A. Yağmur TUNALI
Dün, dava bitti.
Sessiz sedasız bitti.
Başlatıldığında bütün kanallar gün boyu yayındaydı.
İsimler, resimler saat başı yenileniyordu.
Yeni gömülmüş silahlar bulunuyordu.
Yeni çıkmış programlarla hazırlanmış sahteliği açık belgeler havada uçuşuyordu.
Tezgâh öyle bir tezgâhtı ki…
Bir gün, on gün gün, yüz gün.. bir yıl, iki yıl… üç yıl… beş yıl…
Türkiye bu yalanlarla uyutuldu.
Bunlar yalan diyenin üstüne dolu ağız gelenler katar katardı.
Memleketin okumuşu yine bir acaip imtihandaydı.
Yine güce çanak tutuluyordu.
Fetö’nün, Amerika’nın bu tuzaklarına hükumetimiz ağız dolusu katılıyordu.
Her akşam bütün televizyonlarda görevli isimler ağız dolusu orduya, tarihe, Türk’e bu sahteliklerle saldırdılar.
En fenası halkı tarihe ve orduya karşı tahrik etmeleriydi.
En çok yandığım da odur
Bir bayram günü Yahyalı’da mahalle bakkalının ettiği söz içime kurşun gibi oturdu.
Orduya veryansın ediyordu.
Orada kalmıyor, “Ben çocuğumu askere göndermem!” diyordu.
Her türlü arızaya rağmen, kişilerle kurumları ayıran ve askerliği şerefi ve namusu bilen o halk ferasetini de bombalamışlardı.
“Kişilere kızalım Mehmet Abi, yanlış varsa onlarındır. Ordu peygamber Ocağı demez miyiz?” demeye kalktım, ağzı köpürerek “Bu şerefsizler çocuklarımızı yok yere öldürtüyorlarmış… ne şehidi?!” demez mi?
Ankara’ya döndüm ve dostlarıma durumu anlattım.
Son yıllarda benzeri bir çok hadisede kullandığım sözü içim kan ağlayarak tekrar ettim:
“Bu mahalle bakkalına, sade vatandaşa Amerika trilyon dolarlar harcayarak bu sözü dedirtemezdi. Bu sonucu elde edemezdi. Türk’ün asker saygısı, arızalarına rağmen devlet bağlılığı böyle paramparça edilemezdi, edilememişti. Bu müthiş başarıya bizim devlet erkini ele geçirenler eliyle koltuklarında viskilerini içerek şahid oldular…” dedim.
Türk’ün güzelim Ergenekon’unu değersizleştirme buralara kadar vardı.
Türk ordusunun en değerlileri içeri alındı.
Ne canlar yandı..
Ne mağduriyetler yaşandı…
Türk’ün tarihi ve kimliği böyle de sorgulandı.
Mukaddesleri ayaklar altına alındı.
Şimdi yıllar sonra “Böyle örgüt de, suç da yok!” dedik öyle mi?
Hayır hanımlar, beyler hayır!
Onlarca kalem davası vardır bu işin.
Bu dava güdülür.
Ben biraz sosyoloji biliyorsam böyle.
Dün de demiştik, bugün de diyelim, bunun faturası henüz tam çıkmadı.
Türkiye’de üç beş namuslu aydın neleri kaybettiğimizi söylesin!
Yüzlerce araştırma yapılsın!
Binlerce insan bunun üzerinde çalışsın!
Hesap çıksın, yoksa rahat edemeyiz.
Yine böyle aldatılırız.
Hepsi bir kenara, siz bana şunu söyleyin lütfen, o bakkalı kim kandırdı?
Nasıl kandırdı?
Ne diyerek kandırdı?
Kimin için kandırdı?
Bu hesabı görmezsek, önümüzü göremeyiz.
***
Ankara, 03.12.2018