Bu senaryoları bir tarafa koyduğumuzda, ihtimal olmayan ve gerçeklik olarak tanıklık ettiğimiz olay, bugünlerde Trump açısından Beyaz Saray’da hazin bir final sahnesinin yaşanmakta oluşudur. Özellikle çarşamba günkü hadiselerden sonra kabinesinden iki bakanın, çalışma ekibinden bazı kilit isimlerin birbiri ardına istifa etmesi, herkesin bir an önce canhıraş bir şekilde kendisini “batan gemi”den atmak istediğini gösteriyor.
Bu anlamda Trump’ın Beyaz Saray’daki son günlerini dalga dalga genişlemekte olan istifalarla bir terk edilme, yalnızlaşma süreci içinde geçireceği anlaşılıyor.
*****
Sedat ERGİN
20 Ocak günü, yani tam 11 gün sonra -eğer yeni bir yol kazası olmazsa- ABD’nin yeni başkanı Demokrat Joe Biden, geçen çarşamba günü fanatik Trump taraftarlarının saldırısına hedef olan Kongre binasının önünde düzenlenecek bir törenle ant içip görevine başlayacak.
Ancak bugünkü meselemiz 20 Ocak günü ve sonrasında ne olacağı değil. Mesele, takvimin yapraklarında 20 Ocak’a kadar uzanan kısa zaman kesitinin, yani Washington’da son sahnenin nasıl tamamlanacağı sorusunda düğümleniyor.
Tartışılan konu, geçen çarşamba günü düzenlediği mitingde taraftarlarını Joe Biden’ın başkan ilan edilmesini engellemek için Kongre’ye gitmeleri çağrısında bulanarak 6 Ocak felaketine yol açan Başkan Trump’ın, 11 gün daha Beyaz Saray’da oturup oturmaması gerektiği…
*
Washington’daki alevli bir şekilde sürmekte olan bu tartışmaya baktığımızda, birçok seçeneğin konuşulduğunu görüyoruz.
Bunlardan birincisi “azledilme”, yani kendisinin Kongre tarafından görevden alınması seçeneği. Demokrat Parti’nin bazı önde gelen isimleri azil sürecinin hemen başlatılması için harekete geçmiş bulunuyorlar. Cumhuriyetçi Parti içinde son olaylar nedeniyle Trump’a tepki duyan üyelerin de desteğini alarak, azil sürecinin pekâlâ işletilebileceğini savunuyorlar.
Hem Temsilciler Meclisi hem de Senato’yu içeren bu karmaşık sürecin tamamlanabilmesi için yeterli zamanın olduğunu söyleyebilmek doğrusu güç.
Buradan ikinci senaryoya geliyoruz. O da, ABD Anayasası’nın 25’inci ek maddesi çerçevesinde Trump’ın kendi kabinesi tarafından azledilmesi mekanizmasının işletilmesi. Bu anayasa hükmü, Başkan’ın görevi sırasında devre dışı kaldığı hallerde nasıl bir yol izleneceğini düzenliyor.
Bu maddenin dördüncü fıkrası, “Başkan’ın yetkilerini kullanamadığı ve görevini yapamadığı hallerde” görevden alınmasına ilişkin de bir yöntem getiriyor. Bu yöntemin işletilebilmesi için Başkan Yardımcısı dahil kabinenin 15 üyesinden sekizinin Başkan’ın görevden alınması yolunda mutabakat halinde Kongre’ye bildirimde bulunması gerekiyor. Başkan bu hamleye itiraz ederse iş Kongre’de oylamaya kadar gidiyor. Bu mekanizmanın, Başkan’ın ruhsal ya da fiziksel sağlığının muhakeme kabiliyetini zafiyete uğratması gibi durumlar için öngörüldüğü anlaşılıyor. Anayasa’nın bu hükmü uygulandığında, Başkan’ın koltuğuna Başkan Yardımcısı oturuyor.
Gelgelelim Başkan Yardımcısı Mike Pence’in son hadiselerde Başkan Trump’la açıkça çatışmasına karşılık bu seçeneğe pek sıcak bakmadığı anlaşılıyor. Ayrıca, ABD’de yayımlanan Wall Street Journal gazetesinde önceki gün çıkan başyazı, birinci seçeneğin Trump’ı mağdur duruma sokmak, ikincisinin ise ülkede zaten yüksek olan gerilimi daha da arttırmak gibi riskler taşıdığına dikkat çekiyor.
Üçüncü bir senaryo Trump’ın istifa etmesi. Başkan Trump’ın dört yıl başkanlık yaptıktan sonra görevden ayrılmasına neredeyse bir hafta kalmışken hatasını kabul edip çekilmesini beklemek doğrusu çok gerçekçi görünmüyor.
Bu da bizi dördüncü seçeneğe getiriyor. Sabırla bu 11 günün geçmesini beklemek ve bu süre içinde Başkan olmanın bütün yetkilerini kullanabilecek konumda olan Trump’ın yeni krizlere yol açmasını önleyecek bir caydırıcılık yaratmak…
Wall Street Journal’ın başyazısı da zaten bu ihtimal üzerinden “Kendisi dahil herkes için en iyisi sessizce gitmesidir…” cümlesiyle bitiyor.
*
Bu senaryoları bir tarafa koyduğumuzda, ihtimal olmayan ve gerçeklik olarak tanıklık ettiğimiz olay, bugünlerde Trump açısından Beyaz Saray’da hazin bir final sahnesinin yaşanmakta oluşudur. Özellikle çarşamba günkü hadiselerden sonra kabinesinden iki bakanın, çalışma ekibinden bazı kilit isimlerin birbiri ardına istifa etmesi, herkesin bir an önce canhıraş bir şekilde kendisini “batan gemi”den atmak istediğini gösteriyor.
Bu anlamda Trump’ın Beyaz Saray’daki son günlerini dalga dalga genişlemekte olan istifalarla bir terk edilme, yalnızlaşma süreci içinde geçireceği anlaşılıyor.
*
Bu arada, Trump’ın Başkan olarak sahip olduğu ‘af yetkisi’ni kullanmak üzere ciddi bir mesai yaptığını söylemek mümkün. Bloomberg kanalı dün verdiği bir haberde, Trump’ın her ikisi de Beyaz Saray’da resmi unvanla danışmanlık görevi üstlenmiş olan kızı Ivanka Trump ve damadı Jared Kushner için giderayak bir af çıkarma hazırlığı yürüttüğünü bildirdi.
Ancak en çarpıcı haber önceki gün New York Times’tan geldi. Bu gazete, Başkan’ın bizzat kendisi için de bir af çıkarma seçeneğini tarttığını, son olaylardan çok önce bu konuyu Beyaz Saray’ın hukukçularına danıştığını yazdı.
Bir Başkan’ın görevden ayrılmadan önce kendi tasarruflarıyla ilgili hukuki sorumluluğunu ortadan kaldırmak amacıyla bir af çıkarmasının ABD tarihinde bir örneği yok. Roma hukukundan beri geçerli olan temel kural “Hiç kimse kendisini ilgilendiren bir davada hâkimlik yapamaz” ilkesini esas alıyor.
Yine de tartışılan kişi Donald Trump olunca, konuşulan fikir ne kadar kuraldışı görünse bile, hiçbir ihtimali dışlamamak gerekiyor.
*
Trump’ın neden bu konuda kafa yorduğunu kestirmek hiç güç değil. Görevden ayrıldıktan sonra karşılaşabileceği hukuki soruşturmalar ile ilgili olarak şimdiden kendisini korumaya almak istiyor. Kendisiyle ilgili bir dizi sorunlu dosya var.
Ayrıca, Başkanlık seçiminden sonra Georgia eyaleti yetkililerini telefonla arayarak seçim sonuçlarıyla oynanmasını istediğini kanıtlayan ses kayıtlarının ortaya çıkması, önümüzdeki dönemde Trump açısından hukuki açıdan sıkıntı yaratabilecek potansiyel bir başka sorun olarak beliriyor.
Ancak geçen çarşamba günkü Kongre baskınının bizzat kendisinin yaptığı çağrıdan sonra başlamış olması galiba ciddiyet derecesi itibarıyla bütün problemli dosyaların üstüne çıkıyor. Bu olayla ilgili soruşturmanın başında bulunan Washington D.C. Başsavcısı Michael Sherwin’in, gazetecilerin Trump’ın çarşamba günkü açıklamalarının da incelemeye alınıp alınmayacağı yolundaki bir sorusu üzerine bu ihtimali doğrulaması konunun ciddiyetinin altını çiziyor.
Sherwin, önceki gün “Sadece binadan içeri girenlere değil, bütün aktörlere bakıyoruz. Yardımcı, kolaylaştırıcı rol oynayanlar var mı, ona da bakıyoruz… Eğer delil suç tanımına uyuyorsa, suçlama getirilecektir” diye konuşmuştur.
Zaten Trump’ın geçen çarşamba günü olayların başlamasından sonra “Sizi seviyoruz” dediği göstericiler için perşembe günü birden “Demokrasimizi lekelediler” açıklamasını yapma noktasına gelmesi, hukuk danışmanlarından kuvvetli uyarılar aldığına işaret ediyor. Trump, son açıklamasıyla 6 Ocak olaylarıyla arasına mesafe koyma çabasına girmiştir.
*
Ayrıca, 20 Ocak’tan sonra yeni döneme girilmesiyle birlikte Trump’ın başkanlığı sırasındaki bütün tasarruflarıyla ilgili çok ciddi bir sorgulamanın yapılacağı, geriye dönük dört yıl içinde dış politikadan ekonomiye kadar her alandaki icraatının büyüteç altına yatırılıp didik didik edileceği anlaşılıyor.
Temsilciler Meclisi’nden sonra Senato’da da çoğunluğun Demokratlar’a geçmiş olması, Kongre’deki komisyonlarda açılabilecek muhtemel soruşturmaların da Trump açısından sıkıntı yaratabileceğine işaret ediyor.
Galiba çanlar artık Donald Trump için çalıyor.
——————————————–
Kaynak:
https://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/sedat-ergin/washingtonda-en-uzun-11-gun-41710013