Tuva ilgim Richard Feynman ‘ın Tuva or Bust kitabı ile başladı.
TEDxCaltech – Kongar-Ol Ondar – Tuva or Bust! linki
https://www.youtube.com/watch?v=-ZCCekUbPs8
Kongar Ol Ondar dan HÖÖMEY dinleyince, doğanın sesini duydum. Tuva mitolojisini okumaya başlayınca ise Kübey’ i keşfettim. Burada okuduğunuz gibi ekokurgu fantezi öyküler ile ormanların, denizin, dağlarından dilinden yeşil masallar yazdım.
TÜRK TARİH KURUMU yayını, SAHA, TUVA ve HAKASYA MÜZİK KÜLTÜRÜ adlı kitabı Feyzan Göher ve Timur Vural yerinde, yurdunda görerek, duyarak yazmış.
Sayfa:196 HÖÖMEY GELENEĞİ bölümünden bir alıntı ile başlıyorum, e günceme.
“TUVA dilinde ki Höömey kelimesinin Moğolca gırtlak manasında ki khoomey geldiği düşünülmektedir. Tuva’lılarım inancına göre müzik ilk olarak doğadaki seslerin taklidi ile oluşmuştur. Doğa da herşeyin bir iyesi vardır ve her iye kendi fısıltısına sahipdir. Doğa ile birlikte yaşayan Tuva’lı çobanlar suyun fısıltısından, ağaçların hışırtısına kadar doğanın namelerini müziklerine aktarmıştır. HÖÖMEY de böyle doğmuştur. Levin ve Süzükei nin tesbitine göre; çobanlar sabahları nehrin kıyısına otururlar. Su akıntısı onlara nasıl şarkı söyleyeceğini anlatır. Çoban önce birkaç ana melodiyi sudan öğrenir. Dudağının ve dilinin yardımıyla suyun hem ritmik hem de melodik akışına eşlik eder. Çıkarttığı doğuşkan sesleri, özellikle suyun ana seslerinden seçmeye özen gösterirler. Tuva bozkır ve dağlarında şaşırtılacak düzeyde doğal bir akustik etki vardır. En ufak mırıldanma ile söylenen ezgi, şağır edici bir şekilde tekrarlanır, durur. Tuva’ların zaman içersinde benzersiz olan ulusal şarkı söyleme geleneğini ortaya çıkarmakta yaşadıkları coğrafya da etkili olmuştur. HÖÖMEY, Tuvalıların dünya görüşlerini anlatan bir semboldür….. Höömeyin oluşum hikâyesi, Anadolu’daki meşhur halk müziği türlerinden bozlakların ortaya çıkış anlatımlarıyla benzeşmektedir. Anadolu bozlağı serbest tartımlı bir ezgi türüdür. Daha çok orta Anadolu da yaygındır. Bozlamak ve bozulamak kelimesi Azerbaycan Türkçesinde yüksek sesle ağlamak anlamına gelmektedir. Kırgız, Kazak, Uygur Türkçelerinde benzer anlamlara sahiptir… “
Yüksek sesle ağladığım eko kurgu fantezi öykülerime işte bu nedenle TUVA’ lı KÜBEY’ in sürdürülebilir yaşam not defteri diye bir başlıkta devam ediyorum.
***
TUVAlı KÜBEY diyor ki; Çiçeklerle dolu çayırlıklar, dağ yamaçlarının üstüne örtülmüş kökboyaları ile boyanmış bir kilim gibidir. Aynı kırmızı ya da aynı yeşil renkte olsalar dahi, kırmızılıklarının yoğunluğu daha farklı, yeşil renklerin tonları ise daha değişiktir.
Bazı çiçekler büyük boyları ile gösteriş yapar, bazıları ise o kadar küçüktür ki, bir büyüteç ile bakmadan, güzelliğini anlayamazsın insanoğlu. Dağlarda, ormanlar da gezerken her çiçeği tek tek koklarsan, duyacaksın ki her koku diğerinden farklıdır. Her bir çiçek, ortamda uçuşan çok sayıda sinekler, arılar, parıltılı kınkanatlılar tarafından ziyaret edilir, çiçekler kokularıyla davetiye gönderir onlara. Doğanın ezgisi binlerce çeşit hayvan orkestrası ile bestelenirken dereler, rüzgârlar, ağaçlar bu ezgiyi kayıt eder, ses taşınır tüm gezegende. Bak insanoğlu, şu cırcır böcekleri çimenlikte beceriksizce yalpalıyor. Arıları gördün mü? Bütün çiçeklerden nektar topluyor, çayırlık ile kovan arasında ki yolun haritasını dans ederek, arkadaşlarına veriyor. Sen insanoğlu çayırda yürürken, örümcekler nasıl telaşla kaçıyor, ben görüyorum. Kelebeklerin çoğunu göremezsin sen. Onları çiçeklerin yaprakları arasında, saklanmış, diliyle nektarları emiyor. Bu yaşam döngüsü sürekli olduğu için, hayvan ve bitkilerinin çoğunun yaşamın çok kısa olduğunu farkında değilsin insanoğlu. Kısa bir süre sonra bitkiler çürüyecek, hayvanların çoğu ölüp, toprağa karışacak ya da başka hayvanlara yem olacak. Hızla akan bir derenin suyunda sürüklenen küçük böceklerin arada sırada, bu böceklerle beslenen derekuşunun gagasıyla suyun altına alınıverdiğini görürsünüz. Hendeğin üstünde, yusufçuklar havada asılı durarak böcekleri avladığını görürsünüz eğer doğanın çağrısını duyarsanız. Bir mercan adasında suya dalın ve dibe bakın; küçük su yosunlarından ısırıklar alan bütün o balıklar, pusuda avını bekleyen başka balıklar veya altınızda sessizce dolanan küçük bir gümüşi balık sürüsü sizlere aslında hiç de farklı bir canlı olmadığınızı anlatıyor, kendi dillerinde. Nereye bakarsanız bakın, daima farklı biçim ve renklerde, farklı davranışlarda, yaşam döngüsünü görürsünüz. Beslenen, kendini koruyan, üreyen ya da sonunda yediklerini hazmetmek için saatlerce bir kenara çekilen hayvanlar. Her bir yaşam biçiminin kendine özgü geçmişi var, bireysel organizma olarak bir geçmişleri var. Bu sonsuz yaşam çeşitliliği nereden çıktı diye soruyorum şimdi insanoğlu. Bütün bu renkler, sesler, davranışların kaynaklarını sadece rastlantısal bir süreç. Hiçbir hayvan, bir sonraki günün ne getireceğini bilemez ki. Yaşam günlük, saatlik, dakikalık olarak yaşanır. Dört milyar yıl önce ilk kararsız tepkimelerin başlamasından bu yana, milyarlarca kimyasal tepkime, enerji akışındaki küçük değişiklikler, bozulma ve çürümenin başlaması, böylece karmaşıklığın artması biyolojik çeşitliliktir. Yaşamın çeşitliliğini şimdi sen insanoğlu tehlikeye atıyorsun, yaşam döngünün içinde yok oluşa giden süreci hızlandırıyorsun. Toprağı aşındırarak, yaşamı zehirleyip, onu ortadan kaldırarak, dünyayı tekdüze ve durağan hale sokuyorsun insanoğlu. Doğanın şaşırtıcı çeşitliliğini GDO tohumlarınla, genetiği değiştirilmiş çiftlik besi hayvanların ile bozuyorsun, milyarlarca yıldır var olan benim gibi orman iyelerinin, nehir iyelerinin, dağ iyelerinin sesini duymuyorsun. Hangi bitkilerin, hangi hayvanların nesli tükendi biliyor musun? Görmek istemiyorsunuz, merak etmiyorsunuz, Bir ormanda, bir göl kenarında, bir nehir kenarında oturup doğayı, kuşları gözlemleyecek zamanınız yok. Sadece yemek istiyorsunuz, dünyayı yok sayarak, dünyayı yok ederek para biriktiriyor ve parayı çılgınlar gibi harcıyorsunuz. Dünyanın kaynaklarını her yıl ortasında tüketiyorsunuz, su tükeniyor, hava kirleniyor. Yapacağınız çok kolay bir yol var, toprağı kurtarmak için. Toprağın azot içeriğini göz önüne alarak ve çeşitli bitki türlerini, azot tercihlerine göre bir hat boyunca azot bakımından fakir olandan, zengin olana doğru sıralamaktır. Sonra, belli bir azot miktarını tercih eden türleri sayabilirsiniz, bu türlerin sayısını, sıklığa bağlı olarak hat boyunca işaretleyebilirsiniz. Endüstriyel tarımınızın, doğal tarım sahaları istila etmesiyle birlikte, azot içeren gübreler sık sık, azotça yoksul bataklıkların, ağaçlık alanların, ormanların, doğal kimyasına dâhil oluyor ve sonuçta da tipik olarak düşük azotlu koşullarda yaşamaya alışmış eskiden kalma bitkisel ve hayvansal yaşam formlarını yok ediyorsunuz. Azot susamış endüstriyel tarımınızı genişlettikçe, dünya üstündeki, çok eski geçmişten kalan biyolojik çeşitliliğin büyük bir kısmını yok ettiniz, ne hakla sizin hiçbir katkınız olmayan bu biyoçeşitliliği yok edersiniz, onların yaşam hakkını nasıl yok sayarsınız?
Her yıl onüç milyon hektar tropik ormanı kereste elde etmek ya da palmiye yağı üretmek için kesiyorsunuz. Okyanuslar da, göllerde, nehirlerde yok olan bitki ve hayvan türlerini şimdi saysam ne faydası var, adlarını bile hiç duymadınız ki. Çiçekler ile dolu çayırlar yerine tek tip çim örtüler seriyorsunuz. Dünyanın her yerini kontrol eden dev tohum şirketleriniz ile tüm topraklar birkaç tohum egemenliğinde bıraktınız, aklınızı peynir ekmekle mi yediniz, şimdi ata tohumu, organik tohum diye Pazar Pazar domates arıyorsunuz, yediklerinizin ne tadı var, ne de kokusu. Dünya üstünde fıldır fıldır gezen gemileriniz ile haşereleri, zararlı bitki ve hayvan tohumlarını her yere yayıyorsunuz, covid19’dan bile ders almadınız? Geniş gamlı böcekkıranlar yalnızca besin zincirinin tepesinde ki avcıları öldürmekle kalmaz, arıların yön algısını da olumsuz etkiler. Bu yüzden arılar ya nektar alanlarını ya da kovanları bulamaz. Arılar yok oluyor, farkında mısınız? Hayvancılıkta, çok yüksek sayılarda ki ineği, koyunu yapay olarak, hatta boğanın ölümünden sonra bile döllemek için tek bir boğa veya koç beslemek daha düşük maliyetli diye hayvanların gen çeşitliliğini, doğal direncini yok ediyorsunuz. Bu tek tip dölleme coğrafyalar arası sınır aşan hastalık olaylarını yükselttiğini bilmiyor musunuz? Bu kaybettiğiniz gen çeşitliliğini nasıl yeniden yapacaksınız? Neden bu kadar çok kanser vakası var, hiç araştırıyor musunuz?
Ben Tuvalı Kübey; sana şimdi soruyorum, ey insanoğlu.
Toplumu sanayileştirdiniz, tarımı sanayileştirdiniz, yaşamı sanayileştirdiniz, Okyanusları, denizleri, ormanları yok ediyorsunuz?
Ne suyunuz kalacak, yakında ne de havanız.
Ne zaman
HÖÖMEY söyleyeceksiniz,
Ne zaman HÖÖMEY dinliyeceksiniz?
TUVAlı KÜBEY
Tuvan National Orchestra – Throat singing style “HÖÖMEY” LİNK
https://www.youtube.com/watch?v=ETaV1EHbkuU
KÜBEY: (Yakutça: Күбэй) – Türk ve Altay mitolojisinde Kubay Ana olarak da bilinir. Yaşam ağacı Ulukayın’ın içinde yaşar. Bu ağacın kökünden Bengisu (Yaşam Suyu)akar. Yarı beline kadar çıplaktır. Ayakları ve bacakları ağaç kökünü andırır. Göğsünden sağaltıcı özelliği olan bir süt verir.