Üç Türk devleti neden Güney Kıbrıs’a büyükelçi atadı?

Tam boy görmek için tıklayın.

Türk Devletleri Teşkilatı üyesi Özbekistan, Kazakistan ve son olarak da Türkmenistan KKTC’yi tanımazken, Güney Kıbrıs Rum Kesimi’ne büyükelçi atadı. Bu hamlelerinin sebebi ne? Türkiye’nin süreçten haberi var mıydı? Türkiye ne yapabilir?

Prof. Dr. Yıldız Deveci BOZKUŞ

Türk Devletleri Teşkilatı üyesi Özbekistan ve Kazakistan’ın Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ne (GKRY) büyükelçi atama kararlarının ardından Orta Asya’da diplomatik bir hareketlilik başladı.

Türk Devletleri Teşkilatı’nda gözlemci üye statüsünde bulunan Türkmenistan’ın da 31 Mart 2025’te GKRY’ye büyükelçi atamasıyla bu hareketlilik bölgedeki siyasi dengeleri adeta alt üst etti.

Orta Asya Cumhuriyetlerindeki bu hızlı değişimde, Avrupa Birliği’nin (AB) Orta Asya açılımı olarak değerlendirilen yeni politikası kilit bir rol oynadı. Bu politika Ukrayna Savaşı ve Trump’ın yeniden ABD başkanı olmasıyla birlikte dünya jeopolitiğinde yaşanan hızlı değişimlerde AB ülkelerinin politika seçeneklerini artırmayı hedefliyor.

Avrupa Birliği etkisi

Orta Asya devletlerinin GKRY hamlesinde birden fazla nedenden bahsedilebilir. Ancak son yaşananlarda “reel politik”in azımsanmayacak bir rolü var. Bilindiği üzere uluslararası ilişkilerde ideallerden veya ideolojilerden ziyade güç dengeleri, ulusal menfaatler ve konjonktürel gelişmeler daima önemli bir etkiye sahip olmuştur. Orta Asya’da yaşananları da AB’nin bölgeye yönelik reel politikası ve hazli hazırda Türkiye ve Rusya ile yakın ilişkiler içerisinde olan Orta Asya devletlerinin Batı’ya yönelme ve alternatiflerini artırma çabası kapsamında değerlendirmek mümkün.

Orta Asya’da yaşanan gelişmelerde küresel gelişmelerin de hatırı sayılı bir etkisi var. Özellikle Trump dönemiyle birlikte Batı dünyasında ortaya çıkan ABD ile AB arasındaki fikir ayrılıklarının da bu açılımda önemli bir rolü bulunuyor. Zira AB’nin Ukrayna savaşıyla başlayan alternatif enerji kaynaklarına yönelik arayışlarının da bu süreci tetiklediği tahmin ediliyor.

Ancak en önemli etken tabii ki AB’nin Orta Asya devletleri ile ilişkilerini “stratejik ortaklık” seviyesine yükseltme kararı.

AB Konseyi, 3-4 Nisan 2025 tarihlerinde gerçekleştirilen Birinci AB-Orta Asya Zirvesi’nde Özbekistan, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan ve Türkmenistan ile işbirliklerini “stratejik ortaklık” seviyesine yükseltme kararı aldığını duyurmuştu. Ayrıca AB’nin “stratejik ortaklık” kapsamında 5 Orta Asya ülkesine 12 milyar Euro yatırım yapacağını açıklaması da bu devletlerin yüzünü Batı’ya çevirmesinde önemli bir faktör oldu.

AB’nin özellikle Kazakistan’a yönelik ekonomik etkisinin de bu süreci tetiklediği biliniyor. AB, Kazakistan’ın önde gelen ticaret ortaklarından biri. Taraflar arasında Kapsamlı Gelişmiş Ortaklık ve İş Birliği Anlaşmasının (ECPA) da var. Kazakistan’a en fazla doğrudan yabancı yatırım da AB’den geliyor.

Orta Asya devletleri AB ile yakınlaşarak AB Komisyonu Başkanı von der Leyen’in deyimiyle “yeni bir çağın kapısını aralamak” istiyor. Böylece AB, “yeni Orta Asya stratejisinde” kendine enerji, ulaşım, sanayi ve ekonomi rekabetinde yer edinmeyi planlıyor. Aynı zamanda uzun vadede Rusya ve Çin’e yönelik mevcut bağımlılıklarından ve içinde bulunduğu jeopolitik rekabetten de kurtulmak istiyor.

O zaman “Türkiye bu işin neresinde?” sorusu akıllara gelebilir.

AB, yeni konjonktürde Orta Asya’da yeni pazarlar ararken, Türkiye’nin Güney Kafkasya ile başlayan ve Türk Dünyası’na açıldığı bu dönemde, Orta Asya’da artan jeopolitik öneminden rahatsızdı. Tıpkı Karabağ Savaşı’nda olduğu gibi bölgesel bir güç olarak Türkiye’nin Orta Asya devletleri ile Türk Devletleri Teşkilatı üzerinden geliştirdiği adımlar da AB’yi rahatsız ediyordu. Bu yolla Türkiye ile Orta Asya devletleri arasında bir çatlak oluşturulmaya çalışılması da kuvvetle muhtemel.

Rusya ve Çin etkisi mi?

Orta Asya’da bu kararların alınmasında pek çok etkenden de söz etmek mümkün.

Bu noktada, bahsi geçen ülkelerin yönetimlerinin Rusya’ya çok yakın olduğunu hatırlamakta fayda var. Bu ülkelerin Kıbrıs meselesine bakışında da her ne kadar Türkiye ile Türk Devletleri Teşkilatı’nda bir yakınlık olsa da Rusya’nın Güney Kıbrıs politikasından çok uzak ve farklı bir politika beklemek doğru olmayabilir.  Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Türkiye’nin kırmızı çizgisi olsa da Orta Asya ülkelerinde bu konuya bakışın daha realpolitik kapsamında olduğunu söylemek gerekir.

Çin de bu süreçte Orta Asya devletlerine yönelik ekonomik bir motivasyon kaynağı oluşturduğu için, Orta Asya devletleri adeta Soğuk Savaş dönemindeki iki kutuplu bir dünya düzenine benzer biçimde dört kutuplu bir düzende sıkışmış görünüyor. Bu da Orta Asya’da ideolojik, ekonomik ve jeopolitik rekabeti doğuruyor.

Türk Devletleri Teşkilatı üyeleri Türkiye’yi karşılarına mı aldı?

Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ne büyükelçi atamaları, Türk Devletleri Teşkilatı üyesi devletlerin Türkiye’yi karşılarına aldıkları anlamına gelmez. Ancak Türkiye’nin Kıbrıs konusunda sahip olduğu hassasiyetlerin Türk Devletleri Teşkilatı’nda yeterince karşılık görmediğini gösterir.

Bu adım atılırken Türkiye’nin yaşananlardan rahatsız olacağı kuşkusuz hesaba katılmıştır. Buna rağmen bu adımın atılması, Türkiye’yi kaybetmeyi göze almaktan ziyade söz konusu devletlerin kendi ulusal menfaatlerine hareket ettikleri mesajını içeriyor.

Bu devletlerin söz konusu adımlarının Türk Devletleri Teşkilatı’nın kardeşlik, soydaşlık gibi temel değerlerine ve birlik ruhuna zarar verdiğini belirtmek gerekir.

Orta Asya Cumhuriyetlerinin GKRY’e büyükelçi atamaları Türkiye için beklenmeyen ve zamansız bir sürpriz olmuştur. Tam da Türk Devletleri Teşkilatı’nda Türkiye’nin gücü ve etkisinin artmaya başladığı bir dönemde bu adım beklenmiyordu.

Bilindiği üzere Türk Devletleri Teşkilatı bünyesinde Türkiye, başta ortak alfabe, ortak tarih öğretimi, Türk Üniversiteler Birliği ve Orhun Süreci gibi pek çok önemli adım attı. Örneğin Milli Eğitim Bakanlığı tarafından Türk Dünyası teriminin eğitim materyallerinde kullanılması, ortak tarih ders kitapları ile ortak harita gibi projelere yönelik atılan adımlar, Türkiye’nin Türk Dünyası’na ayrı bir önem verdiğini gösteren adımlar oldu. Son olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan, hali hazırda Kırgızistan, Tacikistan, Türkmenistan, Kazakistan, Özbekistan ve Azerbaycan’da resmî tatil olan 21 Mart Nevruz Bayramı’nın Türk dünyasının ortak anma ve kutlama günü olarak kutlanması teklifini dile getirmişti.

6 Nisan’da da Uluslararası Türk Kültürü Teşkilatı (TÜRKSOY) tarafından 2025 “Türk Dünyası Kültür Başkenti” olarak ilan edilen Kazakistan’ın Aktau şehrinde binlerce insan kutlama yaptı.

Türkiye ne yapabilir?

Türkiye’den henüz bu konuda bir açıklama gelmedi. Türk Devletleri Teşkilatı’nın danışma organı olan Aksakallar Konseyi’nin başkanlığını yürüten Binali Yıldırım sessiz. Türkiye, muhtemelen bu konudaki rahatsızlığını en üst perdeden dile getirecektir.

Türkiye Türk Devletleri Teşkilatı’nı acil bir gündemle toplayarak bu konudaki rahatsızlığını ve atılan adımların Türkiye ile Türk Dünyası arasındaki ilişkilere zarar vereceğini beyan edebilir. Ayrıca bu adımların hem Kıbrıs hem de Doğu Akdeniz’deki egemenlik haklarımız açısından da kritik bir öneme sahip olması hasebiyle Türkiye bu sürece dair rahatsızlığını yüksek bir sesle dile getirebilir.

Bundan sonrası için daha da önemli olan, Türkiye’nin Türk Devletleri Teşkilatı’ndaki nüfuzunu çok daha etkili hale getirmektir. Türkiye, Türk Dünyası’na yönelik atılacak adımların yol haritası için çok daha sağlam ve yepyeni bir rota oluşturmalıdır.

Bu konuda özellikle Azerbaycan’dan ciddi bir destek alınmalı. Zira Azerbaycan ile Şuşa Beyannmesi kapsamında ilişkiler stratejik müttefiklik aşamasına taşınmıştı. Şuşa Beyannamesi’nde belirtilen her madde adım adım hayata geçiriliyor. Beyannamenin pek çok maddesinde Türk Dünyası ile dayanışma da öne çıkıyor. Bu yüzden Türk Devletleri Teşkilatı’nda Azerbaycan’ın da desteğiyle bu konuda yeni bir yol izlenmeli. Özellikle de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin Türk Devletleri Teşkilatı tarafından tanınması hususunda.

KKTC 2022 yılındaki Semerkant Zirvesi’nde Türk Devletleri Teşkilatı’nın gözlemci üyesi olmuştu ancak Kasım 2023’te Astana’da düzenlenen zirveye Kazakistan KKTC’yi davet etmemişti.

Türkiye ve ortak tarihsel, kültürel, dilsel ve ekonomik bağları nedeniyle son derece önemli bir coğrafyadaki devletler Türk Devletleri Teşkilatı çatısı altında ortak tarih, kültür, dil ve günümüz küresel dinamikleri açısından kritik adımlar atmışlardır. Bu adımlar önümüzdeki günlerde de şüphesiz sürecektir.

Bu bağlamda TDT bünyesinde Orta Asya cumhuriyetleri arasında eğitimden siyasete, ekonomiden savunmaya köklü bir entegrasyon ağının kurulması konusunda yeni adımlar da atılabilir. Ama Türkiye bundan sonra öncelikli olarak bu hususta muhtemelen temkinli bir politika izleyecektir.

Türkiye ile ilişkiler zarar görür mü?

Türkiye bu yaşanan gelişmelerde AB’nin rolünün başat faktör olduğunun farkındadır. Bu nedenle bu adımların hem AB hem de Türk Devletleri Teşkilatı nezdinde Türkiye ile ilişkilere zarar verme ihtimalini diplomatik bir yolla dile getirebilir.

Ancak Özbekistan, Kazakistan ve Türkmenistan’ın GKRY nezdinde büyükelçi atama adımı diğer Türk Devletleri Teşkilatı üyelerine de emsal oluşturabilir. Bu nedenle bu hususla ilgili de bir an önce harekete geçilmesi gerekir.  Bu gelişmeler ayrıca Türkiye’nin şimdiye kadar KKTC’nin uluslararası alanda tanınması noktasında attığı adımlara da zarar verebilir. Bu nedenle bu konuda son derece hassas bir denge gözetilmeli.  Orta Asya devletlerinin atmış oldukları bu adımlara diplomatik teamüllere göre bir tepki ortaya konması şart.

Türk Devletleri Teşkilatı’na üye devletler bağımsız ve egemen oldukları gibi dış politikalarında da özgür davranma prensibine sahiptirler. Ancak AB’nin bu devletlere yönelik ekonomik baskı aracının yanı sıra ABD, Rusya ve Çin faktörünün yani dört büyük küresel gücün motivasyonu ile attıkları bu adımların, üyesi oldukları Türk Devletleri Teşkilatı çatısına zarar vermemesi gerektiğinin bilincinde hareket etmeleri gerekir.

Zira söz konusu adımların uzun vadede kardeşlik ve birlik ruhuna zarar verme potansiyeli bulunmaktadır. Bir sonraki gayriresmî Türk Devletleri Teşkilatı Zirvesi’nin, kesin olmamakla birlikte, Mayıs 2025’te Macaristan’da gerçekleştirilmesi öngörülmektedir. Bu nedenle, ilgili zirve kritik bir önem taşımaktadır.

Bu makale ilk olarak 8 Nisan 2025 târ6ihinde Fikir Turu Yayınağında yayınlanmıştır.

Prof. Dr. Yıldız Deveci BOZKUŞ; lisans, yüksek lisans ve doktora eğitimini Ankara Üniversitesi’nde tamamladı. 2012 yılında YÖK Bursu ile Amerika’da University of California, Los Angeles (UCLA)’da Ermeni sorunu, diaspora ve parlamento kararları üzerine çalışmalar yaptı. 2019 yılında ise TÜBİTAK bursuyla İngiltere’de Osmanlı- Ermeni modernleşme tarihi ve gayrimüslimler üzerine araştırmalar gerçekleştirdi. Tarih, Uluslararası İlişkiler ve Dil-Edebiyat disiplinlerini bir arada çalışan Deveci Bozkuş; Kafkasya, Dağlık Karabağ Sorunu, Ermeni Sorunu, İnsanlığa Karşı Suçlar, Soykırım vb. konularda çeşitli eğitimler almış olup uzun yıllar Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi bünyesinde faaliyet gösteren Ermeni Araştırmaları Enstitüsü’nde Güney Kafkasya Uzmanı olarak görev yaptı. Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi (ASAM)’da Review of Armenian Studies ve Ermeni Araştırmaları dergilerinin editörlük görevlerinde bulundu. Deveci Bozkuş ayrıca Polis Akademisi ve Türk Tarih Kurumu’nda Ermeni sorunu ve Ermeni dili konularında araştırmacılara ve akademisyenlere yönelik çeşitli eğitimler ve seminerler de verdi. Halen Ankara Üniversitesinde görev yapan Deveci Bozkuş, Kafkasya, Dağlık Karabağ Sorunu, Soğuk Savaş, 1915 Olayları ve Soykırım konularıyla ilgili çeşitli dersler veriyor. Deveci Bozkuş modernleşme, terör, Türkiye-Ermenistan ilişkileri, diaspora, Dağlık Karabağ sorunu, parlamento kararları vb. alanlarda ulusal ve uluslararası akademik platformlarda Türkiye’yi temsil eden akademisyenler arasında yer almakta olup bu konularla ilgili çok sayıda ulusal ve uluslararası projeler üretti. Ulusal ve uluslararası alanda çok sayıda kitap, makale, proje ve araştırma çalışmaları bulunan Deveci Bozkuş ayrıca dış politika ve Kafkasya, Ermeni sorunu, Dağlık Karabağ Sorunu vb. konularda televizyon programlarına konuk olarak katılıyor ve İngilizce, Almanca, Farsça, Ermenice ve Osmanlıca (Matbu-Rika) biliyor. Kafkasya, Ermeni sorunu ve Türkiye-Ermenistan ilişkilerine dair analizleri çeşitli basın kuruluşları ve stratejik araştırma merkezlerinde yayınlanıyor.

——————————————-

Kaynak:

https://fikirturu.com/jeo-politika/uc-turk-devleti-neden-guney-kibrisa/

Yazar
Kırmızılar

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2025

medyagen