Yaylalar Yaylalar

Yaylalar dağların göğe açılan elleridir.
Bizim yayla türkülerimiz vardır.
“Yaylanın soğuk suyu da deldi bağrımı deldi” deriz Karadeniz kıyılarından.
“Ay akşamdan ışıktır, Yaylalar yaylalar” diye sesleniriz asker ocağında talim yaparken.
“Yaylalar içinde Erzurum yayla, Şehirler içinde Konya’dır Konya” türküsü çalınır Şanlıurfa’dan.
Feyzi Halıcı Ağabey’in bir şiiri vardı, Yaylaya Bir Gelin Geldi diye.
“Zümrüt tepeler ardından,
Yaylaya bir gelin geldi.
Değme aşıklar yurdundan,
Yaylaya bir gelin geldi.
Sözde kalmadı kaviller,
Çalındı güm güm davullar,
Açarken eflatun güller,
Yaylaya bir gelin geldi.
Kına yakıldı ellere,
Poşu bağlandı bellere,
Yayla döküldü yollara,
Yaylaya bir gelin geldi.
İnce yaşmaklar pullandı,
Tatlı gamzeler güllendi,
Yayla sevinçle dillendi,
Yaylaya bir gelin geldi.
Kaynadı çifte kazanlar,
Okundu çifte ezanlar,
Oyun oynadı kızanlar,
Yaylaya bir gelin geldi.
Kurşunlar uçtu havaya,
Neşe saçıldı yuvaya,
Yeni gün doğdu güveye,
Yaylaya bir gelin geldi.
Nâmını söyler genç, koca,
Bir dernek oldu koskoca,
Eğlendik kırk gün kırk gece,
Yaylaya bir gelin geldi.”
“Hani yaylam hani senin ezelin” deriz bazen iç geçirerek.
“Ağ gelin de indi mola yayladan, Kaşın değil gözün beni söyleten” diye konuşuruz.
“Şu karşı yaylada göç kater kater olur” bazen.
Yaylanın çimeninde yayılır kuzular.
Bazen beğenmeyiz;
“Ben bu yaylalara yayla mı derim,
Başı bölük bölük kar olmayınca” diye sitem ederiz.
Bir de fıkra var ya
..
“Yaylaya bir gelin geldi” demiş ya Feyzi Halıcı Ağabey.
Yaylaya bir gelin gelmiş. Sular şırıl şırıl akıyor, gökyüzü masmavi. Göz alabildiğine yeşillik her yer. Kuşlar cıvıldıyor. Tertemiz hava. Çok beğenmiş ve “Burası ne kadar güzel, insan beş ayda doğum yapar” demiş. Kaynana bunu duyunca “ilk çocuğunu dokuz ayda doğur da ötekilerini ne kadar zamanda yaparsan yap.”
Feyzi Halıcı Ağabey halk şiiri tarzında yazdıkları şiirlerde Aşık Fezai mahlasını kullanırdı. Bizim Lütfü Kılıç da bu şiire cevap vermiş;
“Yaylanın Gelini Öldü
Sayın Feyzi Halıcı’ya hürmetlerimle.
Duydun mu Fezaî Baba?
Yaylanın gelini öldü.
Hasret koydular nikaba,
Yaylanın gelini öldü.
Kengerler döndü ağaca,
Lüzum yok duvağa, taca,
Nikâha gelmesin hoca,
Yaylanın gelini öldü.
Eridi yaylanın karı,
Çekildi dağa yukarı,
Yuvasının hizmetkârı,
Yaylanın gelini öldü.
Sevgiye can, cana canan,
Aşkın ocağında yanan,
Seher vaktinde uyanan,
Yaylanın gelini öldü.
Kırk gün, kırk gecelik şölen,
Oldu masal, oldu yalan,
Akılları baştan alan,
Yaylanın gelini öldü.
Yitirdik barı, halayı,
Kurulmaz düğün alayı,
Zuhur edince balayı,
Yaylanın gelini öldü.
Kayıp oldu geleneğim,
Tanınmaz oldu meleğim,
Dövsün bağrını güveğim,
Yaylanın gelini öldü.
Kayın ata, kayın ana,
Sırtını kime dayana?
Ağlasınlar yana yana,
Yaylanın gelini öldü.
Lütfü’yüm, kötü günümüz,
Virane oldu dünümüz,
Tütmez oldu tütünümüz,
Yaylanın gelini öldü.”
Aşık Talibi Coşkun da diyor ya;
“Nasip olsa yine gitsem yaylaya,
Doya doya baksam suna boyluya.
Senin için yalvarayım Mevlâ’ya,
Belki seni bana yazar Yaradan.
Yüce dağ başında pınar gözüsün,
Sürüden seçilmiş körpe kuzusun,
Güzeller güzeli yayla kızısın,
Belki seni bana yazar Yaradan.
Elâ göz üstüne eğmedir kaşı,
Başına bağlamış telli bir poşu,
Talibi Coşkun der bulunmaz eşi,
Belki seni bana yazar Yaradan.”
Bir sahaftan Feyzi Halıcı Ağabey’in 1961 yılında, birisine imzaladığı kitabı bulmuştum.
Ölen yayla mıydı, şiir miydi, vefa mıydı bilemedim.
Biz yine de yaylalara çıkalım efendim. Kendimizi dinleriz hiç olmazsa.
Yazar
Mehmet Ali KALKAN

Eskişehir'de doğdu. Eskişehir Gazi İlkokulunu, Tunalı Ortaokulunu, Motor Sanat Enstitüsünü ve Çukurova Üniversitesi Mühendislik Bilimleri Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümünü bitirdi (1980). Bir müddet Eskişehir Belediyesinde ... devamı

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2025

medyagen