Biz artık dış ödemeler için çok ciddi cari fazla vermemiz gerekiyor. Eğer yabancı sermaye ihtiyacımızı üretim ve dış satış ile karşılayacaksak cari işlemlerimizden dış borç ödeyecek kadar fazlalık vermemiz gerekiyor.
Aksi halde yine yabancı sermaye bulmamız gerekmektedir.
*****
İbrahim KAHVECİ
İki kez kâğıt üzerinde revize ederek artırdığımız GSYH, 2018 yılı itibariyle 784 milyar dolara ulaştı. Ama unutmayın ki, 2006 yılında 400 milyar dolar olan eski hesap GSYH’yı hesap revizyonu ile 526 milyar dolara artırmıştık. Sonra ise, 2015 yılında yine 719,6 milyar dolar olan GSYH’mızı bir kez daha kâğıt üzerinde revize ettik ve 861,9 milyar dolara yükselttik.
İşte o iki kez kâğıt üzerinde 268,6 milyar dolar revize ederek artırdığımız GSYH’mız yine de 784 miyar dolarda kaldı. Eğer bu revizeler olmasaydı son GSYH’mız 500 milyar doların altında kalıyordu.
Neyse ki revizyonlar vardı ve çalışarak başaramadığımız muazzam artışı kâğıt üzerinde gerçekleştirdik.
Ocak 2003 – Şubat 2019 dönemi içerisinde toplam 577 milyar dolar cari açık vermişiz. Cari açığımızın ana nedeni ise 2 trilyon 086 milyar dolarlık ihracatımıza karşılık 2 trilyon 867 milyar dolarlık ithalatımız olmuş.
Kısaca yabancılara sattığımızdan tam 780,9 milyar dolar daha çok mal almışız. Yani, ürettiğimiz az, tükettiğimiz ise çok fazlaydı.
Bizim bu açığımızı kim finanse etmiş?
Tabii ki yabancılar. 210 milyar doları doğrudan yatırım olmak üzere, yabancılardan ülkemize gelen para 597,3 milyar dolar olmuş. Ama aynı zamanda kaynağı belli olmayan “Net hata-noksan” kaleminden de 58,2 milyar dolarlık bir net giriş olmuş. Böylece yabancılar bize toplamda 655,5 milyar dolarlık bir para yollamışlar.
Yabancılardan gelen paranın asıl kaynağının ise dış borç olduğunu artık hepimiz biliyoruz. 2003 başında 129,6 milyar dolar olan toplam dış borçlarımız 2018 sonunda 444.9 milyar dolara çıkmış. Dış borçlardaki artış 315,3 milyar dolar…
Hazine verilerinde “Şubat – Aralık 2019” dış borç ödeme projeksiyonu görülüyor: Kamu 4,9 milyar dolar faiz olmak üzere toplam 16,9 milyar dolar dış borç ödemesinde bulunacak. Buna karşılık özel sektörün de toplam 65,7 milyar dolar dış borç ödemesi var.
Kısaca Şubat- Aralık 2019 dış borç ödememiz 82 milyar 617 milyon dolar ediyor.
Şubat ayında ödemeler dengesi -718 milyon dolar, ocak-şubat aylarında da -1 milyar 307 milyon dolar açık verdi. Evet, geçen yıl bu açık -11 milyar 491 milyon dolardı ama açık vermeye devam ediyoruz.
Bu ne demek biliyor muyuz?
Biz artık dış ödemeler için çok ciddi cari fazla vermemiz gerekiyor. Eğer yabancı sermaye ihtiyacımızı üretim ve dış satış ile karşılayacaksak cari işlemlerimizden dış borç ödeyecek kadar fazlalık vermemiz gerekiyor.
Aksi halde yine yabancı sermaye bulmamız gerekmektedir.
Geçmiş 17 yılda biz GSYH’mıza reel olarak sadece 300 milyar dolardan daha az bir gelir ekleyebildik. Buna kâğıt üzerindeki revizyonları eklediğimizde rakam 512 milyar dolara ancak çıkıyor. Oysa aynı dönemde yabancılardan bize gelen sermaye 655,5 milyar dolardı.
İster revizyonları kabul edin, ister kabul etmeyin. Ya da ister dış borçlar özel sektörün deyin, veya kamunun dış borcu az deyin fark etmiyor.
Bize dolar lazım dolar…
Özel sektör de ihtiyacı olan doları dışarıdan alamadığında, mecburen içerden alıyor ve kurlar yükseliyor.
Nitekim geçen yılın nisan ayından aralık ayına kadar özel sektör iç piyasadan 22 milyar doların üzerinde bir kaynak çekmek zorunda kaldı.
Bankalar sendikasyon kredilerini yenileyemeyince kredilerden tahsil ettikleri kaynaklar ile dış borç ödediler.
Bunun sonucunda kurlar düşmedi, yeni banka kredileri de verilemedi.
Şimdi ABD pazarında 23 Martta TL manipülasyonu ile suçladığımız JP Morgan organizasyonunda dolar arıyoruz.
Ama son aylarda yaptıklarımıza bir bakalım: Mesela yabancı basın ajanslarının 10-20 yıllık çalışma izinlerini yenilemeyince “Türkiye’yi Tahran’dan anlatma” durumuna düşmüştük.
Ya da, İç İşleri Bakanımız Bodrum’a öylece gelip güneşlenemezsiniz dediğinde en büyük turist gelir kapımız olan Almanya’da tam da fuar zamanıydı ve iptaller başladı.
Bugün nasıl bir süreç yaşadığımızı hepimiz görüyoruz. Demokrasimiz adına İstanbul üzerinden seçimler 31 Mart gecesi veri akışı ile adeta dondu. Yine bir gece yarısı ‘fikrine katılır veya katılmazsınız’ hiç önemli değil, ülkemizde bir ekonomist (Mustafa Sönmez) bir paylaşım üzerinden gözaltına alınıyor.
Gece Yarısı Ekspresi filminin kötü izlerini silmek için kaç yıl uğraştık hatırlayanınız var mı? Acaba benzer süreçleri yeniden hortlatmak için neden bu kadar uğraşıyoruz?
Türkiye AK Parti döneminde yaşamış olduğu ekonomik refahı demokratikleşme paketleri ile sağlamıştı. Karnımızı da adeta demokrasi ile doyurmuştuk.
Bugün tam tersi yolda ilerliyorken, karnımızın tok kalacağını da kimse beklemesin.
———————————————
Kaynak:
https://www.karar.com/yazarlar/ibrahim-kahveci/ya-demokrasi-ya-fakirlik-9856