Aziz Dostlar,
Yaşlılık….
Yalnızlık….
Çaresizlik….
Ve…. Yaşamaya çalışmak umarsızca….
Evet, yaşamaya çalışmak…
Birkaç zaman evveldi… Corona’dan önce…
Semt pazarlarından birinde meyveler aldım. Alışverişe ayırdığım para bitmek üzere idi.
Pazardan tam çıkacaktım ki tezgâhın birinde çok güzel erikler gördüm, hani o bir tarafı kırmızı, bir tarafı da sarı olanlardan.
Cebimde kalan para ile bir kilo erik parası aynı idi.
Tezgâha yanaştım. Bir kilo alacağımı söyleyecektim ki bir ihtiyar adam dikkatimi çekti. Biraz ileride durmuş, o güzel eriklere bakıyordu.
Aklıma rahmetli dedem ve çok yaşlı babam geldi. Her ikisi de bu erikleri çok severdi.
Durdum, çok yaşlı amcayı seyretmeye başladım elimde olmadan. Çok eski ama temiz kıyafetliydi. Yaz günü başında kışlık şapka vardı. Ayakkabıları iyice yıpranmıştı, yüzü gibi, bükük beli gibi, iyice zayıf bedeni gibi…
Titreyen elini cebine soktu yavaşça. Sonra avucundaki iki bozuk paraya baktı. Yüzü bulutlandı. Avucunu sıktı sımsıkı… Boynunu büktü. Gitmek için birkaç adım attı.
Ama durdu… Döndü, eriklere baktı. Avucun açtı, paraya baktı… Sonra…
Sonra bir daha eriklere baktı. Düşündü on- on beş saniye, kararsız kaldı.
Sonra… Sonra umarsızca yanaştı tezgâha.
Avucunu açıp bozuk iki parayı uzattı tezgâhtaki genç adama ve dedi ki:
“-Bana bu kadarcık erik…”
Devamını getiremedi, sustu.
Alelacele son paramı uzattım o genç adama. Gözümle o çok yaşlı adamı işaret ettim.
Genç adam beni şaşırttı. “Bir kilo da benden” işaretini yaptı.
“-Dede, dedi. Bugün dedelerin parası geçmiyor. Koy o paranı cebine. İki kilo erik hediye.”
Hemen tarttı eriği ve o çok yaşlı amcanın sırtını okşadı:
“-Afiyet olsun dedem. Afiyet olsun. ”
İhtiyar adam önce büyük bir şaşkınlık yaşadı. Sonra derin bir hüzünle genç adama baktı. Gözlerinde ıslaklık vardı. Dilinde de belli ki üç beş kelime.
Ama diyemedi… Sessizce uzandı kendine uzatılan torbaya. Yüzünü sakladı boynunu eğip. Küçük ve titrek adımlarla uzaklaştı….
Sonra mı?
Ah… Aziz Dostlar,
O ihtiyarın gözleri…
Yaşadığı ilgisizlikleri, sevgisizlikleri, saygısızlıkları kim bilebilir ki…
Yalnızlığın başka hangi tarifi olabilir ki?
Ve…..
Bir yanda evlerde, lokantalarda, yemek yenen her yerde dökülen yemekler…
Alayişle yapılan tüketimler…
Çılgın gösterişler…
Öte yanda….
Yazık….
Aziz Dostlar,
Şu sıkıntılı Corona günlerinde o çok yaşlı amca ve onun gibi daha pek çok insanımız acaba nasıllar?
Ne dersiniz?