Prof.Dr. Ahmet B. ERCİLASUN
İktidar partilerinin ve onlara bağlı bazı kurumların kendilerini devlet yerine koymaları devlet kavramını da zedeler.
Birkaç defa yazdım. Fakat yerleşmiş kanaatleri değiştirmek zor oluyor. Bu sebeple günümüzden de örnekler vererek yeniden yazıyorum.
Devlet, bütün kurumları hatta bütün vatandaşları içine alan bir kavramdır. Yasama, yürütme, yargı ve onlara bağlı bütün kurumlar, onlarla ilgili bütün vatandaşlar. Bunların hepsi devletin birer parçasıdır. Bundan daha da öte devlet, geçmiş ve gelecek kavramlarını da içerir. Türk devleti geçmişten geleceğe doğru ilerleyen bir yapıdır. Zamanlar üstü olması dolayısıyla da bir tür kutsallık taşır.
Hiçbir kurum veya şahıs tek başına devlet değildir. Belli kurumların veya şahısların topluluğu da devlet değildir, bütün bunlar devletin parçalarıdır.
Epeyi yaygın olan yanlış anlayış bazı kurumları devlet sanmaktır. Basında sık sık yer alan “devlet aklı, devlet böyle istiyor, devlet politikası, derin devlet” gibi ifadeler hep bu yanlış anlayışın sonucudur.
Daha somut olsun diye bugünden örnek verelim. Bir parti başkanının konuşmalarından sonra başlayan İmralı görüşmeleri, bazı muhalefet çevreleri tarafından bile devlet politikası olarak düşünülebiliyor. Böyle kabul edildiği için de İmralı heyetinin siyasi partilerle görüşmelerinin içerikleri kamuoyuna açıklanmıyor.
Oysa bu politika, cumhur ittifakı partilerinin ortaya koyduğu bir politikadır. Onların emrindeki bazı kurumların mesela Millî İstihbarat Teşkilatı’nın, bu teşkilattaki bazı çevrelerin veya diğer bazı kurumların görüş ve raporları da bu yönde olabilir. Ancak bütün bunlar, yürütülen sürecin bir devlet politikası olduğu anlamına gelmez. Bu bakımdan İmralı heyetiyle görüşen muhalefet partilerinin, görüşülenleri, gizemli bir devlet politikası imiş gibi açıklamamaları anlamsızdır.
Demokrasilerde kamuoyundan gizlenen devlet politikası olmaz. Herhangi bir süreç veya politika, kamuoyundan gizleniyorsa bu, uygulanmak istenen politikanın kamuoyu tarafından kabul edilmeyeceğinden çekinilmesi anlamına gelir. Oysa devlet, kamuoyunun bütünüdür, klasikleşmiş ifadesiyle milletin teşkilatlanmış şeklidir.
“Derin devlet, devlet aklı, devlet böyle istiyor” gibi tabuların yıkılması gerekir. Devlet, kendi kendini yıkacak veya dönüştürecek politikaların aracı değildir. Devlet, birtakım parti, kurum veya şahısların tekelinde değildir. Filan kurumun, filan partinin başkanı veya yöneticisi senden benden daha akıllı, senden benden daha doğru karar verici değildir. Siyasi partiler bunun için vardır, sivil toplum kuruluşları bunun için vardır.
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının her biri devletin bir parçasıdır. Devletin üst organlarını oluşturacak olan milletvekillerini oylarıyla seçer. Yanlış yola saptıklarını görürse onları değiştirir. Demek ki devletin yürütülmesinde her vatandaşın rolü vardır. İktidar tarafından atanmış birtakım kurumların hiçbir üstünlüğü, hiçbir imtiyazı yoktur. Vazgeçilmezliği de yoktur. Onlar, vatandaşların seçtiği organların kendilerine verdiği görevleri yaparlar.
Bu yazımla herhangi bir kurumu küçümsüyor değilim. Özellikle istihbarat teşkilatlarımızın sahada operasyon yapan yiğit evlatlarına hiçbir sözüm yok. Anlatmak istediğim, hiçbir kurumun kendini devlet yerine koyamayacağıdır. Vatandaşlarımız da bunu böyle bilmeli ve mevcut iktidarların politikalarına devlet politikası muamelesi yapmamalıdır.
İktidar partilerinin ve onlara bağlı bazı kurumların kendilerini devlet yerine koymaları devlet kavramını da zedeler. İktidardakiler devlet kavramının arkasına sığınarak birtakım politikalar uygulamak yerine yiğit olup “Bunlar bizim politikalarımızdır.” deme cesaretini göstermelidirler.
—————————————-
Kaynak:
https://www.yenicaggazetesi.com.tr/yanlis-devlet-anlayisi-876981h.htm