Biz Türk’üz. Ve şu an ki dağınık görünüşümüze bakmayın, ”Biz Türkler”, Millet olduğumuzu hissettiğimiz zaman dağ gibi kuvvetli ve mert, orman gibi esrarlı ve içli ve bereketli oluruz. Çünkü Tanrıdağından ve Ötüken Ormanlarından geldik. Arap milliyetçisi ve paragöz kumandanlara teslim olmadık, sadece İslam’a gönlümüzle teslim olduk ve bu sâyede öne geçtik; İslam’ın kaderini yüklendik.
O andan itibaren de İslamın kılıcı olduk. Bunun içindir ki İslâm topraklarının altında Arap petrolünden çok Türk ecdadımızın kanı vardır. Bu sebeble bizde ırkçılık bulunmaz. Haticetül Kübra’ Fatımatül Zehra’ anamız oldu. Roksolanı Hürrem Sultan yaptık. Slav kökenli Hatice Turhan Valide Sultanı da Hayme anamız kadar Müslüman Türk eyledik. Irkçılık ve yağma’nın hüküm sürdüğü zâlim bir dünyada mazlumu, hangi din ve dilden ve ırktan olursa olsun koruduk. Bize şimdi iftira eden hangi millet varsa tarihe sorun mutlaka bizim bir iyiliğimizi görmüştür.
Büyük Târihçi Profesör Mükrimin Halil Yinanç, engin ilmî selahiyetiyle diyor ki “Dünyada üç büyük hanedan vardır. “Birisi “Hanedan-ı âl-i Resul, İkincisi Hanedân-ı âl-i selçuk, üçüncüsü de Hanedan-ı âl-i Osman”. İslâm ülkelerindeki Türk Atabekleri, Anadoluyu Bizansın karanlığından kurtarıp Adalete kavuşturan onlarca Anadolu bey sülalesini, meselâ güneydoğu Anadoluyu Türk eden Artukluları da isterseniz saymayalım..
Farabi, İbni Sina, Harzemli cebir ilminin kurucusu matematikçi Mûsa, Ali Kuşçu ve yüzlerce benzeri biziz. Yunus biziz, Mevlana, Köroğlu, Dadaloğlu, Âşık Veysel biziz. Âşık Garip de biziz, Mimar Hayrettin de, Sinan da, Barbaros da Turgut da, Itrî de, Karahisâri de biziz. Mehmetçik de.
Cihan devletleri kurduk ama emperyalist olmadık. Çünkü hedefimiz Allah’ın dinine ve bütün dünyaya hayat hakkı ve düşünce özgürlüğü temin etmek ve insanlığa adalet götürmek idi. Eğer emperyalist olsa idik bu gün bize tâan da bulunan azınlıkların da azınlık ırkçılarının da yeryüzünde zerresi kalmazdı. “Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkûresi”nin hedefi Adalet idi. Bu günkü adaletsiz dünya bu hedefe mani olan tekno-eşkıyanın eseridir.
Zafer günlerimizde dünyâ bize hep Türk dedi… Biz ise zafer günlerimizde Türk’üz diye öğünmedik. Hırvatı, Slavı aldık sadrazam yaptık. “72 Millete bir göz ile baktık” .
Ama, bizi içimizden bölen parçalamaya kalkan ve bunu ayrıca son sistem silahlarla yapanlara karşı Osmanlı Cihan Devletinin son, Türkiye Cumhuriyetinin ilk günlerindeki heyecan içinde doğrulup “Biz Türk’üz” dedik. Çünkü bize “Hasta Adam” diyordunuz. Kimin hasta olduğu bir yüz yılda iki defa görüldü..
Elbette bizim de eksiklerimiz noksanlarımız var. Meselâ tarihimizde Haçlı Seferleri, Piyer Lermitin “İnsan eti yiyebilirsiniz” fetvası gibi rezillikler yoktur. Hiç bir zaman gırtlağa kılıç dayayıp “Ya Müslüman ol yahut öl” insaniyetsizliği olmadı. Bizde Papalık da yoktur. Engizisyon yok, Aforoz yok, Üstelik kitabımızda “(Karşınızdaki hangi dinden olursa olsun) Ahdinizde durunuz” emri bulunduğu için “Müslümanlara verilen sözün kıymeti yoktur” gibi namertlikler de bulunmaz. Dünya harbi çıkarmak, Yahudi ve çingene soy kırımı yapmak ve şimdi de bir AB ırkçılığı sahneleyebilmek için İnsan hakları maskesi takmak gibi soytarılıklar da yoktur. Tarihimizdeki bu yokluklar bizim en şerefli varlığımızdır. Mertçe savaşırız, namertçe içerden çürütmeye kalkmayız. Kısacası Kâinatın son hesap gününde Yüce Tanrının huzuruna hangi millet bizimki kadar temiz bir sayfayla çıkabilir?
Ama bütün bunların yanında gerçek bir talihsizliğimiz var. İçimizdeki Karen Fogg çocukları. Yine sizin hazırlayıp büyüttüğünüz PKK terörünün şakşakçıları… Sonsuz merhamet ve hoş görümüzün gölgesinde, sizin sulayıp yeşerttiğiniz zehirli mantarlar. Ne var ki biz Türk’üz. Bir “Yılanlı Kuyu” olan Târihte bunların niceleriyle karşılaştık..
Evet, biz Türk’üz… bu devlet, bu târih, bu coğrafya, bu insanlar hepsi hepsi bizimdir. Varlığımız ve dilimiz Sadece Edirne’den Ardahan’a değil, Berlin’den Çin Seddine kadar uzanır. En zayıf anımızda bile başkalarına korkulu rüya’yız. Çünkü Biz Türk’üz. En sonunda insanlığı yine biz kucaklarız.
TERCÜMAN/KÖŞEBAŞI/ ERGUN GÖZE-2005