Kurmaca anlatılarda gerçekçilik algısını pekiştiren en önemli unsurlardan biridir gerilim. Korku üzerinden verilen gerilim işin kolayına kaçmaktır. İç dünyalarımıza sızabilen gerilim atmosferine en başarılı örnekler arasında Dostoyevski’nin Karamazov Kardeşler ile Suç ve Ceza romanlarını gösterebiliriz. Fakat biz burada popüler gerilime örnek mahiyetinde bir Holivut senaryosunu ele alacağız. Sıradan bir Amerikan ailesine uzaylılar musallat olmuştur. Aile dört kişilik çekirdek ailedir. Anne, baba ve iki oğuldan ibarettir. Oğullardan biri ilkokul çağında, diğeriyse liseli yaşlardadır. Uzaylıların hedefi bu iki oğuldan birini kaçırmaktır. Hem filmdeki aile hem de seyirci (film boyunca) evin küçük oğlunun uzaylıların hedefinde olduğunu sanmaktadır. Filmin sonuna yaklaşıldığında uzaylıların esas hedefinin küçük oğul değil de büyük oğul olduğu meydana çıkıyor. Bu film kısmen iç mekân filmi sayılabilir çünkü kameralar bu Amerikan ailesinin ikamet ettiği evin dışına pek fazla çıkmıyorlar. Aslında son derece basit bir filmdir. Aksiyon sahneleri yok denecek kadar azdır ve film baştan sona durgunluğa yakın bir tempoda ilerler. Bununla birlikte filmin bariz bir özelliği inandırıcı olmasıdır. Sıradan bir Amerikan ailesine musallat olmuş uzaylılar konusunu işleyen bu filme inandırıcılık katan unsurlar nelerdir? En başta söyleyebileceğimiz şey, abartılı aksiyon sahnelerine yer verilmemiş olmasıdır. Böylelikle inandırıcılık zemini hazırlanmış oluyor. Filmde uçan arabalar, patlayan bombalar, tek yumrukta beş kişiyi deviren güçlü kahramanlar hiç yok. Bu senaryodaki gerilim unsuru söz konusu aile ile uzaylılar arasındaki çekişmeyle sabitlenmiş olsaydı filmin hiçbir inandırıcılığı kalmayacaktı. Belki de saçma sapan bir film ortaya çıkacaktı. Gelgelelim bu filmde birtakım yan gerilim unsurları ustalıkla kullanılmıştır. Aile ile uzaylılar çekişmesi sıra dışı bir gerilimdir. Senarist bu sıra dışı gerilimi birtakım gerçekçi gerilimlerle beslemiştir. İşte bu gerçekçi gerilimler sayesinde filmin inandırıcılığı beslenmiştir.
Senaryodaki gerçekçi gerilim unsurları nelerdir? Aile babası işten çıkarılmıştır. Kendisine yeni bir iş aramaktadır. Aile para sıkıntısı çektiği için evin faturaları ödenememektedir. Evin küçük oğlunun psikolojik sorunları vardır ve parasızlık yüzünden küçük oğlanı psikoloğa götürmekte zorlanmaktadırlar. Evin büyük oğlunun ise ergenlik sorunları içerisinde kız arkadaş edinme derdi vardır. Yine parasızlık yüzünden ebeveyn kavgası arada bir belirmektedir. Evin küçük oğluysa annesiyle babasının kavgalarını işiterek bu kavgaların boşanmayla sonuçlanacağını düşünmektedir. Görüldüğü üzere hayatın gerçekleri arasında yer alan birkaç yan gerilim unsuru filmin asıl gerilimini (uzaylı-aile çekişmesini) besleyerek senaryoya gerçekçilik katmaktadır. Çocuk kaçıran uzaylılar sıra dışı bir olaydır ama parasızlık, ebeveyn kavgası ve işsizlik gibi unsurlar birer hayat gerçekliğidir. Ve bu türden hayat gerçeklikleri bizler indinde birer gerilimdir.
Gerilim yoksunluğuna örnek mahiyetinde Türk edebiyatındaki hidayet romanları yazar adayları için ders niteliğindedir. Ben burada hidayet romanlarını abartarak (karikatürize ederek) sizlere yansıtacağım. Bizim hidayet romanlarımızdaki yüzeysellik had safhadadır. Ateist veya Hıristiyan Alman kızı Helga mutsuzdur ve boşluktadır. Herhangi bir nedenle uçağa atlayıp İstanbul’a gelmiştir. Yeşilköy Havaalanı’nda sabah saatlerinde temiz yürekli ve yakışıklı Türk delikanlısıyla tanışır. Müslüman Türk delikanlısından etkilenir. Öğleye doğru birbirlerine âşık olurlar. İkindiye doğru, delikanlımızın telkinleriyle, Alman kızı Helga müslüman olmaya karar verir ve akşam sularında müftüye giderek kelimeişahadet getirir. Yatsıya doğru da evlenerek iki genç huzura kavuşurlar.
İşte bu türden kurgular (roman olarak okuması, film olarak seyretmesi keyifli de olsa) gerçekçilikten bütünüyle kopukturlar. Çünkü kurguda gerilim yoktur. Boşluktaki Alman kızı öyle ha deyince din değiştirmez. İşin içinde inanç-inançsızlık gerilimlerinin yanı sıra kültür farklılığı, ortam değiştirecek olmanın gerilimi, bireysel ve toplumsal alışkanlıklar, kişisel ve millî hâfızanın direnci gibi pek çok gerilim unsuru bulunmaktadır. Helga din değiştirmeden önce iç çatışma yaşamalıdır. Haçlı seferleriyle başlamış düşmanlıklar iç çatışmaya iştirak edecektir. Siz hikâyenizi bütün bu unsurları yok sayarak kurgularsanız inandırıcılığı boşvermiş olursunuz. Gerilim demek yalnızca korku demek değildir. Korku ile canavarı özdeş tutuyorsanız bu özdeş canavarın değişik görüntülerle karşımıza çıkacağını bilmeniz gerekir. Seri katil, psikopat veya sadist kişi, terörist, kötü niyetli bilim adamı, istilâcı uzaylılar, beşerî şeytan ya da metafizik iblis, fakirliğin sıkıntıları, zenginliğin bunaltıcı durumları, bir ülkenin düşmanlarca işgal edilmesi, tecavüzcü, entrika tutkunu politikacı, şarlatan cemaat önderi, esas kahramanın vatanına zarar vermeye çalışan rakip gizli ajan ve aklınıza gelebilecek her türden kötülük birer canavardır. Bu canavar hem iç dünyamızın karanlıklarında yaşar hem de bizim dışımızdadır. Bu canavar tecessüm etmiş de olabilir, metafizik de olabilir. Bu kötülük, seri katil gibi maddî bir varlık da olabilir, gözle görülemeyen fantastik bir varlık da olabilir. Korku, gerilimin çeşitlerinden sadece biridir. Gerilim her yerdedir. Öğretmeni karşısında terleyen öğrenci gerilimi yaşar. Bir delikanlının hoşlandığı kız tarafından beğenilmeme kaygısı da gerilimdir. Kurtuluş savaşımızda Kuvayı Milliyecilerin bütün yaşadıkları gerilimdir. Yaşlı bir insanın geçmişine özlem duyması, torunlarını özlemesi, sevdiklerinden ayrı düşmesiyle sonuçlanacak yaklaşan ölüm gerçeği birer gerilimdir. Endişe, hasret, heyecan, merak, bilinmezlik, her biri gerilime yol açar. Gerilim dediğimiz şey sadece hayalet filmlerinde gerilmekten ibaret değildir. Bir yazarın gerilimi iyi kavraması, gerilimi iyi hissetmesi gerekiyor.
Kendi romanlarımdan birini örnek göstereceğim. Baykuşlar Geceleyin Öter adlı romanımda genç bir adam bir apartmanın çatı katını kiralıyor. Çatı katı dairesinde hiçbir eşya yoktur fakat dairenin koridorunda gizemli bir ayna vardır. Romanın ilerleyen bölümlerinde bu aynada yıllar önce ölmüş bir genç kızın hayaleti görünmeye başlar. Ben bu romanı derinliksiz kurgulasaydım basit bir hayalet hikâyesi yazmış olacaktım ve okurlarım da hayal kırıklığına uğrayacaklardı. Peki ya ben roman kurgusunu derinleştirmek (basitlikten arındırmak) için ne yaptım? Yan gerilim unsurlarından yararlandım. Çatı katını kiralayan genç adam o aynaya baktığında abartısız bir şekilde ürperiyor. Hayalet henüz görünmemiştir. Ayna karşısındaki ikinci deneyimde genç adamın gözü seğiriyor. Ayna karşısından çekildiğinde ise burnunda ılık bir ıslaklık hissediyor. Eliyle burnunu yokladığında ise burnundan kan sızıntısı geldiğini fark ediyor. İşte böyle böyle hem genç adamı hem okurlarımı asıl gerilime (hayaletle yüzleşmeye) adım adım hazırlıyorum. Daha ilk sahnede höyt diyerek hayaleti aynaya yansıtmıyorum. Böyle yapsaydım inandırıcılık unsurunu ilk baştan bertaraf etmiş olurdum. Hayalet çok sonraları aynada belirecektir. Ve hayalet aynada nihayet belirdiğinde genç adam da okurlarım da şaşkınlığa düşmüyorlar. Hadi canım, olur mu hiç öyle şey, demiyorlar. Neden demiyorlar? Çünkü hem genç adamı hem de okurlarımı bu olağandışı yüzleşmeye önceki sayfalar boyunca adım adım hazırlayıp alıştırdım. İşte bu hazırlık nedeniyle de hem genç adamda hem okurlarımda beklenti oluştu. Hangi beklenti oluştu? Genç kızın hayaletinin aynada belirmesi beklentisi oluştu. Hem genç adam hem de okurlarım yıllar önce ölmüş olan genç kızın hayaletinin aynada belirmesi beklentisine kapıldıkları içindir ki yıllar önce ölmüş olan genç kızın hayaleti aynada nihayet belirdiğinde inandırıcılık da kendiliğinden belirmiş oluyor. Baykuşlar Geceleyin Öter’i okumuş olan okurlarımın nicesi (bilhassa genç kız okurlarım) bu romanı okuduktan sonra bir müddet karanlıkta aynaya bakmaktan çekindiklerini bana hep söylediler. Demek ki hayalet konusunda bile okurlarımı ikna etmeyi (inandırıcı olmayı) başarmışım. Bu duruma şöyle örnek vereyim: Baykuşlar Geceleyin Öter’i okuduğunuzda bir müddet aynaya bakmaktan belki kaçınacaksınız. Ama meselâ Süt Kardeşler filmindeki Gulyabani sizi ürkütmüyor. Filmi izledikten sonra karşıma Gulyabani çıkar mı diye kaygılanmıyorsunuz. İşte kurmaca inandırıcılık böyle bir şeydir. Türk edebiyatındaki hidayet romanlarının tersine olarak Tolstoy’un Diriliş adlı romanı da yazar adayları için ders niteliğindedir. Tolstoy’un Diriliş adlı romanı da bir hidayet romanıdır ama okuduğunuzda bu romandaki her ayrıntı size ikna edici görünüyor. Ders olarak Tolstoy’un Diriliş adlı romanını okumakta fayda vardır.
Metin Savaş