununla beraber salgın sonrası dünya tarımsal üretiminde, tarım ürünleri piyasasında ve ticaretindeki değişimlere göre uzun vadeli dönemde ülke tarım politikalarımızın revize edilmesi ve yeni stratejilerin belirlenmesi kaçınılmazdır.
Bu stratejilerin başında kooperatifçilik sisteminin reformu öncelikli olmalı. İkinci olarak, tarım sektörünün hızla değişimi için ülkemizde küçük parçalara bölünmüş verimsiz tarım arazilerinin toplulaştırılması ve yeni teknolojilerle buluşturulması sağlanmalı. Ayrıca, arz açığımız olan stratejik tarım ürünlerinin ekimini teşvik ve maliyetleri düşürmek için desteklerin tabana yayılması ve her çiftçinin faydalanması sağlanmalıdır. Özellikle ihtiyaç fazlası ihracat yapılan ürünlerin yerine, üretim açığı bulunan ürünlerin yetiştirilmesine yönelik teşvikler ağırlık kazanmalıdır.
——————————————-
Kaynak: