Prof.Dr. Çağdaş Hakan ALADAĞ
1995 yılında 44 yaşındaki McArthur Wheeler kendisini güvenlik kameralarından görünmez kılacak bir yöntem buldu. Limon suyunun kâğıt üzerindeki mürekkebi görünmez kıldığı gerçeğini öğrenmişti. Kendisinin kimya konusunda çok bilgili olduğuna inanıyordu. Wheeler sahip olduğu bu özgüvenle, bu maddenin kendisini güvenlik kameralarına da görünmez kılacağını düşündü.
Wheeler yüzüne limon suyu sürdü. Böylece kameralara görünmez olacağına inanarak aynı günde iki bankayı soydu. Yanlış okumadınız!… Bu yöntemle iki bankayı birden soymayı başardı. Ve yine aynı gün içerisinde polis tarafından kısa sürede yakalandı. Yakalandığında o kadar şaşırmıştı ki, şaşkınlık içinde “Ama yüzüme limon suyu sürmüştüm!” demişti.
Bu olay, psikologlar David Dunning ve Justin Kruger tarafından incelenmiş ve sonucunda “Dunning-Kruger etkisi” adını verdikleri bir fenomeni tanımlamalarına ilham kaynağı olmuştur. Dunning-Kruger etkisi, bireylerin kendi yeteneklerini, bilgi düzeylerini veya yeterliliklerini gerçekte olduğundan daha yüksek değerlendirmeleri eğiliminde olduklarını açıklamaktadır. Bu durum, özellikle düşük yetkinliğe sahip kişilerin, kendi sınırlılıklarını anlamadıkları ve bu yüzden kendilerini aşırı derecede pozitif değerlendirdikleri durumlar için geçerlidir.
Aslında tam bir zırcahil olan Wheeler, cahil cesaretiyle iki bankayı birden soymayı başarmış ama en sonunda yakalanmıştır. McArthur Wheeler’ın hikâyesi, insanların kendi bilgisizliklerinin farkında olmadıklarında ne kadar hatalı kararlar verebileceklerini göstermesi açısından sıklıkla kullanılır. Bu olay, insanların kendileri hakkındaki yanılgıları ve gerçeklikten ne kadar kopuk olabileceklerini göstermesi açısından sıklıkla dile getirilir ve Dunning-Kruger etkisinin somut bir örneği olarak kabul edilir.
Bilgi çağı olarak adlandırdığımız günümüzde, herhangi bir konuda bilgiye ulaşmak oldukça kolaydır. Sadece bir iki tuşa basarak, anında kara delikler hakkında bilgi edinebiliyor, tarihteki bir olay hakkında detaylı bilgiye ulaşabiliyor ya da Einstein, Hawking gibi dehaların teoremlerini en ince noktalarına kadar görebiliyoruz. Buna karşın, dünyada hayati önem taşıyan birçok problemi çözemiyor ya da daha iyi bir dünya meydana getirmeyi başaramıyoruz. Çünkü bilgiye sahip olmak, bilge olmak anlamına gelmiyor.
Daha da kötüsü, bilgiye sahip olduğu için boş bir özgüvene sahip olanlar, cahil cesaretiyle konuşabiliyor, iş yapabiliyor ya da kritik kararları rahatça alabiliyorlar. McArthur Wheeler gibi büyük bir özgüvenle, en doğrusunu yaptığını zanneden insanların sayısı ne yazık ki her geçen gün artmaya, içi bomboş özgüvenler balon gibi şişmeye devam ediyor.
Günümüzde bilgi üzerimize adeta yağmur gibi yağıyor. Her konu hakkında neredeyse sınırsız bilgiye kolayca erişimimiz var. Ceplerimizde taşıdığımız zeki telefonlar, aklımıza estiği anda tüm dünyaya açılabilmemizi sağlıyor. Gün geçtikçe bilgiye ulaşma kolaylığımız daha da artıyor. Ama hemen yukarıda bahsettiğimiz gibi, çok bilgiye sahip olmaktan daha önemli bir şey var: bilgiyi kullanabilme yeteneği.
İnsan Beyni (Human Brain) Projesi, Avrupa Birliği tarafından finanse edilen ve insan beyninin karmaşık yapısını daha iyi anlamayı amaçlayan büyük bir araştırma girişimidir. Bu büyük proje, 2013’ten 2023’e kadar sürmüştür. Projede yer alan çok kıymetli bilim insanlarından biri de Prof. Dr. Türker Kılıç’tır. Uluslararası tanınırlığa sahip, çok saygın bir bilim insanı olan Kılıç, özellikle ‘bağlantısallık’ kavramından bahseder. İnsan Beyni Projesi’nde de, insanı özel kılan beynin, halen gizemlerle dolu bu müthiş organın, bağlantısallık kavramı orjininde nasıl çalıştığına ilişkin önemli bulgular elde edilmiştir.
Her beyne bilgi gelmektedir. Ancak kimi beyin bu bilgiyi işleyerek McArthur Wheeler gibi aksiyon alırken, kimi beyin Einstein gibi kuramlar üretir, Mozart gibi besteler üretir, Mimar Sinan gibi yapılar üretir, Jule Verne gibi eserler üretir. İnsan Beyni Projesi bulguları sayesinde ileride bunun nedenini matematiksel olarak da ortaya koyabilmeyi umuyor, Türker Kılıç ve onun gibi kıymetli bilim insanları.
Şu aşamada elde edilen bulgulara göre, bağlantısallık ne kadar kötüyse, yani beynin işlem birimleri olan sinir hücreleri arasındaki bağlantılar topolojik olarak ne kadar kötüyse McArthur Wheeler olma şansı o kadar yüksek. Bağlantısallık ne kadar iyiyse, yani beyin sinir hücreleri arasındaki bağlantılar ne kadar iyiyse Sokrates gibi düşünebilen bir beyin olma şansı o kadar fazla anlamına geliyor.
Aynı yapının sadece insan beyninde değil, evrende gördüğümüz birçok yapıda da geçerli olduğu düşünülüyor. Örnek vermek gerekirse, bir karınca sürüsünde bağlantılar ne kadar güçlü ise, sürü o kadar iyi bir biçimde besin kaynaklarını bulabiliyor. Ya da, bir kuş sürüsü içinde kuşlar arasındaki bağlantılar ne kadar iyiyse, o kuş sürüsü göç sırasında çok uzun mesafeleri çok daha kolay kat edebiliyor. Ya da, bir metalin atomları arasındaki bağlantılar ne kadar iyiyse dayanıklılığı ya da iletkenliği o derece iyi olabiliyor.
Tüm bunların yanında çok önemli bir nokta bulunuyor. Doğuştan McArthur Wheeler’ın bankaları soyduğu anki gibi bir beyinle doğulmuyor. Ya da, Jule Verne’nin 104 yıl sonra gerçekleşecek bir olayı yazabildiği “Ay’a Yolculuk” kitabını kaleme aldığı andaki beyinle dünyaya gelinmiyor. Elbette ki zekânın doğuşta farklı derecelerde olduğu biliniyor. Diğer taraftan, çok iyi bilindiği gibi deha diye tanımlanan insanların önemli buluşları yapmaları ya da çarpıcı eserler üretmeleri mutlaka belli bir olgunluk, yaşanmışlık gerektiriyor.
Beyin yaşanmışlıklardan etkilenerek daha da çok gelişebiliyor ya da daha da çok geriye gidebiliyor. Bu gelişmişlik düzeyi, işte bahsedilen beyin sinir hücrelerinin ne kadarının aktif olması ve birbirleri ile topolojik olarak ne kadar iyi bağlantılara sahip olmalarıyla belirleniyor. Sözü geçen nöronları aktif hale getiren, bu bağlantıları en iyi şekilde yapılandırabilen, kısacası beynimizi, zekâmızı geliştiren, bildiğimiz en etkin yöntem: okumak.
Çok iyi bildiğiniz gibi, bilim kurgu türünün atası olan Jule Verne “Ay’a Yolculuk” kitabında insanın aya gitmesini yazmıştır. Kitabın basıldığı yıl 1865 dir. O yıllarda, bırakın aya gidebilmeyi, insan henüz uçmayı hayal bile edememektedir. Zamanın en teknolojik ve heyecan uyandıran araçları gemilerdir. Henüz denizaltılar bile konuşulmamaktadır. Jule Verne’nin yazdığı kitap sayesinde insan ancak 1969 yılında Ay’a ayak basabilmiştir. Jule Ver’nin 104 yıl önce yazdıklarına bakan mühendisler Apollo 11’i inşa edebilmiştir.
Tam bu noktada şu soru zihinlerimizi meşgul eder: “Jule Verne yüz yıl sonrasını nasıl görebilmiştir?” Sevgili okurlar, cevap oldukça basittir. Jule Verne öldüğünde kütüphanesinde 50.000 den fazla kitap bulunduğu bilinmektedir. Bunların büyük çoğunluğunu okuduğunu da biliyoruz. Yani cevap: okumaktır.
Bilginin kütüphanelerden boşanırcasına üzerimize yağdığı günümüzde, duydukça, okudukça, dinledikçe çoğumuzun aklında beliren bir soru var: “Yapay zekâ işimi elimden alacak mı?” Bu sorunun cevabını aramak, yani öngörüde bulunabilmek için bizler de gelin hep birlikte Jule Verne gibi okumaya gayret edelim.
Derslerimde, seminerlerimde, davet edildiğim birbirinden kıymetli kamu olsun, özel olsun kurumlardaki çeşitli organizasyonlarda yaptığım konuşmalarımda bana, haklı olarak en çok sorulan soruların başında bu önemli soru gelmekte. Özellikle, yapay zekâ ile ilgili önceden yazdığım, konuşmalarımda ya da derslerimde söylediklerimin zamanla gerçekleşmesi nedeniyle, sağ olsunlar kıymetli öğrencilerimle, değerli meslektaşlarımla, sahadan çok saygın iş insanlarıyla gelecek üzerine oldukça verimli sohbetlerde bulunuyoruz. İnceliklerinden ötürü benden çok şey öğrendiklerini ifade ediyorlar ama sizlerin huzurunda da samimice söylemek istiyorum ki, asıl ben hepsinden çok şey öğrenme şansına sahip oluyorum. Birbirinden kıymetli tüm bu okuyan, açık zihinlere teşekkürü bir borç biliyorum.
Hepimize etkin bir paylaşım ortamı sunan Akademik Akıl platformunda üç yılı aşkın süredir yazı yazmaktayım. Mayıs 11, 2022 tarihli, “Geleceği Kodlamak” (1) başlıklı yazımda bilgisayar programcılığı yani yazılımcılık hakkında, dünü, bugünü ve geleceği anlatmaya çalışmıştım. O tarihlerde, tüm öğrenciler, yeni mezun olanlar ya da başka işlerle uğraşan ama mutsuz olan çalışanlar, bir şekilde yazılımcı olmak için büyük bir çaba sarf ediyorlardı. Görüyorum ki, şuanda bile hala çoğu insanda bu çaba var.
Bu yönelime şu açıdan hak veriyorum. Şuanda yazılım sektöründe ciddi paralar kazanabilen birçok insan çalışıyor. Üstüne üstlük, McArthur Wheeler gibi sahip olduğu bilginin çok derin olduğunun sananlar, orada burada cehaletle konuşup insanları bu yönde etkileyebiliyor. Bu bilgi sağanağında ne yazık ki bilgi kirliliğiyle yerler çamur olabiliyor. Örnek vermek gerekirse, bazı üniversite bölümleri halen bilgisayar kodlama anlatan (hem de spesifik programlar üzerinden) dersler açmaya çabalıyor. Elbette ki, algoritmik düşünceyle problem çözmeyi anlatan, programcılığın ve makine dilinin dayanaklarını açıklayan temel dersler olmalı. Ancak geçerliliği çok kısa olan, yeni yeni programlama dilleriyle kodlama dersleri açılması, sadece öğrencilerin çok kıymetli zamanlarını boşa harcamak olacaktır.
Ben çeyrek asrı aşkın zamandır, yurt içi yurt dışı, yaptığım okumalardan, ürettiğim çalışmalardan ve yayınlardan, sahada uzman saygın kişilerden edindiğim tecrübelerden özellikle çalışma hayatının başında olan kişilerin kariyerlerini salt yazılımcı olmaya bağlamamaları gerektiğini uzun yıllardır söylemekteyim. Mayıs 2022 tarihli “Geleceği Kodlamak” (1) yazımda da benzer şeyleri iki yıl öncesinden yazmıştım zaten.
Ben ısrarla bunu anlatmaya çabalarken, bilgi kirliliğinde çamura dönüşen bazı seslerde “Olur mu öyle şey?”, “Yapay zekâ bu dediklerini yapamaz”, “Yazılımcılık en önemli şey”, “Bilgisayar kodlama üzerine üniversite bölümünde yeni dersler açılmalı” ve buna benzer sözcükler dolanıyordu.
Peki, gerçek hayatta ne oldu? Mart 2024 de, dünyanın en büyük üçüncü şirketi unvanına sahip olan Nvidia CEO’su Jensen Huang şunları söyledi: “Kodlama öğrenmek için boşuna zaman harcamaya gerek yok.” Hatta haber kanalı NTV web sitesinden bu haberi bakın şu başlıkla duyurdu: “Nvidia CEO’su Jensen Huang’dan uyarı: Kodlama öğrenmeyin” (2) Bu önemli (ama geç kalmış) haber birçok haber platformunda da geniş yer buldu.
Beni, Jensen Huang’ı ya da bu alana yıllardır emek veren birçok insanı haklı çıkaran başka önemli gelişmeler, bu yazıyı kaleme aldığım hafta içerisinde bile bir bir duyurulmaya devam ediyor. Bu önemli gelişmelerden ilerleyen yazılımlarda da bahsedeceğim. Toplumuzun da artık McArthur Wheeler gibi cahil cesaretiyle değil de, okumanın ve emeğin ışığında konuşanlara kulak vereceğine gönülden inanıyorum. Aksi takdirde, şuan bu yazıyı okuyor olmazdınız. O zaman altını bir kez daha çizelim. Şuan itibariyle son gelişmeler ışığında, çok net bir biçimde söyleyebiliriz ki: kariyerinizi sakın sadece salt yazılımcı olmak üzerine planlamayınız. Bu noktada, “Geleceği Kodlamak” (1) başlıklı yazımı okumanızı yeniden öneririm.
Yapay zekâ düşünülenden, tahmin edilenden çok daha kısa bir zamanda şuan insanların yaptığı birçok işi yapar hale gelecek. Kurallarının çok belli olduğu işlerin yapay zekâ tarafından yapılmaya başlanmasının daha çabuk gerçekleşmesi bekleniyor. Buna örnek olarak, bazı hukuk alanları gösteriliyor. Çünkü hukuken birçok kural önceden yazılı ve belirli durumda. Günümüzde gelişmiş olan ChatGPT ve Gemini gibi büyük dil modelleri ile hukuki dilekçelerin yazılması, birçok hukuki işlemin sürdürülmesi çok hızlı ve doğru bir biçimde yapılabilir hale geldi.
Burada dikkat edilmesi gereken nokta şudur: büyük dil modelleri avukatların işini tamamen ellerinden alacak denilmemektedir. Hukuk sürecindeki birçok süreci yapay zekâ ile yapabilmek mümkün olacaktır. Böylece avukatlar birçok zaman alıcı işi daha kolay ve çok kısa sürede yapabileceklerdir.
Andrew Perlman, Harvard Hukuk Fakültesi için yazdığı makalede şunu söylüyor: “ChatGPT, internetin ortaya çıkışından bile daha önemli bir değişimin habercisi olabilir. Teknolojinin hukuk mesleği üzerindeki potansiyel etkileri düşünüldüğünde bu iyiye işarettir. Bir avukatın günlük işleri, özetler yazmak, emsalleri araştırmak ve belgeler hazırlamak gibi çok sayıda tekrarı içerir. Bu görevler zaman alıcı ve sıkıcı olabilir. Şüphesiz, bunlar işin önemli unsurlarıdır, ancak yaratıcılığa çok az yer bırakan veya stratejik ve kutunun dışında düşünme fırsatı bırakan unsurlardır.”
ChatGPT, avukatların rutin ve tekrarlayan işlerini otomatikleştirebilir, böylece onlar zamanlarını daha yaratıcı ve stratejik görevlere ayırabilirler. Perlman’ın incelemesine göre, ChatGPT hukuki araştırmalar, belge hazırlama, genel yasal bilgilendirme ve politikaya dayalı analizler yapma potansiyeline sahiptir.
Hukuk örneğinde de görüldüğü gibi, birçok meslekte rutin ve tekrarlayan işler söz konusudur. Ve böylesi işlerin yapay zekâyla yapılması sonucu, o meslek uzmanı kişi işlerini çok daha kısa zamanda, çok daha verimli gerçekleştirebilir.
Yapay Zekâ ile ‘zekâyı’ şuan elde edebiliyoruz ancak ‘entelektüel zekâya’ halen derin bir ihtiyaç var. Ve bu zekâya ulaşmanın yolu başta okuma eylemi olmak üzere, felsefe, sanat, doğa ve benzeri yaşamsal konulardan geçmektedir. Kendimizi bu yaşamsal alanlarda geliştirip, yapay zekâyı da işlemlerimizi kolaylaştıran bir araç olarak doğru biçimde işimize dahil ettiğimizde oldukça olumlu sonuçlar almamız mümkün.
Tüm bu olumlu gelişmelerin yanında, elbette ki insanlar tarafından yapılan bazı işlerin zamanla tamamen yapay zekâ tarafından yapılabildiğine de tanıklık edeceğiz. Bazı meslekler kaybolurken, değişen bu yenidünya ile yeni meslekler de ortaya çıkacak. Günün ihtiyaçlarına göre gelişecek bu yeni mesleklerin, kaybolan mesleklerde işini kaybeden insanların ne kadarına iş imkânı yaratılabileceği ise ne yazık ki şuan tam olarak öngörülemiyor.
Şimdi önemli organizasyonların, yapay zekânın meslekleri ne ölçüde insanların elinden alabileceğine dair yaptığı en güncel öngörüleri birlikte inceleyelim. Öncelikle finans dünyasının önde gelen kuruluşlarının yorumlarına göz atalım.
2024 Ocak ayında gerçekleşen Dünya Ekonomik Forumu’nda, yapay zekânın ekonomi ve iş marketine olan etkileri de konuşuldu. CNN haberine göre, IMF yapay zekânın dünyadaki mesleklerin %40 ını ortadan kaldırabileceğini öngörüyor. Bu oranın gelişmiş ülkelerde %60 seviyesine çıkabileceği ve gelir eşitsizliğini daha da artırabileceği söyleniyor. Gelişmiş ülkelerde bu oranın daha fazla olmasının nedeni ise daha fazla beyaz yaka çalışanının olması ve beyaz yaka işlerin yapay zekâ gelişiminden daha fazla etkilenmesi olarak belirtiliyor (3).
İsviçre merkezli, dünyanın en büyük özel bankası UBS’in geçtiğimiz 2024 Şubat ayında yayınladığı raporda şu ifadeler yer alıyor: Hali hazırda kodlamanın büyük bir bölümü atıl varlık gibi gözüküyor ve diğer STEM yetenekleri bunu izleyebilir. STEM kısaltması Bilim (Science), Teknoloji (Technology), Mühendislik (Engineering) ve Matematik (Mathematic) alanları anlamına geliyor. Özetle, mühendislik ve teknoloji gibi alanlardaki yeteneklerin beklenenden de hızlı şekilde değerini kaybedeceği vurgulanıyor (4).
Şimdi teknoloji dünyasının önde gelenlerinin bu konudaki görüşlerini inceleyelim. Dünyanın en büyük üçüncü şirketi olan Nvidia CEO’su Jensen Huang’ın görüşlerine yukarıda yer vermiştik. Özetle Huang artık yazılımcılara ihtiyaç kalmayacağını söylüyor (2). Yazılımcılık yani programlama tek başına bir anlam ifade etmiyor. Programlamaya anlam katan şey programlamanın arkasında yatan problem çözme ve algoritmik düşünebilme becerisi. Bu beceriyi gösterebilen insanlar yapay zekâyı kullanarak programlama yapmadan işlerini sürdürebilecekler. Ama sadece programlama bilen bir kişinin yakın gelecekte hiçbir önemi kalmayacak.
2024 yılının başından itibaren, teknoloji dünyasında basına yansıyan işten çıkarmalar yaklaşık elli bin kişiyi buldu. Teknoloji şirketlerinin işten çıkarmalarıyla ilgili habere Bloomberg internet sitesinden ulaşabilirsiniz (5). Silikon vadisindeki haberleri derleyen ve yayınlayan The Information 2023 Aralık ayında şunları yazmıştı: Google’ın yapay zekayı iş süreçlerine dahil etmek için yeni bir stratejisi var. Ve bu strateji sonucunda otuz bin çalışanı etkileyecek bir işten çıkarmayı değerlendiriyor (6).
Çok büyük bir hızda gerçekleşen değişimler içindeyiz. Bir yeniliğe daha tam adapte olamadan başka bir yenilikle karşı karşıya kalabiliyoruz. Bu bilinmezliğin ürkütücü gelmesi çok normal. Ancak, insanın en önemli özelliklerinden birisi adapte olabilme özelliğidir. Bu özelliğimizi daha da güçlendirmemiz gerekiyor. Yeniliklere adapte olabilmek için öncelikle zihnimizi uyanık tutmalıyız. Bu amaçla okumaya önem vermemiz gerekiyor. Bu okuma sadece yapay zekâ ya da teknoloji alanında olmamalı. Dünya klasikleri, polisiye ya da sanat gibi çeşitli türlerde de mutlaka okumalar yapmalıyız. Ancak böylelikle zihnimizi uyanık ve güçlü tutabilir, adaptasyonunu kolaylaştırabiliriz.
Neyi, kimi okuyacağımız, dinleyeceğimiz ya da izleyeceğimiz de en hayati kararlarımızın başında geliyor. Lütfen unutmayınız! McArthur Wheeler gibi zırcahilller, cehaletten aldıkları cesaretle, özgüvenli biçimde konuştukları için sanki uzmanmışçasına yanıltıcı olabilirler. Ki kendisi iki banka soymayı da becerebilmiştir bu cahil cesaretiyle. Ama cahil cesaretinin sonu kaçınılmaz bir mağlubiyettir. Eğer böyle kişilere kulak verirsek, bilginin yanlış yorumunun bize yaptıracağı hatalarla büyük zaman kaybederiz ve böylesi bir hız çağına yetişmemiz çok zor olur.
Yapay zekâdan korkmadan, onu işlerimizi kolaylaştıran etkin bir araç olarak görüp, kendimizi geliştirmeye hep devam ederek, işimizi daha da iyi yapabilmek gayesiyle emek vermeye devam edeceğiz. Gelecekteki yazılarımda da, bilginin ışığında öğrenebildiklerimi, görebildiklerimi, fark edebildiklerimi sizlerle elimden geldiğince paylaşmaya devam edeceğim.
Kaynaklar
(1) Çağdaş Hakan Aladağ (2022) “Geleceği Kodlamak”, Akademik Akıl, https://www.akademikakil.com/gelecegi-kodlamak/cagdashakanaladag/
(2) NTV haber (2024) “Nvidia CEO’su Jensen Huang’dan uyarı: Kodlama öğrenmeyin”, https://www.ntv.com.tr/teknoloji/nvidia-ceosu-jensen-huangdan-uyari-kodlama-ogrenmeyin,1mdeK0RbYE67DFv_i6zQZA
(3) CNN haber (2024) https://edition.cnn.com/2024/01/15/tech/imf-global-employment-risk-ai-intl-hnk/index.html
(4) UBS raporu (2024) https://www.ubs.com/global/en/wealth-management/insights/chief-investment-office/market-insights/paul-donovan/2024/stranded-assets.html
(5) Bloomberg haber (2024) https://www.bloomberg.com/news/newsletters/2024-02-07/tech-layoffs-aren-t-taboo-as-silicon-valley-keeps-cutting-jobs
(6) CNBC haber (2023) https://www.cnbctv18.com/education/google-likely-to-layoff-30000-employees-post-new-ai-innovation-18662731.htm
————————————-
Kaynak:
https://www.akademikakil.com/yapay-zeka-isimizi-elimizden-alacak-mi/cagdashakanaladag/