Yabancı Yazarların Türklere Dair Yazdıklarından Okuduklarım (1) 

İnanır mısınız, 10-12 sayfa kadar üç bölüm hâlinde yazmaya karar verip planladığım değerlendirmenin 4 sayfalık ilk bölümünü tamamlayıp noktayı koydum, Face’de, açıklama ve tanıtma isteğindeki arkadaşlara söz verdiğim üzere paylaşmak üzere taşıdım,  dört sayfa uçtu gitti. Araya alakasız başka bir paragraf girdi, şaşırdım kaldım. Ekonomik işlemlerde de böyle oluyorsa vay hâlimize. Güya kaydetme işinde tecrübeliyim ama yedeklememişim. Ben bir cümleye bile kıyamazken yaklaşık 300-400 cümlem gidiverdi. Meğerse kayıtlı bir metnin üzerine bir harf bile koyup son defa kaydetmemiş ve uçurmuşsan geri dönemiyorsun. (ctrlZ) falan hikâye. Ben son cümlede bu hataya düşmüşüm. Başka riskleri de göze alamadım. Bizim yazılar gitti gider. Bir saat uğraştım, yardım ettiler, nafile. Ders olsun. Bu  kaçıncı ders? Artık  12 sayfa yazamam. Verdiğim sözümü iki bölümlük 8 sayfa ile bağlayacağım. Bunları yazarken de uçma oyunları oldu. Yedeklediğim için oyunu önledik galiba. Bakalım el mi yaman bey mi yaman? Bilgisayarım benimle mücadele ediyor. Takdim tarzımı değiştiriyorum. 

Son iki aya yakın zamanda okuduğum “Yabancıların Türkler Hakkındaki Kitapları”ndan 40 kadarını kitaplığımdan seçerek ayırmış ve sıraya koymuştum. Merakımın sevkiyle hepsini kenarlarına ve bölüm sonlarına notlar alarak okuma işimi tamamladım. Yorucu bir meşgaleydi, gerçekten gözlerime ağrılar girdi. Toplamda 10.136 sayfa tutuyordu. Yaklaşık her biri ortalama 250’şer sayfa. Kitap adları ve yazarlarıyla liste şöyle. Önce 16 cildi tanıtalım :

  • CAN ÇEKİŞEN TÜRKİYE 1914 / Perre LOTİ (çev. F.Şahinoğlu) 270s.  Bir asırdır Türk hayranı diye tanınan bu Fransız subayını ben sevmedim. Yazdıklarını da samimi değil kurnazca buldum. Adının mübarek Eyüp Sultan tepesindeki kahveye verilmiş olması da yanlıştır. Yahya Kemal’in adı, Paris’te nereye verildi ki ?
  • TÜRKİYE’Yİ BÖYLE GÖRDÜM / E.G.deBUSBECG ( çe. A. Kurutluoğlu) 192 s. ( çe. A. Kurutluoğlu) 192 s.  Adam tam bir Hristiyan ve milliyetçi diplomat. Dikkatli,cesur, kibar ve tedbirli olduğu kadar uyanık bir satranç ustası.. Yer yer hayran görünüp hasetkâr ve kıskaç tilki üslubundadır. Gördüklerini güya fotoğraf çeker gibi tarafsızca anlatıyor ama yorum gerektiğinde hep üst perdeden kendilerinden yana yontarak veriyor ben de kanıyorum sanki. Külahıma anlatsın.. Bunlar hep aynıdır ve değişmezler. Yeter ki düşmeyelim.
  • GİZLİ NOTLAR / Luı RAMBER (N.A.Banoğlu ) 234s. / 1895-1905 arası: Tam da başımızın dertte olduğu yıllar. Kargaların üşüşmesine uygun bir zaman ve zemin dönemidir. Yeter ki kartallığını unutup, kara kargaların arasına düşmeyesin. H.Ziya Uşaklıgil bu adamın Düyun-ı Umumiye’de memurlarından biridir ve iyi tanışmaktadırlar. Halit Ziya da onu “İsviçre’nin muhterem hukukçularından biri ” diye övüyor. Bence bir müsteşriktir, bilgi casusu ve hepsi gibi Türk’e soğuktur, çünkü hepsinin yaraları derindir. Ramber, raporlar halinde, kompleksli bir Hristiyan kibriyle daha ilk sayfalarda Türkiye’de  geziyor, yazıyor, ülkesine raporlar  gönderiyor. Görevi bu, şaşılacak bir durum yok. ”Ecanib ne derse desin ?” diyenler henüz çocuktur, gençtir, yetişeceklerdir.
  • TÜRKLERİN SİYASÎ DÜSTURLARI /Ricaut (Haz. M.Reşat UZMEN) 332 s. 

4.Sultan Mehmed zamanı, 17.yüzyıl…Okurken canım sıkılınca bu İngiliz Elçilik Kâtibi için “Hem akıllı ve hem âdi bir adam” kanaatimi beyan etmişim. Neden? İnsafsızca ve yalan yanlış bilgilerle milletimizin gururunu rencide ettiği için. Türklerin hayatını karikatürize ediyor.1683 bozgunu yıllarında kaleme aldığı eserinde mizahî-alaycı-ciddi karması bir üslup kullanarak üstadlık gösterileri içindedir. İthamlar, dedikodu zavallılıkları almış başını gidiyor. Kendi ülkesi için paylar çıkara çıkara bize dokundurup duruyor. Haksız mı ? Zayıf olmaya gelmez bu dünyada. Birçok yorumunda haklıdır. Adam hazırlıklı ve şuurlu. Tarihin felsefesini yapıyor. Araştırmış, kafa yormuş, bilgiler elinde… Sen nerdesin ey Türk ? Adamların fanatizmi zirve yapmış durumda, insafı yok  müsteşriğin, zalimane hükümler verip duruyor…Nifak sokmak için dil uzatmadığı konu yok. Kalem onun elinde. Bula bula bizde fazilet olarak han, hamam ve kervansarayları bir de köpek ve kedilere, kuşlara iyi davrandığımızı bulmuş. Bir de girip yıkanaydı bari. Bunlar, Misyoner Haçlı tavrından asla vazgeçmiyorlar. Benim sabrımı göstererek son kelimesine kadar okuyabilecekseniz buyrun…

* TÜRKLERİN MANEVÎ GÜCÜ / Claude FARRERE  (çev.Orhan BAHAEDDİN) 230s.

Fransız olmasına rağmen gerçek bir Türk dostu ve dürüst bir yazar. Çünkü Fransız Akademisi Üyesi. Bilim terbiyesi var. Eserin tercümesi mükemmel. Yazarın Türk sevgisi beni şaşırttı. Prenses Seniha’nın yedi mektubunu okurken çok duygulandım. Kültürlü, millî şuur sahibi bir hanım. Zarif, dokunaklı, bilgili bir üslubu var.  Keşke Atatürk’ün de böyle akıllı, saygılı, müşfik bir eşi olaydı” diye düşünmeden edemedim. Ve bu hanım da 1924’lerde gönderilenlerden biri olarak vatana hasret gitti, öyle mi ? Yazık. C.Farrére, romantik-realist karışımı bir üslupla beni duygulandırıp durdu. Y.Kemal’den okuduğumuz ”Kurdun Dişisi ve Yavruları”  hikâyesini yazan Alain Fournier’in de bir Fransız olmasına şaşmamalı. Farrére, Yeni Türkiye’deki gayrımillî gelişmeleri de cesaretle eleştiriyor. Yabancıların kaleme aldığı Türklerle ilgili okuduğum 40’ın üzerindeki kitap arasında en beğendiğim bu oldu. Bulursam, yazarın  diğer kitaplarını da okumak isterdim. İlk defa bir Hristiyan yazar için “ruhu şad olsun” diyorum.

  • TÜRKİYE TARİHİ (7 cilt yaklaşık 2000 s.) A.de LAMARTİNE ( Haz. M:R.UZMEN) İlk cilt AŞİRETTEN DEVLETE.. Fransız İhtilalinden bir yıl sonra doğan ve ülkesinde önemli hariciye görevlerinde bulunan yazar, 40’lı yaşlarında Türkiye’de bulunur, Abdülmecid’le tanışır ve görüşür. İnsanlığın ortak değerlerine saygılı kültürlü ve milliyetçi bir Fransız devlet adamıdır. Türkiye’nin ve Türklerin kendi milletinin menfaatleri açısından önemini bilir. İkinci  cilt İMPATORLUK YOLU’nda da sağlam kaynaklara dayanarak objektif bilgilerle edebî bir üslupla ilerliyor, seviyeli tahliller yapıyor. Bazı yerlerde dili sürçüyor, ayağı takılıyor, can sıkıyor. Mayasına mağlup oluyor. Ne de olsa Fransız. Üçüncü cilt , CİHAN HAKİMİYETİ’nde, Fatih ve Fetih yıllarını aceleyle, bir rahatsızlık hissiyle geçiştirmişe benziyor. Pargalı İbrahim’i öne çıkarırken -zaten bence de babası kadar başarılı olmayan ve başarılı olabilecek  evlatlarını kurban eden- Kanuni’yi gölgeliyor. 4.cilt, OLGUNLUK ÇAĞI’nda, hiç de “Muhteşem” olmayan hükümdardan kala kala 2.Selim’e kalan devlet, Sokollu’ya rağmen durgun yıllara girer. Adeta ortalık kan kokmakta, Hasekiler, oğullar, torunlar yanlış içinde yanlışlar yaparken gün batımı yaklaşır gibidir. Olgunluk mu daldan düşme tehlikesi mi iyi düşünülmelidir. 5. cilt SONUN BAŞLANGICI, 2.Osman’ın şehadeti sonrası perişan isyan ve kargaşalık yıllarını anlatır. Niçin 4. Murad’ın otoriterliği, yazara zalimlik gibi gelmektedir ? Lamartine’nin zaman zaman Türk’le sıkıntısı olduğu anlaşılan eserin bu cildinde Köprülüler’in toparlaması yine Türk’e yakıştırılamamış. Hele Girit’i alırken verdiğimiz ruhları şad olası on binlerce şehit unutulacak gibi değildir. Keşke Girit’in de Kıbrıs gibi yarısı bizde kalaydı.Yazık! 6.cilt SONA DOĞRU’da, kaçınılamaz akıbete doğru gidilmektedir. Lamartine, tarih felsefesi yapıyor.”Zaman, kişiler içindir; milletler ise sonsuza kadar yaşayacaklardır.” diyor. Çok acı yıllar üst üste yaşanıyor. Viyana felaketi, Prut acemiliği ve sonra Avrupa’nın hazırlıklı bir kinle ayağa kalktığı yıllar. Biz nerelerdeydik, eyvah eyvah… Sadeliği bırakıp cahilane gösterişlere kapıldığımız yıllara sürükleniyoruz…Yazarın romantik-egzotik üslubu bu sayfalarda okuyucuyu ne yazık ki duygulandırıyor.”Bade harabü’l- Basra”  Ve nihayet 7.cilt ile DÜŞERKEN, “Yok mudur kurtaracak bahtı kara mâderini ?” yıllarına sürükleniliyor. 7 cilt, 36 kitapçık ve derli toplu bölümler hâlinde tamamlanan 2000 sayfalık eser, tam dizi filmi yapılacak seviyededir. %15-20’lik isabetsiz, hatalı, tarihçiler ve ihtisas erbabına malum konulara rağmen yazar, bizim hayatımıza ve tarihimizin meselelerine  emek vermiş, kendi insanlarına tanıtmış. “Bizde de  onların tarihini %80 isabetle yazacaklar yetişti mi ?” diye sormadan edemiyorum.
  • AVRUPA’DAKİ TÜRKİYE / S.Charles ELİOT (2 cilt 440 s.  / çev. A.Sınar-Ş.S.TÜRET) Eser, 1890-1900 arasında tutulmuş notlardır ki kalem sahibi bu yıllarda İngiltere elçiliğinde sekreterdir, olup bitenleri yakından takip eden bir adamdır. “Türklerin tarihte olduğu gibi mühim roller oynayacağı”nın şuurunda bir kültür ve siyaset erbabıdır. Kurnazca ve kaypak bir İngiliz üslubuyla yazıyor. Sayfa kenarlarını ünlemler ve soru işaretleriyle doldurmuşum. Son derece gerilerek ve üzülerek okudum. İngiliz gâvuru, ırkının ve dininin gereğini dile getirmiş, bizim tarih felsefecilerimiz nerede? “Adamın alay ederken takındığı kibirli tavır, acaba İngiliz’de mündemiç aşağılık duygusundan mı geliyor ?” sorusunu yöneteceklere olumsuz cevap veremiyorum. Demek ki Balkanların kan denizine dönmesinin, yüz binlerce Müslüman Türk’ün katledilmesinin arkasında tarih boyunca hiç azalmayan Haçlı kini ile İngiliz kışkırtmaları da var. Şaşırılmaz, ders alınır. Vah dedelerimizin gafletlerine vah…
  • TÜRKİYE1850(Tanzimat-ulema-basın-maliye-ordu-millet)M.A.UBICINI/Çev.Cemal Karaağaçlı

2 ciltlik 490 sayfa tutan eser, 1850’den itibaren Fransa’ya gönderilip neşredilen “Türkiye Üzerine Mektuplar”dır. Elin oğlu bizim devlet, millet ve ekonomi hayatımızı araştırıyor, öğreniyor, yazıyor, rapor olarak gönderiyor. Ya biz onların nelerini ne kadar biliyoruz ve eserlerimize yansıtıyoruz yahut biz kendimize bu kadar dikkatle bakabildik, özeleştiri yapabildik mi ? Ciddi bir eser. Tercüme, tebrike değer ölçüde başarılıdır. Yazımızın ikinci bölümünde kalan 24 eseri de  ana hatlarıyla tanıtacağız.

Yazar
M. Mehmdi ERGÜZEL

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen