İnsanın varlık yapısı ( fıtrat), beden, zihin ve ruh’tan müteşekkildir. İnsanın bu yapısında yaratılmış, alemlerde bir başka varlık yoktur. Diyebiliriz ki, insana alemde üstünlük ve özgünlük sağlayan işte bu yapıdır. Bu yapıya dikkatle baktığımızda beden izafidir, geçicidir. Yani fanidir. Ruh ise ezeli bir varlıktır. Yani ruh bakidir. Buna göre insan, fani ile bakinin bileşimidir.
Akıl denilen ve mahiyeti tam olarak bilinemeyen varlık ise ruh’un bilme yetisi diye kabul ediyoruz. Ruh’un ezeli olduğunu bildiğimiz gibi aklın da ezeli olduğunu düşünüyoruz. Burada şunu da söyleyebiliriz ki ezeli olan varlık aynı zamanda ebedidir. Bu bağlamda bilen ruhtur.
Ruh, Allah’ın zat katındandır. Yani ruhun Allah’a nisbeti vardır. Allah’a en yakın mertebededir. Kur’an’da Allah, “ ruhumdan ruh üfledim insana” diye bu yakınlığa işaret eder.
Ruh hakkında konuşmak zordur ve hatta imkansızdır. Ancak ruhun tezahürleri, halleri konusunda konuşmak mümkündür. İnsan ruhun hallerini yaşayarak farkedebilir. Ruhun halleri sürekli değişim gösterir. Ruhun hallerinin değişmesi, insanda bilinç boyutunun değişmesi olarak farkedilebilir.
Bu bağlamda insanın varlık yapısı, hem kendini hem evreni ve hem de Allah’ı bilebilecek durumdadır. İnsanın bilgisinin sınırı yoktur.
Dinin mesajının özü tevhid ve vahdettir. Vahdet, çokluğu ve bu çoklukta birliği ifade eder. Şu kadar ki varoluş, ontolojik birlik üzredir. Varoluştaki ontolojik birlik, yaratılmış olan herşeyin kendi varoluş düzleminde( mertebesinde) bir sistem çerçevesinde hiyerarşik durumda olduğunu da zorunlu kılar. Varoluş, mutlak varlıktandır. Varoluşun özü ruh, nurdur. Madde ruhun, nurun örtüsü gibidir. Ruh, Allah’ın faal kuvvetidir. Varoluş, varoluşu aşkın olan Allah’ın varlığının tezahürlerini gördüğümüz ayna gibidir. Yani tüm evren, hakikatin kitabıdır. Her an karşımızda duran evrenin bizzat kendisi insana sürekli hakikatin ebedi mesajını vermektedir. Şu kadar ki evren, Allah’ın varlığını gösteren delillerdir.
Aristo’nun “ bilgi, bilenin durumuna bağlıdır.” Sözü çok önemlidir. İslam sufileri de bilgi sorunu üzerine en çok düşünenlerdir. Çünkü edindiğimiz bilgilerin kaynağı nedir. Bilgilerimizin gerçekle ilişkisi nedir? Mutla bilgiyi elde etmek mümkün müdür? Sadrettin Konevi, İbni Arabi’den aldığı feyz ile bilgi sorunu üzerinede çarpıcı ve ilginç şeyler söyelemiştir. Hem de günümüzden yaklaşık bin yıl önce… Konevi : “ Her hangi bir hüküm verenin, her hangi bir hüküm verilen hakkındaki hükmü, ancak hüküm verenin bu hükmü esnasındaki haline ve ayrıca hüküm verenin hüküm verdiği sıradaki hüküm verilenin haline tabidir.”
Konevi’nin sözlerinden çıkan anlam: Obje ile süje arasında ortaya çıkan bilgi, objenin ve süjenin değişen hallerinin bilinmesi oluyor. Yani objenin ve süjenin değişkenliği karşısında bilgi, o anki halin bilimesi oluyor ki bugün dünyanın kabul ettiği determinizme tamamen zıttır.
Hakikatin üç konusu vardır. Allah, evren ve insan üçlüsüdür. Bu üçlünün mahiyetini doğru bilmek durumundayız. Bunlardan herhangi birinin ortadan kaldırılmasıyla bütün varlık münasebetleri sarsılarak hakikatin anlamı ortadan kalkacaktır. Bütün düşünce tarihine bakıldığında, doğru düşünceden sapmaların bu üçlünün birlikte ve dengeli biçimde ele alınmamasından ileri geldiğini söyleyebiliriz. Varlık münasebetlerinirn sarsılması, insanın da sarsılmasına neden olmaktadır. Bu ontolojik birlik sarsılınca hakikatin de anlamı ortadan kalkıyor. Bu gün insanlığın yaşadığı sorunların temelinde bu gerçek vardır. Anlam arayışı ve anlam krizi diye ifade edilenlerin temelinde bu husus vardır.
İnsan evreni, evrendeki şeyleri görüyor, biliyor ama evrendeki varlıkları Allah ile arasına perde olarak koyuyor ve evrendeki Hakk’ın kudretini göremiyor. İnsan evreni kendi başına buyruk, Allah’tan kopuk bir gerçeklik olduğu kuruntusuna kapılmıştır. Varlığa bu tek gözle bakış, bilgi fenomeninin de alanını daraltıyor. Modern dönemin bilgi anlayışı son derece güdük bir bilgi anlayışıdır. Pozitivizm bu güdük bilgi anlayışının tezahürüdür. Gerçeklik karşısında sadece rasyonel tutum tek ve biricik sayılmıştır. Gerçeklik karşısında yalnız rasyonel tutum alanın içdünyası yoksullaşır. Ona gerçekliğin diğer yönleri, yüzleri açılmaz. Gerçeklikdeki değerli olanları göremez. Değerler rasyonalizmin methodlarıyla kanıtlanamazlar. Rasyonalizmin bilgileriyle yetinilemez. Rasyonel bilgi, varoluşun düşünsel yanını, formlarını içermektedir.
Moderm dönemde varlık münasebetlerini bozan insanoğlu yeniden varlık münasebetleri konusu üzerinde düşünmek zorundadır. Allah ile Allah’ın yarattığı varlıkları arasına koyan insanoğlu varlıkları tanıdıkça , varlıkların perdesinden kurtulacak ve yeniden hakk’ın bilincine ulaşacağından şüphemiz yoktur.