Kıymetli Gönül Dostları;
Türkülerimiz; asırlardan beri dilden dile dolaşan, nesilden nesile ulaşan ve herbiri bir sanat hârikası olan millî kültür hazînelerimizdendir. Bu sebeple türkülerimizi genç nesillere sevdirmemiz, her bir dizesindeki mânâyı ve derûnunda sakladığı Türk’ün ruh şifrelerini evlatlarımıza öğretmemiz, mâziden hâle, hâlden istikbâle uzanan ve millî kültür köprüsü olan türkülerimizi öksüz bırakmamamız gerekir.
Çünkü türkülerimiz; insanımızın duygu ve hikmet nefesi, zaman gergefinde ilmik ilmik dokunan irfan felsefesi, binlerce yıllık tarihimizin sazın tellerinde yankılanan sesi ve şâir bir milletin kendi yüreğine doğru yürümesiyle işittiği âşinâ nağmelerden oluşan ve bir Türkmen kiliminin rengârenk nakışları gibi hayat serüvenimizi dile getiren muhteşem kitâbelerdir…
Bizim türkülerimiz; duygu penceresinden ömür rüyâsını seyreden bir hayat destânıdır.
Türk milleti vatan topraklarını; sazın söze, sözün saza Türk’çe düşünüp Türkçe söylediği türkülerle nakışlamış, “Yurttan Sesleri” türkülerle aksettirmiş; duygularını, düşüncelerini, dertletini, acılarını, ağıtlarını, hasretlerini, sitemlerini, sevdâlarını, kahramanlıklarını, sevinçlerini türkülerlr dile getirmiş, türkülerle ağlamış, türkülerle gülmüş, türkülerle nice dağlar aşmış, türkülerle gönül yaralarını deşmiş, düğünlerde türkülerle coşmuş, askerlikte türkülerle koşmuş velhâsıl halkımız her hâlini türkülerle anlatmış, her derdini türkülere dökmüş ve her yürek yangınına da bir türkü yakmıştır.
Bizim türkülerimiz; en yalın hâliyle fakat efsunkâr ritmiyle, gönul tellerimizi titreten letâfetiyle, ezgilerin ruhlara işleyen derin hüznüyle, sır dolu hissiyâtın beslediği doyumsuz nağmeleriyle, huzur veren coşkusuyla, güneşin yedi renginin üstüne sayısız duygu tayfları düşüren naif güzellikleriyle ve insanı yüreğinden yakalayan muhteşem âhengiyle kalplerimize taht kuran muazzam bir zarâfet gülistânı, ses ve söz uyumuyla bir ihtişam ummânıdır…
Bizim türkülerimiz, modern çağın metalik gürültülerinden meydana gelen; yılan tabiatlı, timsah ruhlu, kaktüs görünümlü pozitivist dünyadan yükselen bir ses kirliliği olmadığı gibi; aklı putlaştıran, aşkı öldüren duygu fakiri bir nota karmaşası da aslâ değildir.
Yüreklerimizi türkülerin güzellikleriyle hemhâl eylemek ve gönüllerimizi “Anadolu’nun iç romanı” olan türkülerimizle kıyâma durdurmak adına; sizlere yıllar önce kaleme aldığım “TÜRKÜLERE DESTAN” şiirimi yolluyor,
“TÜRKÜLERE DESTAN” beş bölümden oluşan altmış kıt’alık uzun bir şiirdir.
Bu şiirin;
Birinci bölümde, türkülerin genel özellikleri,
İkinci bölümde, türküyle özdeşleşen âşıklar ve ozanlar geçidi,
Üçüncü bölümde, gönül tellerimizi titreten unutulmaz türkülerimiz,
Dördüncü bölümde, şehirlerimize ve bölgelerimize âit türkülerimiz,
Ve beşinci bölümde de; Türk Dünyâsı’na âit türkülerimiz dizelere dökülmüştür.
Gülzâr-ı vatan olan türkülerimizin gönlünüzü cûş eylemesini temennî ediyor ve hepinize hayırlı pazarlar diliyorum.
Bâkî selâm ile…
Dr. Mehmet GÜNEŞ
***
TÜRKÜLERE DESTAN
Oğlum Doç. Dr. Ahmet Kürşad’a
– I –
Yanık yüreklerden yâre yakılan,
Bir içli destandır bizim türküler.
Gönülden çağlayıp dile dökülen,
Kutlu bir fermandır bizim türküler.
Bir dut dalı can bulunca ellerde,
Yaslayıp başını yatar kollarda,
Hangi duygu dile gelmez tellerde,
Bağlamaya şandır bizim türküler.
Saz ustası; üstâdından el tutar,
Yüreklere mızrap vurur, tel tutar,
Perdelerde uzun ince yol tutar,
Cihânı seyrandır bizim türküler.
Asırların nefesinden iz vardır,
Sevdâ ateşinden kalmış köz vardır,
Her “âh” ın içinde bin bir söz vardır,
Ehline ayândır bizim türküler.
Türkü vardır; şâhı dize getirir,
Türkü vardır; Kaf Dağı’nda oturur,
Türkü vardır; bizi alıp götürür,
Bir tayy-i mekândır bizim türküler.
Bir pîrin bâdesi, bir dost selâmı,
Bir şiir nefesi, bir aşk kelâmı,
Gül Yüzlü Güzel’e “Gül” ihtirâmı,
Hak’tan armağandır bizim türküler.
Mısralarda ışır gönül terimiz,
İçinde saklıdır ruh cevherimiz,
Ata yâdigârı mücevherimiz,
Cânıma cânândır bizim türküler.
Sevincin, elemin, aşkın, hicrânın,
Hayata hükmeden en sıcak ânın,
Türkülerde atar nabzı zamanın,
Yaşanmış devrândır bizim türküler.
Düğünde, dernekte, toyda söylenir,
Şehirde, yaylada, köyde söylenir,
Halayda, sinsinde, çayda söylenir,
Cenkte mehterândır bizim türküler.
Davul vurur, kıt’aları titretir,
Çalar zurna, gök kubbeyi inletir,
Hüznü nefes nefes mey’de dinletir,
Sîneyi yakandır bizim türküler.
Şiir, kanatlanır sazın telinde,
Ezgiler demlenir zaman selinde,
Nağme aşka gelir âşık dilinde;
Edeptir, erkândır bizim türküler.
GÜNEŞ’in gönlüne düşmüş sevdâdır,
Yürek sızısına derttir, devâdır,
Baraktır, zeybektir, uzun havadır,
Hoyrattır, tatyandır bizim türküler.
– II –
Yunus gibi “Gül” aşkını anlatan,
Karacoğlan koşmasını dinleten,
Köroğlu’yla Çamlıbel’i inleten,
Bir ulu dîvandır bizim türküler.
Emrah, duyguların saçını tarar,
Sümmânî, hakîkat nûrunu arar,
Dertli, gözyaşını kalbe oya’lar,
İncidir, mercandır bizim türküler.
Gevherî, yürekler dağlayıp gider,
Seyrânî, dillerde çağlayıp gider,
Derdiçok, derdine ağlayıp gider,
Âşığa meydandır bizim türküler.
Leylâ, Mecnun olup çöle çıkarmış,
Kamber’in gönlünde tek Arzu varmış,
Aslı varsa Kerem aşkı yakarmış;
Bir fasl-ı hazandır bizim türküler.
Ferhat dile gelir dağdaki izde,
Bir Şirin ses verir yüreğimizde
Duygular dizeye kanattır bizde,
Ölümsüz ozandır bizim türküler.
Erenlerin divanına duranlar,
Pir Sultan’la saza nakış vuranlar,
“Gelin canlar” diye semah kuranlar,
Candan öte candır bizim türküler.
Her ezgisi ilmik ilmik dokunur,
Her dizesi perde perde okunur,
Her yanık yüreğe bir mızrap vurur,
Mâşerî vicdandır bizim türküler.
“Kırklar Meclisi” nde mestâne olur,
“Haydar”, “dâr’a düşer” divâne olur,
Dil tutuşur, teller pervâne olur,
Gönülde sultandır bizim türküler.
Dadaloğlu söyler son nefesinde,
Bozlaklar “Bozkırın Tezenesi’nde”,
“Zahidem” yaş döker yanık sesinde
Yâr ile yârandır bizim türküler.
Mahzûnî, gönülden gönüle akar,
Veysel’in sözleri bahara çıkar,
Davut Sulârî’nin sazında efkâr,
Nidâ’ya lisandır bizim türküler.
Türk’ü söyler türkü… Türküler destan,
“Yurttan Sesler” ile ses verir vatan,
Doğudan batıya bizi anlatan,
Emsâlsiz romandır bizim türküler.
Bir ömür türküler peşinde gezen,
Ezgiler derleyip nağmeler süzen,
Çiçekler açanda der “Sarısözen”;
Bal dolu kovandır bizim türküler.
– III –
“Gizli sırlarımı âşikâr” eder,
Sırra kadem basar, sır olup gider,
“Bir yiğit gurbete” düşünce ne der?
Hâle tercümandır bizim türküler.
İnliyor “hicrimden” bağrımdaki taş,
“Gül yüzlüm”; cemâlin, gözlerimde yaş,
“Gam, gasâvet, keder” bana arkadaş,
Hazin bir mîzandır bizim türküler.
“Fitil işler” kalbimdeki yaraya,
“Selvi boylum” hasret girdi araya,
Diyârı gurbette döndüm çıraya,
Buğulu dumandır bizim türküler.
“Kara bahta, kem tâlihe” sitemli,
Felek vurmuş, bakışları elemli,
Yine yağmur yağmış, gözleri nemli,
Bir ebr-i nisandır bizim türküler.
Bulut gelir, kirpiklere yaslanır,
“Kırmızı gül” gözyaşıyla ıslanır,
“Nenni” deyi yavrusuna seslenir,
Vuslattır, hicrandır bizim türküler.
Gönül goncasına “höllük eleyen”,
Hayâlleri umutlara beleyen,
“Ayrılık” derdinden “Aman” dileyen,
“Gam yüklü” kervandır bizim türküler.
“Bayram” gelir, yüreklere “kan damlar”,
Sînemize demir atar akşamlar,
Her ağıt duyanda göğerir gamlar,
Âh ile figandır bizim türküler.
Kırık havaların kıvraktır hâli,
Dağıtır kasveti, döker melâli,
“Havuzu dolanan” ezgi misâli,
Bâzen de fettandır bizim türküler.
“Bulguru kaynatıp” bir fasıl açar,
“Güzeller içinde” kendinden geçer,
“Allı turnam” gibi neşeyle uçar,
Ak saçlı civandır bizim türküler.
Bir bakarsın “pencereden kar” gelir,
Her mısraın menziline yâr gelir,
“Gönül Dağı” türkülere dar gelir,
Sâhilsiz ummandır bizim türküler.
“Uğrun uğrun kaş altından” baktırır,
Mor sümbülü, gül sîneye taktırır,
“Yeşil köşkün lambasını” yaktırır,
İlâhî ihsandır bizim türküler.
“Garip bülbül gibi” gülleri deren,
“Seyreyle” diyerek gönlünü veren,
“Kudret-i Mevlâ” ya duâ gönderen,
Rahmân’a mihmandır bizim türküler.
– IV –
“Yemen” i yâd edip ağıtlar yakmış,
“Tez gel ağam” diye yollara bakmış,
Hüznün her rengini mîras bırakmış,
Yaralı ceylandır bizim türküler.
“Çanakkale” içre “Aynalı Çarşı”,
“On beşliler” gider düşmana karşı,
Sessiz hıçkırıklar inletir arşı,
Kırılmış fidandır bizim türküler.
“Çamlığın başını” bir tütün alır,
Aşkın her çıngısı “Sürmeli” olur,
“Seher vakti” yol gösterir, yol bulur,
Dertliye dermandır bizim türküler.
“Kırklar Dağı” ndaki “Turnalar” hasta,
“Kınayı getiren” “aney” ler yasta,
Karşı dağı “duman kaplar” Sivas’ta,
“Kar ile boran” dır bizim türküler.
“Diyarbekir”, Güzelses’le “şâd akar”,
“Urfa Dağları” ndan marallar bakar,
“Çayda” ki “çıra” yı bir gazel yakar,
Âteş-i sûzândır bizim türküler.
“Maraş’tan bir habar” geliyor bize,
“Merik kan kusuyor”, ne hâcet söze,
Mezar kazılınca “sıladan yüze”,
Taşı ağlatandır bizim türküler.
“Çeşm-i siyahım” la derdim uyandı,
“Bir of çektim” dağlar kana boyandı,
“Yandı Çukurova” âhımdan yandı,
Dilde “Mihriban” dır bizim türküler.
Karadeniz kemençeyle coşuyor,
Her nağme içinde hüzün taşıyor,
“Eşref Bey Ağıdı” yürek deşiyor,
Hançerden yamandır bizim türküler.
Yaz “Kâtibim”; “Gemilerde tâlim var”,
İstanbul’da “Bahriyeli yârim var”,
“Aman doktor” benim dertli hâlim var,
Hastaya Lokman’dır bizim türküler.
“Bitez Yalısı” nda oturur zeybek,
“Çökertme” söyleyip, diz vurur zeybek,
Efeden kızana dik durur zeybek,
Zâlime isyandır bizim türküler.
Meriç, selâm söyler dertli Aras’a,
Erciyes el eder Ağrı’ya, Kars’a,
“Ezgiden bir köprü” nerede varsa,
Oraya revândır bizim türküler.
“Şu uzun gecenin” yorgun düşünde,
Erzurum’da “Sarı Gelin” peşinde,
Hasret ocağının aşk ateşinde,
Aşk-ı gülistandır bizim türküler.
– V –
Tutsak sevdâlara, sürgün düşlere,
Ay-Yıldız aşkına vurgun düşlere,
Yâd ellerde kalmış yorgun düşlere,
En kuytu limandır bizim türküler.
İsimleri “mahnı”, olur, “yır” olur,
Çalgıları “kopuz” olur, “tar” olur,
Hudutlar ötesi nazlı yâr olur,
Seyrân-ı Tûran’dır bizim türküler.
“Güzel Türkistan” ın âzatlık sesi,
Bir “sönmez çerağ” ın soylu nefesi
İstiklâl aşkının gülümsemesi
Göklerde “Çolpan” dır bizim türküler.
Ay hüzünle doğar Altay Dağı’nda,
“Kuşlar hem feryat” tır dostun bağında,
Issık Gölü titrer yâr dudağında,
Göygöl’dür, Turfan’dır bizim türküler.
Yesevî’den dinle gönül dilimi,
Buhârâ anlatsın “kalb-i selîm” i
“Gül” aşkına meftûn mânâ iklimi,
“Hikmet” tir, irfandır bizim türküler.
Kırım’da kırılır, Kerkük’te yanar,
Karabağ deyince yarası kanar,
“Gülleri soldu” mu deliye döner,
Bülbül-i nâlândır bizim türküler.
“Altın hızma” diyen dil pâre pâre,
“Mum kimin yanarım”, “gayrı ne çâre”
“Arda boylarında” kaldım bîçâre,
Dîde-i giryândır bizim türküler.
“Ramizem” in gözlerinde hasret var,
“Alişim” in yüreğinde gurbet var,
Duygular hicranlı, yine hicret var,
“Zülfü perişan” dır bizim türküler.
“Estergon Kal’ası” ya şimdi neyler?
“Akmam” diyen “Tuna” neyi dert eyler?
“Beşparmak Dağları” bize ne söyler?
Al Bayrakta kandır bizim türküler.
Sen nerdesin “Gara gözlü ay balam”,
“Men sana hayran” ım “gadalar alam”,
Yürekten yüreğe “mehebbet salam”,
“Gözele gurban” dır bizim türküler.
Saz çalanda ruhumuzu kuş eyler,
Bu türküler gönlümüzü cûş eyler,
Üsküp’le Taşkent’i bize eş eyler,
Turkuaz nişandır bizim türküler.
Gönül cemresidir, aşk mayasıdır,
Bu toprağın sevincidir, yasıdır,
GÜNEŞ’in sevdâsı, sözün hasıdır,
Gülzâr-ı vatandır bizim türküler.
Dr. Mehmet GÜNEŞ