Diğer sosyal bilim dallarında olduğu gibi sosyolojide de araştırmaların belirli bir odakta toplanmasını ve düzenlenmesini sağlamak için tasnif yöntemi kullanılır.
Zaman içinde değişen şartlar insanların görev ve sorumluluklarını değiştirmiştir. Bu durum toplumsal kuşakların oluşmasına sebep olmuştur. Kuşak, belli bir dönem içinde benzer şartlar ve sorumluklar içerisinde yetişen kişi topluluğuna denir. Yaşı esas alan sosyolojik tasnife göre, toplumun nüfusu beş temel kuşaktan meydana geliyor. Tasnife göre demografik kuşaklar sırasıyla; Sessiz kuşak, (1927-1945) Baby Boomer-Sandiviç Kuşağı(1945-1968) X kuşağı, (1968-1979), Y kuşağı(1979-1999) ve son olarak 1999 yılından günümüze kadar devam eden Z kuşaklarıdır. Farklı dünya görüşlerine ve yaşantılara sahip bu beş kuşak, toplum içerisinde bazı rolleri birbirine devrediyor; bazı rolleri ise müşterek olarak yürütmek durumunda kalıyor. X kuşağı Y kuşağı ile birlikte toplumun en faal gücüdür. Kabataslak X kuşağı deneyimli ve maddi yönden en verimli zamanını geçirmekte, Y kuşağı ise nispeten tecrübesiz olmasına rağmen hareketli ve maddi bakımdan gelişme evresindedir. Z kuşağı eğitim nedeniyle, sessiz ve sandviç kuşağı ise yaş hasebiyle etkisiz kalmaktadır. Demografik unsurlar dikkate alındığında Y kuşağının istikameti bir hayli önemli.
Geçmişte olduğu gibi günümüzde de nesiller arasındaki kopukluk ve anlaşmazlık mevcut. Hitit yazıtlarında yeni neslin ne kadar umursamaz ve geleneklerine ne denli kayıtsız olduğuna dair serzenişler var. Yine antik Yunan filozofu Aristo, gençlerin saygısız ve kaba olduklarından şikâyet ediyor. Bununla birlikte karşılaşılan her problemi nesil farklılığına bağlamak ingirgemeci ve gerçek dışı bir yaklaşım olur.
Pozitivist ve ekseriyetle faydacı dünya görüşü, şahısların bilhassa cemiyet içinde kurdukları ilişkilerin sunileşmesine bağlılıklarının çıkara endeksli olmasına neden oluyor. Çıkar membaı kuruyunca bağlılığında bir anlamı kalmıyor. Bununla birlikte bireysellik hat safhada. Mensubu olduğum Y kuşağını irdeleyelim. Kişisel gözlemlerime göre üniversite öğrencilerinin birçoğu bir şekilde yurtdışına gidip hayatını orada idame ettirmeyi istiyor. Yine birçoğu toplumsal statü, milli ve manevi değerler, aile durumunu göz ardı ederek ne pahasına olursa olsun amiyane tabirle iyi bir yere ‘kapak atma’ peşinde. Askerlik yapmak zül geliyor. Bu durumu basit bir kuşak reaksiyonu olarak görmek, çözümden uzaklaşmamıza neden olacaktır. Bu içtimai maluliyetten kurtulmak için önce sorunun mahiyetini daha sonra da derecesini bilmek, durumun gerekliliklerine göre ise çözüm üretmek gerekiyor.
Şahsi yaşantı yoluyla edinilen bilgiler kanıt olarak sunulamaz, taban tabana zıt tecrübeler edinmiş kişiler de olabilir. Bu minvalde görece daha açık daha somut verilerden örnek verelim. Aşağıdaki grafikte yıllara göre bedelli askerlikten ‘yararlanan’ kişi sayısı gösteriliyor. Mücbir gerekçelerle bedelli askerlik yapanların yekûn teşkil etmediği ise malum.
Yıllara Göre Bedelli Askerlik*
Yıllar | Başvuru Sayısı |
1987 | 18.433 |
1992 | 35.111 |
1999 | 72.290 |
2011 | 69.073 |
2014 | 203.824 |
Başvuru sayısı temel alındığın Y kuşağının X kulağından müspet şekilde ayrıştığı fark ediliyor. Akademik ve eğitim faaliyetleri, iş, iskân gibi etmenler göz önünde bulundurulduğu takdirde dahi olağanüstü bir ivme olduğu görülüyor.
İngiliz menşeili uluslararası kültür ve eğitim kuruluşu British Council’in 2014 yılında 22-25 yaş arası 4 bin 816 gençle ülkemiz genelinde yaptığı araştırma sonuçlarına göre;
%95’i yurtdışında eğitim almak istiyor.
%96’sı da yurtdışında eğitim aldıktan sonra iyi bir iş bulacağına inanıyor.
Yukarıdaki verilen ışığında Y kuşağına mensup bireylerin cılız bir kesim haricinde yurtdışında bulunmak istiyor.
İçtimai bağlamda düşündüğümüzde Y kuşağının halinden memnun olmadığı ve aidiyet şuurunun pamuk ipliğine bağlı olduğu aşikâr. Psikolojik bağlamda ise gençler ülkelerinde mutlu değil ve gelecek kaygısı güdüyorlar. Gelişmekte olan her ülke gibi yurtdışında eğitim gören bir kitle olacaktır ve olmalıdır. Ancak bu kitle eğitimini tamamladıktan sonra Beyaz Türklük kisvesine bürünmeden, Jakoben bir üslupla mensubu olduğu milleti inkâr ve tahkir etmeden ülkesi ve milleti için yararlılık gösterme gayretinde olması gerekir.
İptidai tepkili bir milliyetçi telakki ile tamamen gençleri kabahatli görmek yanlış olacaktır. Hatırdan çıkarılmaması gereken nokta yukarıdaki verilerin bir sebepten ziyade sonuç olduğudur.
Yakın geleceğimizde söz sahibi olacak ve toplumun mesuliyetinin önemli bir bölümünü sırtlanacak Y kuşağı gençleri niçin ülkelerinde gelecek tahayyül etmiyor? Ordu millet olarak nam nalmış, askerliği bir meslek değil yaşam biçimi olarak benimsemiş, asker ocağını peygamber ocağı bilmiş bir milletin ahfâdı niçin askerliği zül görüyor? Futbol takımlarına gösterilen aidiyet neden millete gösterilmiyor? Sebebini uzun uzadıya düşünmemiz gereken ve cevaplamamız içtimai hayatımızın sağlıklı şekilde devamı için hayati olan meseleler bunlardır.
*Milli Savunma Bakanlığı verileri.