Yaş erdi altmış üçe, gözü yaşlı âhım var
Defter-i âmâlimde[2] sayısız günâhım var.
Aşk ile “Hû!..” demeden beyhûde geçti zaman,
Tûl-i emel[3] peşinde nefs ile semâhım var.
Hasenâtı[4] sâhipsiz bıraktık yıllar yılı,
Seyyiât[5] vâdisinde ne çok karargâhım var.
Mâsivâya[6] meyleden gönül vîrân olmaz mı?
Ne sadrımda inşirah[7], ne de bir salâhım[8] var.
“Keşke”leri tâc eden ömrümde meserret[9] yok,
Elvan elvan[10] nedâmet[11], ak saçlı eyvâhım var.
“Haddi aştık”[12] ancak biz “ibnü’l-vakt”[13] olamadık,
Azıksız yıllarıma nazmettiğim[14] vâhım var.
Ter döktük dünya için, unuttuk mâverâyı[15];
Secdeleri sel eden acep kaç sabâhım var?
Amelim yüz ağartmaz, güvencim îmânıma;
Allah düşmanlarına çekilmiş silâhım var.
Kûs-i rıhlet[16] çalmadan sa’y-ü gayret[17] eylerim,
Hakk’a lâyık kulluğa azmim, Bismillâhım var.
Geç kalmış olsak bile bîcan[18] değil ümidim,
Rızâ-yı Bârî[19] için Muhabbetullâhım[20] var.
Her dem vird-i zebânım[21] “Lâ ilâhe illâllâh…”;
“Er-Rahmân”[22] olan Rabbe Elhamdülillâhım[23] var.
“Altmış üç yaş toyu”nda[24] bütün hatâlarıma,
“Tevbe-i nasûh”[25]* ile Estağfirullâhım[26] var.
Hesapta medetkârım, mağfirette murâdım,
“El-Afüvv”[27] ü “el-Gaffâr”[28] olan bir İlâhım var.
Biiznillah[29] Mahşer’de bizi şâd eyleyecek;
“Livâü’l-hamd”[30] makâmı, “Gül” kokan penâhım[31] var.
Hem “Şefî’ül-müznibîn”[32]*, “Rahmete’l-lil âlemîn”[33]*
İki Cîhan Güneşi Rahmet Pâdişâhım var.
Bize “Lâ taknetû min rahmetillâhi”[34]* diyen
“Her va’di gerçek olan”[35] “er-Rahîm”[36] Allâh’ım var.
19. 09. 2019
Dr. Mehmet GÜNEŞ
[1] Altmış üç yaşını ikmâl ettiğimi, ancak bu yaş için bir şiir yazmadığımı hatırlatan ve bu şiirin kaleme alınmasına vesîle olan çok kıymetli gönül dostum Ecz. Mehmet Ali Çakır Bey’e teşekkürlerimi ve bâkî muhabbetlerimi arz ederim.
[2] İnsanların amellerinin iyilik veya kötülüklerinin meleklerce kayıt altına alındığı mânevî defter
[3] Nefsin bitmez tükenmez hırs ve arzuları, âhireti unutup hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya aşırı şekilde bağlanma
[4] İyi, güzel, yararlı işler
[5] Din bakımından yapılan kötülükler, günahlar
[6] Allah(c.c.)’tan başka her şey
[7] Göğsümde ferahlık
[8] Düzelme, iyileşme
[9] Sevinç, neşe
[10] Türlü renklerde olan, çeşit çeşit
[11] Pişmanlık
[12] 63 yaşını geçen ecdâdımıza yaşı sorulduğunda, onlar Efendimiz Aleyhisselâtü Vesselâm’a olan saygı ve hürmetleri dolayısıyla, yaşının O’nun yaşından daha büyük olduğunu söylemekten hayâ ettikleri için; “Haddi aştık, ancak emr-i Hakk vâkî olmadı.” derlerdi.
[13] “Zamanın oğlu” olup, içinde bulunduğu ânı sâlih amellerle geçirmek, yaşadığı zamanda hayırlı işlerle meşgûl olmak
[14] Nazım olarak düzenlemek, şiir yazmak
[15] Görülen evrenin ötesi, âhiret, öbür dünya, bâki olan âlem
[16] Göç davulu
[17] Gayretli çalışma
[18] Cansız, hareket etmeyen (Farsça)
[19] Allah(c.c.)’ın rızâsını kazanmak
[20] Allah Teâlâ’nın kemâl ve cemâlini idrak ve takdir oranında kalpte oluşan ilâhî bir nur
[21] Sürekli tekrarlanan, dilde tesbih olan zikir
[22] Er-Rahmân: Dünyada bütün mahlûkata merhamet eden, şefkat gösteren, ihsanda bulunan
[23] Allah(c.c.)’a hamd etmek, şükretmek
[24] 63 yaş; Sevgili Peygamberimiz(s.a.v.)’in “Er-Refîku’l-âlâ”ya vuslat yaşı olması dolayısıyla, ilk defa Türk mutasavvıf Hoca Ahmet Yesevî (k.s.) tarafından Efendimiz’e olan hürmet, muhabbet ve bağlılığının bir göstergesi olarak bu yaşa özel bir anlam yüklenmiştir. Ahmet Yesevî, altmış üç yaşını ikmâl edince; “Bu yaştan sonra Allah Resûlü (s.a.v.) toprağın altına girmişse, benim toprağın üstünde durmam O’na karşı saygısızlık olur” demiş ve tekkesinin yanına kuyu şeklinde bir çilehane yaptırmış ve yerin altındaki bu mekânda uzlete çekilerek vefatına kadar ibâdet etmiştir. Ahmet Yesevi’nin bu davranışı Türkistan’da çok etkili olmuş ve Türk Dünyası’nda “Altmış üç yaş toyu” denilen bir merâsime dönüşmüştür. Bu yemekli toplantı; Peygamber Efendimiz(s.a.v.)’in sîretinin, sûretinin ve sünnetinin anlatıldığı, yolun sonuna yaklaşan kişinin; “Ölmeden önce ölünüz” hadisi mucibince 63 yıllık hayatının muhasebesini yaptığı, eşinden dostundan helâllik dilediği, Cennet azığını arttırmak gâyesiyle gayret kuşağını yeni baştan kuşandığı bir tören hâlini almıştır.
[25] Tahrîm, 66/8; * Hâlisâne bir tövbe ile günah işlemekten vazgeçmek ve bir daha işlememeye söz vermek.
[26] Allah(c.c.)’tan hata, günah ve kusurlarımın affını dilerim anlamındaki bağışlanma niyâzı ve duâsı
[27] El-Afüvv: Affı çok olan, günahları affetmeyi seven
[28] El-Gaffâr: Günahları örten ve çok mağfiret eden
[29] Allah(c.c.)’ın izniyle
[30] Mahşer günü herkesin korku ve dehşet içinde bulunacağı o büyük hesap öncesi Hz. Muhammed(s.a.v.)’in eline dalgalanan, O’nun mânevî himâyesini ve şefâatini simgeleyen sancak (Şükür Sancağı)
[31] Sığınacak yer
[32] *Günahkârların şefâatçisi Hazret-i Muhammed Mustafâ (s.a.v.)
[33] Enbiyâ, 21/107; * Âlemlere rahmet olan Hazret-i Muhammed Mustafâ (s.a.v.)
[34] Zümer, 39/53; * “..Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin..”
[35] Mü’min, 40/77
[36] Er-Rahîm: Âhirette, mü’minlere; sonsuz ikrâm, lütuf ve ihsanda bulunan