Saruhanlı bir Türkmen Beyi’nin oğlu olan Paşa Yiğit Bey, gençlik yıllarında Osmanlı devletinin hizmetine girmiş, Orhan Gazi’nin oğlu Süleyman Paşa’nın komutasında Ece Bey, Hacı İl Bey, Lala Şahin Paşa, Gazi Evrenuz Bey, Gazi Fazıl Bey ve Malkoç Bey ile birlikte Anadolu’dan Rumeli’ye geçmiş Gelibolu’nun fethinde bulunmuştur.
1354 Yılında Rumeli’ye geçen ve Çanakkale Boğazı ile Marmara Denizi’nin anahtarı olan güçlü Gelibolu kalesini fetheden Türk savaşçıları durmadılar, Marmara denizinin Bolayır’dan Tekirdağ’ına kadar olan kıyılarını da fethettiler. Süleyman Paşa, on bin atlısıyla can verip kan dökerek fethettiği topraklarda kalıcı olmak istediği için vakit geçirmeden Anadolu’dan getirttiği Türkmen ailelerini Rumeli’de kurdukları köylere yerleştirdi. Süleyman Paşa, çevresindeki yeşil tepelerin süslediği Marmara sahillerine yerleştikten sonra gaza yoldaşları olan Paşa Yiğit Bey, Lala Şahin Paşa, Hacı İl Bey, Evrenuz Bey gibi ünlü gittikçe artan sağlam yürekli komutanlarının üstün gayretleriyle Trakya’daki akınlarını sürdürdü, Vize, Keşan, İpsala, Hayrabolu ve Çorlu’yu da fethetti.
Bizans İmparatoru Yuanis’in Türkleri topraklarından çıkaracak kudreti olmadığı gibi Türk fetihlerini önleyip durduracak gücüde yoktu. Süleyman Paşa ve onun yorulmak nedir bilmeyen gözü kara komutanlarının akınlarından yılan Bizans İmparatoru, Orhan Gazi ile iyi geçinmenin yollarını aramaya başladı. Çaresizce ne yapması, nasıl hareket etmesi gerektiğini düşünürken haftalardır aradığı fırsat ayağına geldi. Yanında yeterince koruma bulunmayan çocuk yaştaki Şehzade Halil, İzmit körfezinde kayıkla gezerken Foça korsanları tarafından yakalanmış ve Foça’ya götürülmüştü. Haberi alınca hemen harekete geçen ve Orhan Gazi’ye haber gönderen Bizans İmparatoru, Şehzade Halil’i korsanların elinden kurtarma işini üzerine aldı. Yuannis, Bozcaada, Limni ve Midilli’de demirli bulunan Bizans donanmasını topladı ve Foça’ya hareket etti. Neticede Foça korsanlarına yüz bin altın fidye ödeyerek çocuğu korsanların elinden kurtardı. Şehzadeyi Konstantinopolis’e getirdi ve oradan da İzmit’e götürüp Orhan Gazi’ye teslim etti. Bu vesile ile Orhan Gazi ile görüşme fırsatı bulan Yuannis, Türklerin Rumeli’nde yerleşmesini kabul ettiği gibi on yaşındaki kızını da Şehzade Halil’e nişanladı.
Yapılan bu antlaşmayla Rumeli’yi yurt tutan Türklere Balkanların kapısı ardına kadar açılmış oldu.
Yüzyıllar önce Büyük İskender’in ilk fethettiği kent olan Gelibolu’ya yerleşen ve üssünü Bolayır’da kuran Rumeli Fatihi Süleyman Paşa 1358 yılında Bolayır ile Seydikavağı arasında avlandığı sırada talihsiz bir kaza geçirdi ve beyaz atından düştü. Bizans’ın korkulu rüyası Süleyman Paşa dörtnala giden yağız atının üzerinden o kadar şiddetli düşmüştü ki oracıkta ruhunu teslim etti. Vasiyeti gereği Bolayır’da kendi yaptırdığı caminin yanına gömüldü. Orhan Gazi, karısı Nilüfer Hatun’dan olan ilk oğlunun ani ölümünden çok sarsılmıştı. Türk soyunun büyük kahramanlarından biri olan oğlunun fetihlerinin hatırasını ebedileştirmek için mezarının üstüne bir türbe yaptırdı.
Süleyman Paşa’nın vefatının ardından Paşa Yiğit Bey, Evrenuz Bey’in buyruğuna girdi ve gösterdiği başarılı hizmetlerden dolayı akıncı beyliğine kadar yükseldi. Birinci Kosova savaşında Evrenuz Bey ile birlikte ordunun öncü kuvvetlerine komutanlık yapan Paşa Yiğit Bey, savaş sırasında büyük yararlılıklar gösterdi.
Sayıca üstün Haçlı ordusuna karşı Kosova sahrasında yapılan savaş kazanılmış ama Sultan Murad Hüdâvendigâr’da bir Sırp asilzadesi olan Miloş Kobiloviç tarafından savaş alanında kahpece şehit edilmişti.
Kosova’da Padişah ilan edilen Yıldırım Bayezid, ilk iş olarak akıncı komutanlarından Paşa Yiğit Bey’e Bosna’ya girmesini ve Firuz Bey’i ise Vidin yöresine kadar ilerlemesini emretti. Yola çıkarılan Paşa Yiğit Bey ve akıncıları bölgeyi hallaç pamuğu gibi attılar, bölgeyi Haçlı ordusunun kılıç artıklarından temizlediler. Yıldırım Bayezid, Kosova’dan ayrılmadan önce Üsküp ve yöresini Paşa Yiğit Bey’e Niğbolu’yu Firuz Bey’e havale ederek Evrenuz Bey’i de Serez karargâhına gönderdi. Yıldırım Bayezid, Niş ile Üsküp arasına Türk ve Tatar aileleri yerleştirdikten sonra geri döndü ve Anadolu’ya geçti.
Bölgede kalan Paşa Yiğit Bey Ocak 1392 de Üsküp’ü fethetti ve Türk topraklarına kattı. Osmanlı padişahı Yıldırım Bayezid, Paşa Yiğit Bey’i Üsküp Sancakbeyliğine atadı. Coğrafi konumundan dolayı Üsküp’ün Türkler tarafından fethi Sırbistan ve Bosna krallığı için önemli değişikliklere yol açtı. Çünkü mensubu olduğu milletin hükmettiği topraklarının genişlemesi için gece demeden gündüz demeden çalışan Paşa Yiğit Bey için Üsküp bir harekât üssü haline gelmiş, iki krallık arasında bir “uç” mıntıkası oluşturmuştu.
Paşa Yiğit Bey, Üsküp’te satın aldığı arazi üzerine yanından hiç ayırmadığı şeyhi Meddah Baba için bir medrese inşaatı başlattı ve kısa sürede tamamlanan medrese hizmete açıldı. Türk fetihleri için merkez üssü haline gelen Üsküp kenti, Paşa Yiğit Bey’in gayretleriyle politik ve ekonomik olarak da çok güçlendi, kentin nüfusu hızla arttı ve sancak merkezi Üsküp bölgenin cazibe merkezi oldu.
“Paşa Yiğit Bey 1392 Yılında fethettiği Üsküp’ü 1414 yılına kadar, yirmi iki yıl boyunca yönetti. Vefatının ardından 1439 yılına kadar oğlu İSHAK BEY, 1439 yılından 1463 yılına kadar da torunu İsa Bey, Üsküp ve civarını yönettiler. – Ailenin bir kolu 71 yıl boyunca Üsküp’ü yönetirken Paşa Yiğit Bey’in diğer oğlu Turahan Bey ve onun oğulları Ömer ve Ahmet Beyler akıncı beyi olarak Osmanlı devletinin Rumeli fetihlerinde önemli görevler üstlenmişler, Yunanistan’ın ve Balkanların Türkleşmesinde, Balkanlarda yaşayan halkların arasında İslam dininin hızla yayılmasında önemli roller oynamışlardır. Turahanoğlu Ömer Bey’in oğullarından İdris Mahvî Bey, âlim, şair değerli bir zattı. Abdurrahman Hâtifî’nin nazmettiği Hüsrev ile Şirin – Leyla ile Mecnun isimli Farsça teliflerini Türkçeye çevirmiştir. Ömer Bey’in kendi babasının adını koyduğu diğer oğlu Turahan Bey ise 1554 yılında akıncı komutanı olarak İran seferine katılmıştır. “
(DEVAM EDECEK)
KAYNAKLAR
BÜYÜK OSMANLI TARİHİ: Ord. Prof. İsmail Hakkı UZUNÇARŞILI
BÜYÜK OSMANLI TARİHİ: Baron Joseph Von Hammer Purgstall
OSMANLI TARİHİ: Alphonse de Lamartıne