Ukrayna Çıkmazı’nda Rus Satrancı

Rusya, yaptığı hamlelerle “Hibrit Savaş” olarak adlandırılan savaş yöntemini kullanarak rakibin sınırlarını, sabrını ve siyasi dayanışmasını zorlamaktadır. Rusya, tüm faaliyetleriyle NATO’nun politik dayanışmasını zayıflatmayı ve görüş ayrılıklarını derinleştirmeyi hedeflemektedir. Putin’in bu meydan okumasındaki zamanlama ise oldukça dikkat çekicidir. İngiltere’de Başbakan Boris Johnson’ın salgın kısıtlamalarını ihlal ederek parti verdiğinin ortaya çıkmasıyla tetiklenen “Partygate” skandalı, Fransa’nın seçime gitmesi ve Angela Merkel’in 16 yıllık liderliğinin ardından Almanya’da yeni bir hükümetin kurulması, Batı İttifakı içerisinde ciddi bir kriz yaratmaktadır. Bu durum hem ABD’nin hem de Rusya’nın Avrupa üzerindeki konumlarını güçlendirmektedir.

*****

Samet İŞBİLEN[i]

Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik müdahalesi, Avrupa’da Soğuk Savaş’tan bu yana yaşanan en büyük güvenlik krizidir. Rusya’yla gerilimi tırmandıran gelişmelerin başında Ukrayna’nın Avrupa’yla yakınlaşması gelmektedir. Söz konusu durum, Rusya’nın aile bağlarına, Rus diasporasına, süper güç imajına ve ticaret ve enerji gibi çıkarlarına zarar vermiştir. Konuyla ilgili olarak Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin şunları dile getirmiştir:[1]

“Rusya için Ukrayna’nın Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) ve Amerika Birleşik Devletleri (ABD) tarafından süregelen militarizasyonu veya topraklarında Batılı birliklerin varlığı ve Ukrayna’nın NATO’ya üyeliği kabul edilemez. Bu tür adımlar, ulusal çıkarlarımız açısından aşılmaması gereken kırmızı çizgilerdir.”

Her yıl yaptığı ulusa sesleniş konuşmasında Rusya’nın “kırmızı çizgileri” konusunda Batı’ya seslenen Putin, bunların geçilmesi durumunda “asimetrik, hızlı ve sert” bir tepki verileceğini net bir şekilde ifade etmiştir.

Bilindiği gibi, 2013 yılının sonlarında Rusya’nın güdümüyle hareket eden Ukrayna’nın Eski Cumhurbaşkanı Viktor Yanukoviç, Ukrayna’nın Avrupa Birliği’yle (AB) ekonomik işbirliklerini rafa kaldırmıştır. Ukrayna’nın henüz kurulmamış ekonomik birliklere üye olması için baskı kurulması, Yanukoviç’i halkla karşı karşıya getirmiştir. Bunun sonucunda Yanukovic, halk nezdinde “hain” ve “beceriksiz” olarak anılmaya başlanmıştır. Mevzubahis gelişmeler üzerine Ukrayna genelinde “Maydan Olayları” olarak bilinen protestolar gerçekleşmiştir. Putin ise söz konusu durumu fırsat bilerek Kırım’ın ilhakını emretmiş ve daha sonra bunu, “Kırım’ı Kurtarma Operasyonu” adı altında meşrulaştırmaya çalışmıştır.

Putin, 2014 senesinin Mart ayında yaptığı konuşmada, 2008 yılındaki NATO Zirvesi’nden önce ABD’li diplomatların ittifaka Ukrayna’yı dâhil etme adımlarının “Rusya’ya karşı düşmanca bir hareket olacağı” uyarısında bulunmuştur. Ancak son yaşanan olaylardan sonra Putin, “Ukrayna ile Batılı ortaklarımız çizgiyi aştı.” diyerek Rusya’yı Avrasya’da büyük bir güç statüsüne geri getirme hedefini ilan etmiştir.[2]

Rusya’nın Ukrayna sınırına her geçen gün daha fazla asker yığmasıyla Avrupa, giderek artan bir tehditle karşı karşıya kalmaktadır. Avrupa ülkeleri arasındaki ve ülkelerin kendi içerisindeki derin fikir ayrılıkları da birleşik bir Batı oluşumuna engel teşkil etmektedir. NATO ve AB yetkilileri, Ukrayna’ya bir saldırı olması halinde Rusya’ya ağır yaptırımlar uygulayacaklarını defalarca dile getirmiştir. Ancak Rusya’yı caydırmanın en iyi yolunun ne olduğu konusunda henüz bir fikir birliğine varılamamıştır.

Avrupa’nın ekonomik, askeri ve nüfus bakımından en güçlü üç ülkesi olan Almanya, Fransa ve İngiltere, Ukrayna konusunda iç ve dış politikalarında ayrı yollar izlemektedir. Diğer AB üye ülkeleri ise Rusya’ya olan coğrafi yakınlıklarına, tarihi kökenlerine, ekonomik işbirliklerine ve enerji bağımlılığına göre farklı taraflarda yer almaktadır. Bu farklılıkların canlı örneklerinden biri ise İngiliz Hava Kuvvetleri uçaklarının Ukrayna’ya tanksavar silahları teslim ederken Almanya etrafından Kuzey Denizi ve Danimarka üzerinden bir uçuş rotasını izlemesidir. Almanya’nın daha sonra Ukrayna’ya Alman menşeili obüs göndermesi konusunda Estonya’ya izin vermemesi, Avrupa’da Ukrayna’ya silah tedarik edip etmeme noktasında bir bölünmenin yaşandığını göstermiştir. Ayrıca Almanya, ABD’nin Rusya’ya uygulanacak yaptırımlara Kuzey Akım 2 Doğalgaz Boru Hattı’nı dâhil etmesine de uzun süre direnmiştir.

Almanya’nın bu tutumuna karşılık İngiltere Savunma Komitesi Başkanı Tobias Ellwood, Ukrayna’nın silahlandırılmasında uçakların Almanya çevresini dolanmak zorunda kalmasından duydukları rahatsızlığı dile getirmiştir. Buna ek olarak çatışmadan kaçınmak ve Almanya’yı utandırmamak için resmi olarak fazla uçuş talep etmediklerini ve Ukrayna’ya yardım etme noktasında koordineli bir NATO çabasının olmadığını ifade etmiştir.[3]

Fransa, ülkede hala devam eden “Charles de Gaulle düşüncesi” çerçevesinde NATO’yu arka planda bırakmayı ve AB liderliğinde bir güvenlik mekanizması oluşturmayı hedeflemektedir. Bu bağlamda Paris yönetimi, Ukrayna Krizi’ni fırsat bilmiştir. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron Avrupa Parlamentosu’ndaki konuşmasında, AB’nin bugüne kadar gerilimi azaltma noktasında gösterdiği çabalarda, NATO ve ABD’den ayrı bir yol izlemesi gerektiğini ve Rusya’yla diyaloğun başlatılmasının önem arz ettiğini vurgulamıştır.

Moskova ziyareti öncesinde yaptığı açıklamada ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken ise “Rusya’nın uzun süredir devam eden hedeflerinden birinin, aramıza fitne sokmak olduğunu düşünüyorum ve buna izin vermeyeceğiz.” ifadelerini kullanmıştır.[4] Blinken’ın bu açıklamasına rağmen Avrupa’nın farklı çıkarları, bahse konu olan ülkeleri ABD’yle karşı karşıya getirmektedir. Baltık ülkeleri, ABD’nin öncülüğünde güçlü bir tepki aramaktadır. Ancak Avrupa’nın geri kalanında Rus doğalgazına olan bağımlılık %40 civarındadır. Tüm bu faktörler ise Avrupa’da daha güçlü bir yaklaşım benimsenmesini zorlaştırmaktadır. Enerji arzındaki daralma, fiyatların artmasına sebep olurken; bu da seçmenlere zarar verebilme ihtimalini arttırmaktadır.

Rusya, yaptığı hamlelerle “Hibrit Savaş” olarak adlandırılan savaş yöntemini kullanarak rakibin sınırlarını, sabrını ve siyasi dayanışmasını zorlamaktadır. Rusya, tüm faaliyetleriyle NATO’nun politik dayanışmasını zayıflatmayı ve görüş ayrılıklarını derinleştirmeyi hedeflemektedir. Putin’in bu meydan okumasındaki zamanlama ise oldukça dikkat çekicidir. İngiltere’de Başbakan Boris Johnson’ın salgın kısıtlamalarını ihlal ederek parti verdiğinin ortaya çıkmasıyla tetiklenen “Partygate” skandalı, Fransa’nın seçime gitmesi ve Angela Merkel’in 16 yıllık liderliğinin ardından Almanya’da yeni bir hükümetin kurulması, Batı İttifakı içerisinde ciddi bir kriz yaratmaktadır. Bu durum hem ABD’nin hem de Rusya’nın Avrupa üzerindeki konumlarını güçlendirmektedir.

Savaşın başlamasıyla sadece Ukrayna için değil; aynı zamanda Avrupa’daki güvenlik mimarisiyle ilgili de sarsıcı bir gerçekle karşı karşıya kalınmıştır. Böylelikle İtalya’nın lüks mal satma ve Almanya’nın Rus doğalgazına kolay erişimini sürdürme arzusu son bulmuştur. Almanya Şansölyesi Olaf Scholz, Parlamento’daki olağanüstü toplantıda, Soğuk Savaş sonrasında ülkenin dış politikasını 180 derece döndürecek açıklamalarda bulunmuştur. Almanya’nın özgürlüğünü ve demokrasisini korumak için askeri harcamalarını artırarak Silahlı Scholz, Kuvvetleri hızla geliştirmek amacıyla 100 milyar avroluk özel bir fon oluşturacaklarını ve gelecekte NATO’nun harcama hedefine bağlı kalacaklarını belirtmiştir. Bunun yanı sıra Scholz, Kuzey Akım 2 Doğalgaz Boru Hattı’nı durduracaklarını ve Almanya’nın enerji kaynaklarını çeşitlendirmek için sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG) üzerine iki liman terminali inşa edeceklerini belirtmiştir.

Almanya, savaş başlamadan önce AB ve NATO’dan gelen baskıya rağmen Ukrayna’ya ölümcül silahların gönderilmemesi gerektiğini savunmuştur. Ancak savaş başladıktan sonra ani bir rota değişikliği yaparak ülkeyi desteklemek için kendi stoklarında yer alan 1000 tanksavar ve 500 Stinger uçaksavar savunma sistemi göndermeye karar vermiştir. Ayrıca Avrupa’da silah üreticisi ülkeler genellikle silahların yeniden satışı veya üçüncü şahıslara bağışlanması konusunda bazı yasal yetkilere sahiptir. Avrupa’da üretilen silahların birçoğunun Alman tedarikçiler ve Fransız-Alman ortaklığında olması göz önüne alındığında bu durum, Avrupa’nın Ukrayna meselesinde NATO ve ABD’ye kıyasla geç kalmasına sebep olmuştur.

Almanya’nın aldığı kararlar neticesinde Hollanda ve Ukrayna’ya 400 roket güdümlü bomba atar gönderme yetkisi vereceği ve Estonya’ya da 9 obüs göndereceği açıklanmıştır. Öte yandan Hollanda, 200 Stinger uçaksavar savunma sistemi; Belçika, 2000 makineli tüfek ve 3.800 ton yakıt; Estonya ve Letonya yakıt, Javelin zırhlı silah ve tıbbi malzeme desteği; Çekya silah ve mühimmat; Slovakya ise mühimmat, mazot ve gazyağı göndereceğini açıklamıştır.

Macron, Almanya’nın kıdemli Şansölyesi Angela Merkel’in ayrılmasıyla birlikte Avrupa’nın geriye kalan tek tecrübeli lideri olarak kendini görmektedir. Savaşı önlemenin ötesinde Ukrayna’nın statüsünü belirlemek, Avrupa’yı diplomasiye geri döndürmek ve nihayetinde kıtada daha büyük bir “Avrupa egemenliği” ve yeni bir güvenlik düzeni de kurmak istemektedir. Bu düşünceye destek veren Scholz, son konuşmasında ülkesinin Avrupa’daki ortaklarıyla ve özellikle Fransa’yla yeni nesil muharebe tankları ve uçakları inşa etmeye çalışacağını ve bu projelerin kendi öncelikleri arasında olacağını ifade etmiştir. Ayrıca Almanya, Eurofighter jetlerini yeni elektronik savaş sistemleriyle donatacak ve olası bir nükleer çatışma ihtimaline karşı, Amerikan F-35 hayalet savaş uçaklarını tedarik edecektir.

Soğuk Savaş sonrasında Batı Almanya, eski Doğu Almanya’yla yeniden birleşmeden önce yaklaşık 500.000 askere sahip olmuştur. Bu sayı zamanla 180.000 askeri güce düşürülmüş ve ordunun teçhizatının zayıf durumu zaman zaman alay konusu olmuştur. Rusya-Ukrayna Savaşı, AB’nin savunma ve güvenlik alanında özerk yapıda olmasının artık bir zorunluluk olduğunu ortaya koymuştur. Avrupa’nın kuzey kanadının İngiltere, Kanada, İzlanda ve İsveç’le, güney kanadının ise Türkiye’yle güvence altına alınması hususu gündemde ön plana çıkmaya başlamıştır. Ayrıca üye ülkelerin kendi içerisinde, özellikle kuzey ile güney arasında stratejik dayanışma sergilemesi artık daha ciddi bir şekilde ele alınmaktadır. Bununla birlikte ABD olmadan Avrupalıların Rusya’ya tutarlı bir yanıt veremeyeceği de ortadadır. AB’nin dış ve güvenlik politikası, kararlı bir oybirliği gerektirmektedir. Ülkelerin öncelikleri de birbirinden farklıdır. Güney kanadı Akdeniz’e ve göçe odaklanmak isterken; Doğu Avrupa, Rusya’yı ilk sıraya koymaktadır. Üstelik politik ve stratejik içgüdüler de farklıdır. Fransa askeri güce sahip olmaktan yanayken; ABD’nin egemen olduğu bir NATO’ya karşı önyargılıdır. Almanya ise ittifakı benimsemektedir; ancak tarihsel nedenlerden dolayı güç kullanmaktan çekinmektedir. İngiltere ise AB’den tamamen ayrılmıştır. Ortaya çıkan bu denklem, Avrupa’da ikilem oluştururken; Avrupa egemenliğini de imkânsızlaştırmaktadır. Ancak hiçbir varsayım, bu gerekliliğin önemini değiştirmeyecek gibi görünmektedir.

Avrupa, oynanan bu tehlikeli oyunda piyon olmamak için bundan sonraki süreçte hem ABD’nin tavrını daha belirginleştirmeye çalışacak hem de Rusya’nın tutumunun devam ettirilmemesi noktasında gerekli askeri ve diplomatik tedbirleri alacaktır. Son olarak Avrupa’nın Rusya’yı döviz transferi sisteminden (SWIFT) çıkardığı karar, AB Resmi Gazetesi’nde yayımlanmıştır. Atılan bu adımlar, Putin’in AB’nin göz ardı ettiği tüm sorunları belirginleştirerek AB bütünleşmesine ve sorunların kolektif çözümüne darbe vurmasına katkı sağlamıştır. Fakat AB, birlikte hareket ederek mühim yaptırımlar da uygulamıştır. Ancak Rusya’nın yaptırımlara karşı son kozunu henüz oynamadığı hususu da göz ardı edilmemelidir. Kremlin’in yaptırımların dozuna ve etkisine bağlı olarak bir karşılık stratejisi izlediği görülmektedir.

Dipnotlar

[1] Anatoly Antanov, “‘Red Lines’ on Ukraine, Ties With China and More”, Russian Council, https://russiancouncil.ru/en/analytics-and-comments/comments/red-lines-on-ukraine-ties-with-china-and-more/, (Erişim Tarihi: 08.03.2022).

[2] Jonathan Masters, “Ukraine: Conflict at the Crossroads of Europe and Russia”, CFR, https://www.cfr.org/backgrounder/ukraine-conflict-crossroads-europe-and-russia, (Erişim Tarihi: 08.03.2022).

[3] Liz Sly, “A Divided Europe Confronts Russia with Conflicting Goals on Ukraine”, Washington Post, https://www.washingtonpost.com/world/2022/01/23/europe-divided-ukraine/, (Erişim Tarihi: 08.03.2022).

[4] “Secretary Antony J. Blinken At a Press Availability”, State, https://www.state.gov/secretary-antony-j-blinken-at-a-press-availability-14/, (Erişim Tarihi: 08.03.2022).

——————————————————–

Kaynak:

https://www.ankasam.org/ukrayna-cikmazinda-rus-satranci/

***

[i] Yüksek lisans eğitimini İstanbul Arel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Anabilim Dalı’nda tamamlayan Samet İşbilen, hâlihazırda Kapadokya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’nda doktora eğitimine devam etmektedir. Yozgat Bozok Üniversitesi’nde Öğretim Görevlisi olarak Çalışan İşbilen, Avrupa Birliği, uluslararası örgütler ve uluslararası hukuk alanlarında çalışmalar yapmaktadır. İşbilen ileri seviyede İngilizce bilmektedir.

Yazar
Kırmızılar

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen