Halil Atılgan Ağabey’in son yazdığı kitabının adı Türkülerde Din Ticareti- Kadersiz Türküler.
Üç bölüme ayırmış kitabını Halil Ağabey.
Rahmetli Aşık İmami’nin şiiriyle başlamış;
“Anadolu’muzun ana dilinden,
Bu türküler bir gün öldürür beni.
Ah neyleyim gönül senin elinden,
Bu türküler bir gün öldürür beni.”
“Türkülerimiz ekmek gibi su gibidir. Deniz olur dalgalanır, nehir olur şahlanır. Bazen karlı dağ olur geçit vermez. Kır çiçekleri gibi, yaban gülü gibi arı duru ve yalınkattır. … O gönlün aziz dostu, duygu ve düşüncenin aynasıdır. Bizi söyler, bizi çalar.”
Yanlış söylenen türkülere örnek vermiş. “Yeşil ördek gibi daldım göllere”nin son kıtası şöyle;
“Sevdiğim semanın güneşi mahı,
Seni seven aşık çekmez mi ahı,
Getir el basayım Kelâmullahı,
Ne sen beni unut ne de ben seni.”
Bunu;
“Sevdiğim cemalim güneşim ayım,
Seni seven aşık neylesin malı,
Getir el basayım kelam Allah’ı,” diye okuyan var.
“Seni seven aşık çeker bu kahrı”
“Seni seven aşık çeker ezharı”
“Sevdiğim cemalim günüm mehtabım
Seni seven aşık çeker efganı” diye okuyanlar varmış. Bir kaç tanesine baktım ben de, doğrusunu bulamadım.
Bodrum Hakimi türküsünü incelemiş. 1965 yılında Kastamonu’da öğretmenlik yaptığı yıllarda dinlemiş Halil Ağabey bu türküyü. Yıllar sonra Bodrum’a gitmiş bu türkünün nasıl yakıldığını öğrenmek için. Türkünün sahibine ulaşamamış ilk gittiğinde. 1998 de yeniden gitmiş. Çelik Amca, Mustafa Bacaksız’a ulaşmışlar sonra. Türküde Tavşanlı geçiyor. Oraya gitmiş. Hakim Hanım Balıkesir Balya’lı imiş. Oradan evraklar gelmiş sonra. O zaman bu türkünün hikayesi tam ortaya çıkmış.
Medyada arabeskleşen türkülere yer vermiş. Eğlence yerlerinde çalınan, hatta oynanan türküleri yazmış.
“Sabahın seher vaktinde,
Ali’yi gördüm Ali’yi”
“Bu parça kasetin olmadığı zamanlarda plak yapıldı. Bu plak barlarda, pavyonlarda, içkili içkisiz tüm eğlence mekanlarında çalındı. Bu ezginin söz ve müziğini yapan kişiler, bu kadar ele ayağa düşeceğini düşünseydi sözünü yazmaz, bestesini de yapmazdı” demiş Halil Atılgan Ağabey.
Eğlence yerlerinde çalınan, alkışla tempo tutulan deyişlere, nefeslere, sehahlara da yer vermiş;
“Vardım Kırklar kapısına,
Baktım cennet yapısına”
“Daha senden gayrı aşık mı yoktur,
Nedir bu telâşın vay deli gönül.”
“Bugün bize pir geldi,
Gülleri taze geldi”
Hacı Bektaş-ı Veli Makalat adlı eserinde semahla ilgili düşüncelerini şöyle dile getiriyor; ‘Semah ariflerin aleti, muhiblerin ibadeti, taliplerin maksududur. Hakkani, bizim semamız oyuncak değil. İlahi bir sırdır. Mecazi değildir. O kimse ki semahı bir oyun sayar. O, cifedir. Namazı kılınır kimse değildir.’ Nejat Birdoğan- Anadolu’nun Gizli Kültürü Alevilik.
Sonra ilahi yapılan türküleri anlatmış Halil Ağabey.
Türkülerin sahibi olmadığından isteyen kişi sevdiği bir türkünün ezgisinin üzerine dini sözler yazarak ilahi(!) yapmış piyasaya sürmüş. Kazandıkları paranın da haddi hesabı yok.
Bazı örnekler verelim.
Omuzumda Sevda Yükü türküsünün ezgisi alınıp şu şözlerle ilahi yapılmış;
“Yaralıyım gülmez yüzüm,
Kan ağlıyor iki gözüm,
Ne yazım belli ne güzüm,
Kurban olam ya Muhammed.”
Asker Oldum Giydim Yelek türküsüne sü sözler giydirilmiş;
“Dünya benim sürgün yerim,
Hak yolunda yılmaz elim,
Her nefeste Allah derim,
Dünya benim sürgün yerim.”
Yaylı Geliyor Yaylı ile giriş yapılan sonra Aldırma Gönül Aldırma müziğini kullanan biri şöyle yazmış ilahisinin sözünü(!)
“Gündüz hayalinle coşar,
Gece uykularım kaçar,
Bu kalp yalnız senle atar,
Koy bizi cennetine.”
Çukurova’da yaygın olarak bilinen “Baba Kızın Çok mu yudu/ Bir kız sana yük mü yüdü” kına havasının müziğine de şu sözleri uygun görmüşler;
“Daha ömrün çok mu ki,
Genç yaşta ölen yok mu ki,
Bunca insan tövbe eder,
Yoksa bunlar ahmak mı ki”
Hazır türküler var, sahipleri de yok. Yaz bir söz. İçine de dini motifli bir kaç kelime koy. Denetleyen zaten yok.
Şu sözler de bir Urfa Türküsünün- Perişan Bir Divaneyim- müziği kullanılarak ilahi(!) yapılmış;
“Kâbe’nin örtüsü kara,
Açtı yüreğime yara,
Bulunmaz derdime çare,
Yaralıyım, yaralıyım.”
Sözler başlı başına bir alem zaten. Kâbe’nin örtüsü kara olunca yüreğe yara mı açar? Kara ile yara kafiye ya, yeter o kadar.
“Kâbenin örtüsü kara,
Ben bunu ettim maskara” diyecek hali yok elbette.
Beyaz olsaydı;
“Kâbenin örtüsü beyaz,
Geldi işte ilkbahar, yaz ” mı diyecektik.
Sonra niye derdine çare bulunmasın. İslam çare değil mi?
Şöyle demiş Halil Ağabey “Hani İngiliz Yusuf İslam müslüman olduktan sonra ‘Müslümanları görseydim Müslüman olmazdım, iyi ki İslâm’ı Kur’an’dan öğrenmişim’ demişti ya. O zaman bu sözüne itibar etmemiştim. Şimdi ne kadar haklıymış diyor, dini muhakkak Kur’an’dan öğrenmenin gerektiğini bir kez daha haykırıyor, ‘çalı fakılarına’ itibar edilmemesini öneriyorum.”
Yirmi üç türküyü incelemiş kitabında Halil Atılgan Ağabey. Türkülere sahip çıkmamızı istemiş. Yıllardan beri gelen, ilahi formu altında bestelenen ilahileri, gerçek sanatçıları ayrı tutarak şu sözle bitirmiş kitabını;
“Türk’ü anlamak için türkü dinlemek gerek.”