Osmanlı Hanedanı, hatta Osmanlılar dönemi Devlet-i Ali düşmanlığı, hiçbir aklı başında ve bilgi sahibi Türk’ün kabul edebileceği bir şey değildir. Elbette Osmanlılara eleştiriler getirebiliriz ve haklı olanlar az olmaz. Özellikle Anadolu Türklüğü bu konuda daha çok hak sahibi olabilir, çünkü Osmanlı Rumeli Devletidir daha çok.
Ancak onlar başka ve iç tartışma. Şu muhakkak ki Osmanlı Dönemi Türk Devleti, Türk tarihinin en muhteşem ve güçlü devletidir. Türk halkı en çok bu dönemde kendine gelmiştir. Türk Kültürü, yazılı kültür örneklerini bu dönemde daha çok vermiştir. Devlet geleneği ve merkezileşme, kentleşme yine bu dönemde daha çok olmuştur. Osmanlı Devletinden geriye Rumeli kalmış olsaydı kentlileşme ve modernleşme bakımından çok daha üst seviyede de olabilirdik. Mesela Rumeli şimdiki güneydoğu Avrupa’dan çok daha mamur olurdu. Marmara bölgesi başarısını Rumeli ölçeğinde görebilirdik.
Türk Dünyasının tamamına baktığımızda Osmanlıların değerini daha çok kavrama şansımız olur. Sevr’e gelişimizin temel iki sebebi vardır. Birincisi ve en önemlisi ağırlıklı olarak sahip olduğumuz konar-göçer hayat tarzının artık yeryüzünden ve tarih sahnesinden çekilmiş olmasıdır. Ve bu bağlamda Türk toplulukları içinde en çok toplumsal dönüşümü, bütün sancıları ve maliyetlerini üstlenerek yine de Osmanlılar yapmıştır. İkincisi yine birincisi ile alakalı sözlü kültürün yazılı kültür karşısında özellikle de 17. yüzyıldan başlayarak geride kalmasıdır, geri olması değil geride kalmasıdır.
Osmanlılar iyi bir hanedandır ve saygıyı hak etmektedirler. Servetleri ve sahip oldukları lüks eşdeğerleri ile karşılaştırdığımızda gecekondu düzeyindedir. Yani bu insanlar halklarıyla temelde bütünlük içinde sade bir hayat sürmüşlerdir.
Siyasi ve kültürel olarak sahip olunan coğrafya geride kalan küçük parçası Türkiye’ye baktığımızda bile yine de büyüktür. Geldiğimizden bugüne “buralarda” tutunuşumuz ve kök salmamızın en büyük pay sahibi Osmanlılardır.
Türkçenin en yüksek biçimi de yine Oğuz Türkçesidir.
Son zamanlarda karşımıza sık sık ve üstelik milliyetçi temelli Osmanlı karşıtlıklarının aşırılaştırmalar ve abartmalarla belli haklı itirazları dile getirme biçimi olduğunu görüyorum. Bu tefrite savrulma ne yazık ki.
Yiğidi öldür ama hakkını yeme.