TURGUT GÜLER
- Turan Oflazoğlu, tiyatro yazarlarımızın önde gelenlerinden. Bilhassa târîhî oyunların metinlerinde, onun ismi bir garanti belgesi emniyetini taşır. Devrik cümleye meyilli, ama şiirli bir dili vardır.
“III. Selim-Kılıç ve Ney” 1 adını taşıyan üç perdelik tragedyasında, Tanzîmât ve Vak’a-i Hayriyye öncesindeki nâzik dönemi, Saray merkezli gelişmelerle anlatan Oflazoğlu, öteki eserlerindeki metodla üslûbu, burada da muhâfaza etmiş.
Bahsettiğimiz kitap, bir san’atın, üstelik temsîle dayalı bir san’atın endîşelerini, disiplinini taşıdığından, orada târîhî hâdiselerin ve şahısların, târîhçi gözüyle anlatılmasını bekleyemeyiz. İşin san’ata dâir kısmını dışarıda bırakarak, hattâ bâzı tiradları alkışlayarak, Sultan Üçüncü Selîm Hân’ın, hak ettiği mevkiden epeyi uzakta tutulduğunu söyleyebiliriz.
Osmanlı Devleti’nin en az bilinen, fakat hakkında en çok söz sarfedilen ünitesi “Harem” olmuştur. Oflazoğlu da Harem’e destûrsuz girenlerden. Osmanlı Sarayı’nda Pâdişâh ve âilesinin çok çok özel hayâtının mekânına “Harem” denmiştir. Özellikle yabancı yazar ve ressamların, aslı ile hiç alâkası olmayan “Harem” uçuklukları, maalesef bizde de îtibârdan düşmemiştir. Târîhî şahısların isim, mekân ve zamanlarıyla san’atçının hayâl dünyâsında sahne dekorları hazırlamak, hadsiz ve hesapsız olmamalıdır. Aksi hâlde, muhayyel kadro, yer ve koronoloji kullanmak mecbûriyeti doğar.
- Turan Oflazoğlu’nun bütün san’at merkezli fiiline saygı duyarak, bu oyunda ortaya koyduğu Üçüncü Selîm portresinin yerine oturmadığını belirtmek gerekiyor. Ney ile kılıç arasında gidip gelen ürkek, çekingen tavırlar; kılıç aleyhdârı hümanist düşünceler, ne mûsıkîşinas Selîm’i, ne de hayâlî bir başka hükümdârı anlatıyor.
Sultan Üçüncü Selîm Hân, elbette Cihângîrlik heveslerine kapılmış bir tâcdâr değildi. Osmanlı Devleti’nin XVIII. asrı XIX. ya bağlayan günlerdeki durumu, böylesi hislere meydân ve fırsat vermeyecek bir tablo çiziyordu. Lâkin başta “Nizâm-ı Cedîd” teşebbüsü olmak üzere, Sultan Selîm-i Sâlis’in, devleti kurtarmaya, dışımızdaki Dünyâ’ya entegre olmaya dâir, pek hâlis ve de gayretli mesâîsi vardır. Eserde, bunlardan çok silik diyaloglarla bahsedilmiş, o söz kalabalığına da, Hükümdâr’ı bunaltan, devlet adamı kılığındaki mütegallibenin tasallutu abanmıştır. Mûsâ, Atâullah ve onların avenesi karşısında, teslîm bayrağını çekmiş bir Selîm, okuyup seyredende aslâ “Sultân” hissi uyandırmıyor.
Sâdullah Ağa ile Saray kadınları arasında geçen mûsıkî karışımı gönül mâcerâlarına, Sultan Selîm’in bakışı, kanaatlerini ifâde edişi, aslâ Saray âdâbıyla bağdaşmıyor. Dünyâ’nın en köklü, teşrîfât kaaideleri pek sağlam sarayını ve o sarayın başındaki hükümdârı, kıskanç âşık rolünde oynatmak, neresinden bakılırsa bakılsın, hakikî değildir.
Kabakçı Mustafa’nın şahsında temsîl olunan sergerde rûhuna, haddinden fazla felsefe yüklenmiş, hak etmediği bir îtibâra kavuşturulmuştur. Benli Halime figürü ise, hâdisenin ciddîyetine karikatür unsurları ilâve etmiştir.
İngiliz ve Fransız elçilerinin, ülkeleri adına dillendirdiği politik emelleri; usûlsüz, hattâ patavatsız biçimde, Sultân’ın huzûrunda münâzaraya tâbi tutmaları, hem devletler arası protokole, hem de Türk Devleti’nin ağırlığına ters düşmektedir. İşin, sahne tekniğine aykırı yanı, cabasıdır.
Bütün bunlara rağmen, A. Turan Oflazoğlu, çok şahsî bir drama üslûbuna sâhiptir. Zâten, eseri zevkle okutan en mühim âmil, bu şiirli ifâde tarzıdır. Oyunun târîhî olduğunu bir ân unutursak, ortada, son derece nefis söz demeti kalır…
———————–
1. A. Turan Oflazoğlu, III. Selim Kılıç ve Ney, Cem Yayınevi, İstanbul, 1983