Türkiye, uzaktan çalışmaya ve COVID-19 ile birlikte yaşamak için gereken intibaka halen pek hazır görünmüyor başka ülkelerle kıyaslandığında. Çalışma, dört parametre açısından hadiseye yaklaşıyor. Birincisi, internet altyapısının hızlı trafik artışına karşı dayanıklılığı. Mayıs ayı ortasında Türk Telekom CEO’su pandemi ile birlikte Türkiye’de internet trafiğinin yüzde 50 oranında arttığını duyurmuştu. O tarihte 18 milyon civarında ilk ve orta öğretim öğrencisi ile 8 milyon civarında üniversite öğrencisi uzaktan acil durum eğitimine geçmişti hatırlatırım. Daha e-ticaret ve diğer uzaktan alışveriş imkânlarının devreye girmesi de var. Bu yalnız biz de değil, dünyanın her yerinde böyle oldu. Amerika’da internet trafiği yüzde 18 artmış benzer dönemlerde. San Fransisco’daki artış yüzde 48,5 ile Türkiye’dekine benzer aslında. Burada dayanıklılıktan kasıt şu: Zoom yaparken karşınızdaki sürekli donup donup kalıyorsa trafik artışı kaynaklı bir problemimiz var mesela.
*****
Prof.Dr. Güven SAK
COVID-19 ile birlikte, yaklaşık bir altı aydır hayatımız değişti ve öyle görünüyor ki daha da değişecek. Peki, bu değişime ne kadar hazırız? Daha açık bir ifadeyle bu değişim sürecini sağlıklı bir biçimde yönetip, şirketlerimizin bu yeni ortama intibakını nasıl sağlayacağız? Boş lakırdı kotası çoktan dolduğuna göre bir an önce manasız tartışmaları bırakıp işe odaklanmamız gerekiyor. Peki, hadiseye nasıl bakalım. Gelin konuşalım.
Virüsle birlikte yaşamaya nasıl intibak edeceğiz? Virüsün bir aşısı ve tedavisi olmadığı için hala insandan kaçarak vaziyeti idare etmeye ve negatif kalmaya çalışıyoruz. Önce sanırım şunu artık iyice öğrendik: Biz, bir süre virüsten uzak durup, evde oturduk diye, virüsün bundan böyle bize daha müsamahakâr davranması diye bir hadise yok. Virüs, bir nevi, evcilleşerek bizimle birlikte yaşamaya alışmayacak, biz, hayatımızı yeniden örgütleyerek, virüsle birlikte yaşamaya alışacağız. Hazırlık bu işte.
İşin sağlık politikası ile ilgili bir boyutu var. Orada vaziyetin pek de parlak olmadığı geçen hafta artık iyice görünür hale geldi. Ekonomi politikası ile ilgili bir boyutu var. Orada da durumun iç açıcı olmadığını geçen hafta idrak ettik. Peki, şirketler kesiminin virüsle birlikte yaşamaya intibakında vaziyet nasıl? Türkiye, uzaktan çalışmaya ne kadar hazır?
Önce haberi vereyim. Sonra COVID-19 sürecine intibak ile ilgili bir çerçeve çizeceğim.
Amerikan Tufts Üniversitesi Fletcher School of Business’teki Kapsayıcı Büyüme Merkezi bir süre önce bir dizi ülke için bir Dijital Hazırlıklılık Endeksi açıklayarak, kimin uzaktan çalışmaya daha çabuk uyum sağlayabileceğini göstermeye çalıştı. Ülkelerden biri de Türkiye. Dolayısıyla başka ülkelerle karşılaştırmalı olarak “Türkiye uzaktan çalışmaya ne kadar hazır?” görebilmek mümkün. Burada boş lakırdı için fazla bir alan da yok doğrusu, adamlar endeksi nasıl hazırladıklarını uzun uzun anlatıyorlar. Dünyanın başka ülkeleri ile kıyaslandığında bizim çok çalışmamız gerekiyor, çoook…
Virüsle birlikte yaşamak deyince, virüsün bize alışması, bir nevi evcilleşmesinden değil, bizim ondan korunmak için daha tedbirli bir yaşama/ iş yapma biçimine intibak etmemizden bahsediyoruz
Şimdi sanırım artık şunu görüyoruz. Virüsle birlikte yaşamak demek, öncelikle içinde yaşadığımız, üretim yaptığımız, ticaret yaptığımız, etkileşime girdiğimiz mekanları yeniden düzenlemeyi gerektiriyor. Mekanları yeniden düzenlemek eskisi ile kıyaslandığında ciddi bir verimlilik düşüşüne yol açıyor. COVID-19 ile birlikte yaşamak en az 2021 sonuna kadar devam edecekse ve hatta 2022 sonuna kadar bile sürebilecekse, o takdirde işletmelerin bu verimlilik düşüşüne karşı kendi başlarına bir dizi tedbir almaları gerekiyor. Her şeyi devletten beklemeyin, devletin hizmet kapasitesi ortada zaten. Sermayeyi kediye yüklemek bir nevi, devlete, bu intibak işinde aşırı güvenmek esasen. Nedir? Bu verimlilik düşüşü ile baş edebilmek için işletmelerin iş yapma biçimlerini gözden geçirmeleri gerekecek. Nasıl?
Öyle görünüyor ki, uzaktan çalışmayı artık daha sistematik hale getirmek ve yaygınlaştırmak gerekecek öncelikle. Ayrıca uzaktan çalışmanın teknik olarak mümkün olmadığı alanlarda robot kullanımının yaygınlaşmasını da beklemek gerekiyor. Stratejik düşünmeyi ya da şefkati gerektirmeyen, tekrara dayalı meslekleri ve işleri beklediğimizden daha hızlı bir biçimde otomasyona geçirmek mümkün olabilecek COVID-19 sayesinde. Hakikaten robotların işlerimizi elimizden alabileceği bir zaman aralığındayız. Üstelik bu tür bir dönüşümü gerçekleştirebilmek için gereken sermaye yatırımlarını bu dönemin para ve maliye politikaları sayesinde daha ucuza finanse edebilmek mümkün olacak, hadisenin bir diğer yüzüne bakarsanız. Yapılabilir yani.
Öyle mi? Hayır. Hem uzaktan çalışmayı iş yapma biçimimizin içine hızla yerleştirebilmek, hem de işyerlerinde otomasyonu süratlendirebilmek aynı zamanda ülkenin böyle bir dijital dönüşüme hazırlıklı olmasıyla da yakından alakalı. Memleketin dijital altyapısı bu intibak işi için ne kadar yeterli? İşte Tufts Üniversitesi’nde yapılan çalışma bu açıdan önemli. Türkiye dijital dönüşüme hala hazır değil.
Bitti mi? Hayır. Ayrıca COVID-19 ile birlikte yaşamaya intibak ederken bir yandan da hastaları tespit edebilmek ve ilgili temas takibini sağlıklı bir biçimde örgütleyebilmek önem taşıyor. Unutmayalım, biz temas takibi kapsamında kişisel karantina ile ilgili ilk haberi daha geçen hafta duyduk. Sokağa çıkmaya başladıktan bir kaç ay sonra yani. Ben şöyle bir anekdot hatırlıyorum: “Fabrika sahibi: Bizim sanayi bölgesine kurduğunuz test merkezi pek güzel, peki, temas takibini nasıl yapacaksınız?/ Kamu görevlisi: Aaaa, onu biz değil, siz yapacaksınız.”
Halbuki örneğin Çin’de yapay zeka tabanlı hasta ve temas takibi işini neredeyse otomatik olarak yapmak mümkün oluyor. Hasta tespiti ve temas takibi için, yine internet altyapısından, takip platformlarına benzer bir dijital hazırlıklılık gerekiyor esas itibariyle. İşte başta sonucunu duyurduğum çalışma bu açıdan son derece önemli. Neden?
Türkiye, COVID-19 ile birlikte yaşamak için gereken dijital dönüşüme halen hazır görünmüyor?
Türkiye, uzaktan çalışmaya ve COVID-19 ile birlikte yaşamak için gereken intibaka halen pek hazır görünmüyor başka ülkelerle kıyaslandığında. Çalışma, dört parametre açısından hadiseye yaklaşıyor. Birincisi, internet altyapısının hızlı trafik artışına karşı dayanıklılığı. Mayıs ayı ortasında Türk Telekom CEO’su pandemi ile birlikte Türkiye’de internet trafiğinin yüzde 50 oranında arttığını duyurmuştu. O tarihte 18 milyon civarında ilk ve orta öğretim öğrencisi ile 8 milyon civarında üniversite öğrencisi uzaktan acil durum eğitimine geçmişti hatırlatırım. Daha e-ticaret ve diğer uzaktan alışveriş imkânlarının devreye girmesi de var. Bu yalnız biz de değil, dünyanın her yerinde böyle oldu. Amerika’da internet trafiği yüzde 18 artmış benzer dönemlerde. San Fransisco’daki artış yüzde 48,5 ile Türkiye’dekine benzer aslında. Burada dayanıklılıktan kasıt şu: Zoom yaparken karşınızdaki sürekli donup donup kalıyorsa trafik artışı kaynaklı bir problemimiz var mesela.
İkincisi, ilgili ülkede insanlar arası etkileşimi ve iletişimi sağlayacak dijital platformların varlığı ve sağlamlığını dikkate alıyor çalışmayı yapanlar. Elektronik ticaret platformları, uzaktan çalışmanın teknolojik altyapısını sağlayacak platformlar ile medya ve sosyal medya platformlarının artan trafik ile birlikte hizmeti devam ettirebilme manasına sağlamlığı burada dikkate almamız gereken. Aşağıdaki grafik dikey ve yatay eksenlerinde bu iki parametreyi dikkate alarak çizilmiş.
Çalışmayı yapanlar ayrıca üçüncü olarak ilgili ülkede dijital ödeme platformlarının gücünü de dikkate alıyorlar. Böyle güçlü bir altyapı olmazsa, iş görme biçimini yeniden biçimlendirmek mümkün değil sonuçta. Dördüncü olarak ise, hangi mesleklerde çalışanların uzaktan çalışmaya ya da robotlaşmaya yakın, hangilerinin uzak olduğunu ele almak gerekiyor.
Sonuçta, ortaya aşağıdaki gibi bir grafik çıkıyor küresel ekonomide önemli olan 42 ülke açısından baktığınızda. Önce iyi haberi vereyim. Türkiye küresel ekonomi açısından önem taşıyan 42 ülkeden biri. Dünden bugüne ortada bir birikim var sonuçta. Hadise bu birikimi COVID-19 dönüşümünde nasıl değerlendireceğimiz ile ilgili esasen.
Geleyim ikinci noktaya Türkiye uzaktan çalışmaya hazır görünmüyor bu grafiğe göre. Nedir? Yatay eksende internet altyapısının dayanıklılığı var. İnternet altyapısının artan trafiğe dayanıklılığı açısından medyanın altında yer alıyoruz. Ama yine de ortalarda bir yerdeyiz diyebiliriz. Dikey eksende ise dijital platformların sağlamlığı var. İşte oradaki hazırlık düzeyimiz pek düşük. Bugüne kadar dijital platformlar söz konusu olduğunda dijital hizmet vergisi ve sosyal medya sansürü dışında pek bir şey düşünmemiş bir idaremiz olduğunu doğrusu bu grafikteki yerimize bakınca açık seçik görüyoruz. Yoksa bu internet altyapısı dayanıklılığı ile İsveç, Finlandiya ya da İsrail gibi olabilirdik dijital çağın farkında olan becerikli bir idareye sahip olsaydık. Grafiğe bakınca doğrusu ben ilk bunu görüyorum.
COVID-19 ile birlikte yaşamaya intibak etmek söz konusu olduğunda, kamu sağlık ve ekonomi politikalarının kredibilitesi ve etkinliği kadar, dijital dönüşüm altyapısının hazırlıklılığı da önemli bir ön koşul gibi görünüyor. Türkiye söz konusu olduğunda kamu idaresinin etkin işleyişi en önemli kısıt benim gördüğüm. Hem çok kolay, hem de çok zor. Kolay, çünkü teknik olarak gereken yapısal reform programının unsurları küresel ölçekte ortada. Zor, çünkü ikiye bölünmüş bir toplumda yapısal reform programı olmaz. İşimiz iş, bir nevi.
Ama Türkiye’ye güvenmek lazım. Biz hep ayak sürür sonra artık başka bir ihtimal kalmazsa gerekeni büyük bir hızla ve başarıyla yaparız. 1980’de yaptık. 2001’de yaptık. Yine yaparız.
———————————————
Kaynak:
https://www.dunya.com/kose-yazisi/turkiye-uzaktan-calismaya-ne-kadar-hazir/477350