Ali Alper ÇETİN
Kurtuluş Savaşımızın en sıkıntılı günlerinde sırtında bir asker kaputu (parkası) cepheden cepheye koşan, Sakarya ve Dumlupınar Meydan Savaşları’nda erlerimizle omuz omuza, onlara güç ve heyecan veren uyanık bir Türk kadını… O günlerde herkesin “Halide Onbaşı” diye adını saygıyla andığı bu kadın, tanınmış romancımız ve hikâyecimiz Halide Edip Adıvar.
İzmir’in düşman tarafından işgalinden birkaç gün sonra, İstanbul’un Sultanahmet Meydanı’nda düzenlenen bir mitingde kürsüye çıkmış, çarşafını sıyırarak arslanlar gibi kükremişti o gün. İyi bir hatip olan Halide Edip, Milli Mücadele döneminde yaptığı açık hava mitingleriyle önemli bir rol oynamıştır. O konuştukça meydanı dolduran on binlerce insan selini coşturuyor, Milli Mücadele ruhu, dalga dalga şahlanıyordu. O günün hatıralarını Türk’ün Ateşle İmtihanı adlı eserinde Halide Edip şöyle anlatır:
“ .…Meydanın başına gelip de kalabalığı görünce, bana bir sükûnet geldi. Sultanahmet Camii’nin minareleri mavi boşluğa yükselen, ilâhî sanatkârların elinden çıkmış beyaz ney’ler gibiydi. Minarelerinden siyah bayraklar havada dalgalanıyordu. Kürsünün önüne geldiğim zaman hayatımın en önemli dakikalarından birini yaşadığımı hissettim. Vücudumun her zerresi elektriklenmiş gibiydi. Bu hâl, herhangi bir zamanda beni derhal öldürecek kudretteydi. Fakat o ân benim için unutulmaz bir tecrübedir. Çünkü hiç sesi çıkmayan bu iki yüz bin kişinin ıstırabını bana aşılamıştı. İnanıyorum ki, Sultanahmet’teki Halide, her günkü Halide değildir. O günkü Halide’nin kalbi, bütün Türk kalplerinden gelen bir hisle atıyor ve Halide’ye gelecek yılların faciasını duyuruyordu…”
O günden sonra Halide Edip’in adı daha çok duyulmaya başlandı İstanbul’da…
Halide Edip Sultanahmet mitinginde.
Bu vatansever, heyecanlı, güzel konuşan, güzel yazan aydın kadın, bir gün eşi Adnan Adıvar’la gizlice Anadolu’ya geçivermiş, Mustafa Kemal’in safında, onunla birlik yerini almıştı. Halide Edip artık sabırlı, bağrı taşlı Türk analarının temsilcisi, Vatanı uğruna çarpışan, çarpışmak için Mustafa Kemal’in ordusuna gönüllü giren ana kuzusu yiğit erlerin ablasıydı. Onların arasına giriyor, dertlerini dinliyor, mektuplarını yazıyor, cephane taşıyan Türk kadınlarının yanında, yardımına koşuyordu. Bu yüzden Halide Onbaşı demişlerdi ona…
Halide Onbaşı ayağı postallı, omuzu tüfekli… Halide Onbaşı, İstanbul Üniversitesi’nin ilk kadın profesörü…Evet Halide Edip, onbaşı olmadan önce 1918-1919 yıllarında İstanbul Darülfünun’unda Batı Edebiyatı profesörüydü.
1884 yılında İstanbul’da doğmuş, 1901 yılında Üsküdar Amerikan Kız Kolejini bitirmişti. Daha sonra özel dersler almış, Mısır ve İngiltere’de bulunmuş, kendi kendini yetiştirmişti. 1908 senesinde Tevfik Fikret’in çıkardığı Tanin‘de yazılarını yayınlanmaya başladı. 1909’dan sonra öğretmenlik ve 1. Dünya Savaşı başladığında Kız Mektepleri Umumi Müfettişliği görevi yaptı. Kadınların toplumsal yaşama katılması ve eğitilmesi için çalışan Teâli-i Nisvan Cemiyeti’ni kurdu. 1912’de kurulan Türk Ocağı’na katıldı.
Suriye ve Lübnan Osmanlı toprakları içindeydi. Halide Edip, Birinci Dünya Savaşı yıllarında sosyal çalışmalarıyla tanınmış, Beyrut ve Şam’da ilk modern Türk okullarını açmıştı. Daha sonra İstanbul Üniversitesine geçti. Derken, Kurtuluş Savaşı’nın eşiğinde, kendisini Anadolu’da buldu. Atatürk’ün emriyle, 1920 yılında Ankara’da Anadolu Ajansını kurarak Millî Hükümetin dış dünyayla ilk bağlantısını sağladı. Millî Mücadele’yi sonuna kadar izledi. Cumhuriyetten sonra, eşiyle birlikte İngiltere’ye gitti. Bu kez Cambridge ve Oxford gibi tanınmış üniversitelerde yine Türklüğü dile getiriyor ve Türk’ü anlatıyordu. Paris Sorbon Üniversitesi’nde; Amerikan Columbia ve Hindistan üniversitelerinde konuk profesör olarak konferanslar veriyor, bu konferanslar büyük ilgi topluyordu. 4 yıl İngiltere 10 yıl Fransa olmak üzere, 14 yıl boyunca yurt dışında yaşadı. 1939 yılında yurda dönerek İstanbul Edebiyat Fakültesinde dersler verdi. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi İngiliz Filolojisi Kürsüsü Başkanı oldu. Ölümüne kadar kürsü başkanlığı görevini sürdürdü. 1950-1954 yılları arasında milletvekili olarak parlamentoya girdi. Bir süre tekrar profesör olarak çalıştıktan sonra, köşesine çekilerek yazı hayatını sürdürdü. 9 Ocak 1964’te radyo ve gazeteler onun ölümünü büyük bir üzüntüyle Türkiye’ye ve dünyaya duyuruyorlardı.
Halide Edip Adıvar, İstanbul Merkezefendi Mezarlığı’na defnedilmiştir.
Halide Edip’in seksen yıllık ömrünün altmış yılı roman, hikâye, tiyatro, hatıra türlerinde bunlardan başka bilim ve fikir konularında eserler vermekle geçmiştir.
1910’da yayınlanan ilk romanı “Seviye Talip” ile 1911’de yayınlanan ilk öykü kitabı “Harap Mabetler” edebiyat çevrelerinde ilgiyle karşılandı. 1897 senesinde İngilizce öğrenirken çevirdiği Jacob Abbott’un “Ana” adlı eseri yayınlandı. Bu başarısı sebebiyle Sultan II. Abdulhamit tarafından 1899 senesinde Şefkat Nişanı ile ödüllendirildi. Seviye Talip, Handan ve Kalp Ağrısı gibi daha çok bireysel konuları ve kadın psikolojisini incelediği eserlerdir. Bu dönem eserlerinde özellikle psikolojik tahliller ön plandadır.
Romanlarının kadınları Batılı bir anlayışla idealize edilmiş, güçlü ve kültürlü kadınlardı. Kahramanlarının kişiliklerine, ruh yapılarına ve davranışlarına önem vererek bu özelliğiyle Türk romanında yeni bir adım attı. Sonra Türkçülük akımını benimsemiş Millî Edebiyatın tanınmış ilk kadın romancısı olmuştur.
Millî Mücadele yılları ve Kurtuluş Savaşı döneminde ulusçu, milli duyguları öne çıkaran roman ve öyküler kaleme aldı. “Yeni Turan”, “Ateşten Gömlek” ve “Vurun Kahpeye” bu dönemin eserleridir. Yeni Turan isimli eseri, ülkemiz sorunlarına eğilmiş, Türkçülük düşüncesini işlemiştir.
Yirmiyi aşkın romanları arasında önce İngilizce yazılan, 1935 yılında da Türkçe baskısı yapılan Sinekli Bakkal çok tanınmış ve okunmuştur. 1942 yılında açılan bir yarışmada birincilik kazanan bu eser gerçekten Cumhuriyet dönemi Türk roman türünün en ileri bir örneği ve şaheseri sayılır. “Ateşten Gömlek”, “Kalp Ağrısı”, “Vurun Kahpeye”, “Tatarcık”, “Akile Hanım Sokağı” adlı romanları da çok okunan ve tanınan eserleri arasındadır. Tiyatro eserleri arasında “Maske ve Ruh”, hatıraları arasında da, Kurtuluş Savaşı yıllarını anlatan “Türk’ün Ateşle İmtihanı” kitaplarını sayabiliriz. Bu eser Halide Edip Adıvar’ın Birinci Dünya Savaşı sonrasından Cumhuriyetin ilan edilinceye kadar yaşadığı anılarını içeren kitaptır.
Halide Edip Adıvar’ın Eserleri sıralarsak;
Roman:
- Heyula (1908),
- Raik’in Annesi (1909)
- Seviye Talip (1910)
- Handan (1912)
- Yeni Turan (1912)
- Son Eseri (1913)
- Mev’ud Hüküm (1918)
- Ateşten Gömlek (1923)
- Vurun Kahpeye (1923)
- Kalp Ağrısı (1924)
- Zeyno’nun Oğlu (1928)
- Sinekli Bakkal (1936)
- Yolpalas Cinayeti (1937)
- Tatarcık (1939)
- Sonsuz Panayır (1946)
- Döner Ayna (1954)
- Akile Hanım Sokağı (1958)
- Kerim Ustanın Oğlu (1958)
- Sevda Sokağı Komedyası (1959)
- Çaresaz (1961)
- Hayat Parçaları (1963)
Öykü:
- İzmir’den Bursa’ya (Yakup Kadri, Falih Rıfkı ve Mehmet Asım Us ile birlikte, 1922)
- Harap Mabetler (1911)
- Dağa Çıkan Kurt (1922)
Tiyatro:
- Kenan Çobanları (1916)
- Maske ve Ruh (1945)
Anı:
- Türkün Ateşle İmtihanı (1962)
- Mor Salkımlı Ev (1963)
İnceleme:
- İngiliz Edebiyatı Tarihi (3 Cilt, 1940, 1946, 1949)
- Hindistan’ın içyüzü – inside India (İngilizce, 1937)
- Üniversite Kafası ve Tenkid (1942)
- Edebiyatta Tercümenin Rolü (1944)
- Türkiye’de Şark Garp ve Amerikan Tesirleri (1955)
- Dr. Abdülhak Adnan Adıvar (1956)
Halide Edip’in edebî kişiliğini Türk edebiyatındaki yerini ve değerini, edebiyat tarihçilerimiz araştıradursunlar, bizim asıl söylemek istediğimiz yönü; O’nun “Anadolu’yu Aydınlatanlar” arasında seçkin varlığı ve hizmetleridir. Gerçek şu ki; Halide Edip Anadolu’nun en karanlık günlerinde aydınlık olmuş, Anadolu’yu yazıları ve sözleriyle uyarmış bir fikir ve heyecan meşalesidir. O günlerde şehir şehir, kasaba kasaba dolaşırken umutsuz halka: “Biz Türklüğümüzle iftihar etmeye, Türklük için çalışmaya başlarsak emin olunuz ki, bu kara günlerin ye’sini ve hezimetini sileriz” diyerek onları Millî Mücadele saflarında şuurlandırmış, “Gece en karanlık göründüğü zaman, gün ışığı yakındır” diyerek, kurtuluş günlerinin müjdesini vermiştir. Gerçekten kurtuluş günleri gelmiş, bu kez aralıksız eserler vererek millete okuma alışkanlığı, sanat heyecanı aşılamış, gerçekten çok okunmuş ve okutulmuştur.
Halide Edip Anadolu aydınlığında batmayan bir güneştir, hizmetleri ve her yıl yeni baskılar yapan eserleriyle… Türk kadınları Halide Edip Adıvar ile övünmekle haklıdır. Öldüğü zaman Batı’da yayınlanan bir gazete ölüm haberinin altına şu cümleyi yazmaktan kendini alamamıştır:
“Halide Edip gibi aydın, mütefekkir bir sanatçıya rastlamak için Avrupa’da pek çok dolaşmak gerekir”
Bu söz, onun için sözün özü olsa gerek…
Halide Edip Adıvar kabri/ Merkezefendi mezarlığı-İstanbul.
Kaynaklar
https://www.edebiyatogretmeni.org
http://www.biyografya.com
Önder Mehmet: Anadolu’yu Aydınlatanlar, Başbakanlık Vakıflar Genel
Müdürlüğü Yayınları, 1998 Ankara