Bu dönem, İkinci Dünya Savaşı’nda 70 milyondan fazla insanın hayatını kaybettiği, yaşamla ölüm arasında karar vermek zorunda olan hükümetin, din ve ırk ayrımı yapmadan tüm vatandaşlarından kazançlarına göre çok yüksek vergiler istemek zorunda kaldığı bir dönemdir. Alınan diğer vergilerin hiçbirinden bahsetmeden Varlık Vergisi’ni gayri müslimlere karşı ırkçı bir politika olduğunu söyleyerek yargılamak oldukça yanlış ve yanlı bir yaklaşımdır.
Bu vergiler toplanırken birtakım hak ihlali ve yanlış uygulamaların olduğu da doğrudur. Ancak bu ihlaller genel bir politikanın sonucu değil, bireysel hataların sonuçlarıdır. Çünkü dönem savaş dönemidir, hataların olması ve bunların denetiminde yaşanan sorunlar o yıllar için oldukça normaldir.
*****
Artun DAYIOĞLU[i]
Son günlerde, tek partili döneme ilişkin eleştirilerden olan Varlık Vergisi yeniden gündemde. Önce bir dizide geçen sahneler, sonra Garo Paylan’ın “Hesaplaşılsın” çıkışı ve en son Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Varlık Vergisi’nin altında inim inim inleyen azınlıklarla helalleşeceğiz” söylemi sonrası yandaş medyada da aynı kalemden çıkmış, yanlı yayınlarla gerçeği saptırma yarışı başladı.
Ülkemizde, yakın tarihin belli kesimler tarafından sürekli çarpıtılması, bu çarpıtmaların özellikle internet sayesinde virüs gibi yayılması sonucu, gerçek ve gerçek olmayanın iç içe girmesi oldukça kolay hale geldi. Cumhuriyet tarihinde önemli bir yeri olan Varlık Vergisi’nin nedenlerinin ve sonuçlarının popülist politikalara feda edilmemesi için bazı gerçekleri bilmekte fayda var. Gelin hep birlikte bu gerçekleri inceleyelim.
EKONOMİYE NEFES ALDIRMAK
Yıl, 1942. Savaşın şiddetinin doruk noktasına ulaştığı, İsmet İnönü’nün akılcı hamleleriyle Türkiye’nin dünya savaşına girmesinin ustalıkla engellendiği bir dönem. Türkiye, fiili olarak savaşmamasına rağmen, ekonomisi İkinci Dünya Savaşı’nın altında ezilmiş, milli savunma giderleri bütçede yüzde 45’lere çıkmış, 18 milyon nüfusa sahip fakir bir ülkedir.
Varlık Vergisi, Nazilerin Batı sınırımıza, Sovyet ordularının ise doğu sınırımıza dayandığı bir dönemde kanunlaşmıştır. Bu vergi, kış aylarına girilirken sınırlarımızı koruyan 1 milyon askerin ve tüm varlıklarını tüketmiş, enflasyonun yüzde 70’lere çıktığı bir ülkenin acil para ihtiyacının karşılanması için olağanüstü bir dönemde varlıklar üzerinden bir defalık alınan olağanüstü bir vergidir.
Böyle bir verginin yaratılmasının nedenlerini özetlemek önemlidir. Osmanlı’dan Cumhuriyete, sanayisi olmayan borç içerisinde bir ekonomi, fakir ve karnını doyurmakta zorlanan bir halk miras kalmıştır. Cumhuriyetin tüm çabalarına rağmen gelir adaletsizliği ortadan kaldırılamamıştır. İkinci Dünya Savaşı’nın başlaması ve savaş ekonomisine girilmesiyle var olan bu adaletsizlik daha da artmıştır. O günlerde Anadolu açlıkla sınanırken İstanbul’da çoğunluğu gayri müslimlerin oluşturduğu bir kesim ise zenginliklerine zenginlik katmıştır. Bunların çoğunun gayri müslimlerden oluşması toplumda, adaletsizliğe karşı öfkenin, ne yazık ki ırkçı boyutlara ulaşmasına sebep olmuştur. Varlık Vergisi, bir yandan bu öfkeyi biraz da olsa azaltmayı hedeflerken, asıl olarak savaş sırasında oluşmuş karaborsa zenginliklerini bu kişilerden almayı ve yukarıda bahsedilen zorlayıcı koşullar içerisinde ekonomiye nefes aldırmayı amaçlamıştır.
BİÇİMSEL AYRIM
Kanuna göre, tüm mükellefler ayrım gözetilmeden vergi ödemek zorundaydılar. Ayrım ise sıradan mükelleflerin vergileri belirli bir hesaba göre hesaplanacakken, büyük iş adamlarının ödeyecekleri vergilerin il ve ilçelerde kurulacak komisyonlar tarafından belirlenecek olmasındaydı. Bu komisyonların, varlıkları tespit etmek için bir ay zamanı vardı ve vergiler belirlendikten sonra uzatmalı en geç 30 gün içerisinde ödenmesi gerekiyordu. Vergilere mükerrer olmadığı sürece itiraz etme hakkı yoktu ve vergilerini ödemeyenlerden, vergilerin haciz veya sürgün yoluyla zorla alınması kararlaştırılmıştı.
GERÇEKDIŞI ALGI
Bu sert yöntem sonucu, 114 bin 368 kişiden yaklaşık 315 milyon TL vergi geliri sağlandı.(1) Bu miktar o dönemdeki bütçenin yüzde 80’ine denkti. Peki, vergiyi ödeyenler kimlerdi?
O yıllarda, büyük işletmeler genellikle İstanbul’daydı. İstanbul’daki mükelleflerin de yüzde 87’sini gayri müslim ve yabancılar oluşturuyordu. Verginin 30 milyon lirasını yabancılar, 70 milyon lirasını İstanbul’da yaşayan azınlıklar ve 214 milyon liranın neredeyse tamamını İstanbul ve Anadolu’da yaşayan Türkler vermiştir.(2) Yani verginin büyük bölümünün gayri müslimlere ödetildiği doğru değildir.
Varlık Vergisi konusunda yapılan tartışmalar çoğu zaman yanlış ve kasıtlıdır. Varlık Vergisi’nden bahsedenler nedense savaş yıllarında bütçeye 226 milyon TL gelir getirmiş, fakir köylüden ve çiftçiden alınmış Toprak Mahsulleri Vergisi’nden bahsetmezler. Ya da adı Hayvanlar Vergisi olan ve yine fakir köylünün hayvanından toplanan 135 milyon TL’den bahsetmezler.(3)
DOĞRU SEÇİLMELİ
Bu dönem, İkinci Dünya Savaşı’nda 70 milyondan fazla insanın hayatını kaybettiği, yaşamla ölüm arasında karar vermek zorunda olan hükümetin, din ve ırk ayrımı yapmadan tüm vatandaşlarından kazançlarına göre çok yüksek vergiler istemek zorunda kaldığı bir dönemdir. Alınan diğer vergilerin hiçbirinden bahsetmeden Varlık Vergisi’ni gayri müslimlere karşı ırkçı bir politika olduğunu söyleyerek yargılamak oldukça yanlış ve yanlı bir yaklaşımdır.
Bu vergiler toplanırken birtakım hak ihlali ve yanlış uygulamaların olduğu da doğrudur. Ancak bu ihlaller genel bir politikanın sonucu değil, bireysel hataların sonuçlarıdır. Çünkü dönem savaş dönemidir, hataların olması ve bunların denetiminde yaşanan sorunlar o yıllar için oldukça normaldir.
Günümüze gelirsek, geçmişle hesaplaşmak hatta özür dilemek insanlar gibi siyasi partilerin de ihtiyaç duyduğu bir özeleştiri mekanizmasıdır. Ancak siyasi partiler bu özürlerin kapsamını doğru belirleyemez ve özür dileyecekleri olayların doğrusunu halka anlatmazlarsa, yapılan özürler, tarihi yalanlarıyla kirletmek isteyen belli kesimlerin elinde, gerçek tarihi değiştirmenin birer argümanı haline gelir.
Fotoğraf: Cahit KAYRA
DİPÇE
(1) Cahit Kayra, Savaş Türkiye Varlık Vergisi, Tarihçi Kitabevi, İstanbul, 2011, s.209-219.
(2) Cahit Kayra, Cumhuriyet Ekonomisinin Öyküsü 1923-1950 Devletçilik Altın Yıllar, Tarihçi Kitabevi, İstanbul,2018, s.295.
(3) Ibid.,300.
——————————————————-
Kaynak:
https://www.google.com/search?q=cahit+kayra&newwindow=1&rlz=1C1GCEU_trTR823TR823&sxsrf=AOaemvJhNGROnUpF6lKny472J3uT2hYOew:1638043632056&source=lnms&tbm=isch&sa=X&ved=2ahUKEwidl8KGrLn0AhXd7rsIHSO6DTkQ_AUoAXoECAEQAw&biw=1366&bih=600&dpr=1#imgrc=wac106oN7HCzCM
[i] Başkent Üniversitesi Öğretim Üyesi