Ömer AĞAÇLI
Hakikat, insanın mahiyeti üzerinedir. İlahi murad kendi nefsimizdedir. Yani dışarıda bir şey yoktur. Hilkat ve ilahi muradı ancak din alanında bulmak mümkündür. Hiç bir beşeri bilgi alanlarında bu konuda insanlara kesin bilgi veremez. Din tektir. Bu dinin adı islamdır. Peygamber’ler Allah’ın dini olan İslam’ı etap, etap insanlığın idrak boyutuna göre tebliğ etmişlerdir. Ve tebliğ Son Peygamber Hz. Muhammed ile tamamlanmıştır.
Allah’tan beşeriyete gelen bilgi vahiydir. Vahiy, ilahi aklın beşeri akıllara yol göstermesi ve onları diriltmesi, uyandırmasıdır.
Kur’an, hakikatin özlü biçimde açıklanmasıdır. Kur’an, Hz. Muhammed’den önceki peygambelere söylenenleri de kapsamaktadır, ve herşeyin açıklanması, yeniden hakikatin tüm insanlığa hatırlatılmasıdır.
39/62: “ Allah, herşeyin yaratıcısıdır, herşeyin yöneticisidir.”
3/163: “ İnsanlar, Allah katında mertebe mertebedir.”
70/3: “ Yükselme mertebelerinin sahibi Allah’tır.”
56/3: “ Allah, alçaltıcı,yükselticidir.”
Evet, her insanın yaptıklarının sonucu bir manevi mertebesi vardır. O mertebe, o insanın alemidir aynı zamanda. İnsan hangi mertebede ise o mertebenin manevi hali üzeredir. Mertebe değiştikçe insanın manevi hali de değişir. İnsanın halini değiştiren Allah’tır. Allah’ın kuluna karşılık vermesidir. Nefsi Rab yönetir insanın kendisi değil. Manevi mertebe ile idrak durumları da değişir.
Her insan bulunduğu mertebeye göre ne idrak ediyorsa onu söyler ve eyler. Mutlak bilgi ise tamamıyla Allah’a aittir. Ne kadar insan varsa o kadar manevi mertebe vardır. Kur’an insanlığı 7. Manevi mertebede açıklamıştır. Bu nedenle biz de bu usule göre açıklamaya çalışacağız. Bütün insanlar 7. Mertebe, kateogori içinde birbirlerinden manevi olarak ayrılmışlardır. Beş duyu ile bunları görmek mümkün değildir. En basit söyleyişle karı, koca bile böyledir. Aynı mekanda farklı alemlerde yaşarlar. Ve birbirlerinin manevi boyutlarını fark bile edemezler.
Dünya hayatına bakınca, dünyanın bir kütüphane olduğunu söyleyebiliriz. Her insan bir kitaptır. Her insan bulunduğu mertebeye göre algılar, söyler ve eyler. Dünya hayatı farklı alemlerde yaşayan ama birarada olan insanlardan ibarettir.
Her insan bulunduğu mertebeden konuşur. Varsın konuşsun. İlahi düzen böyledir. Bunu kimse değiştitemez. Bu ilahi düzene kim karşı durursa Allah’a karşı baş kaldırmış demektir.
Hz. Muhammed, Kur’an’da insanların 7. Kateogori içinde olduğunu söyler ve her kısma da kendisi bir isimle nitelendirmiştir.
EMMARE, LEVVAME, MÜLHİME, MUTMAİNE, RAZİYE, MARZİYE VE KAMİLE…
7 NEFS MERTEBESİ VE BUNLARIN HER BİRİNDE YAŞANAN HALLER VE BU MERTEBELERİN DE AKILLARI VARDIR. YANİ HER MERTEBENİN AKLI FARKLIDIR.
İnsan, bütün nefs( ruh) mertebelerini kapsayan ve yapısında bulunduran mürekkep bir varlıktır. 2/31 ayette vurgulanan “ Allah, Adem’e bütün isimleri öğretti.” Sözü bu hakikate işarettir. İnsan Allah’ın yarattığı tüm nefs mertebelerindeki bütün alemleri bizzat müşahede edebilir.
Gazali nefs mertebelerindeki ruh ve akıl hallerini şöyle açıklamıştır. Hayvani ruh, hayali, vehmi, fikri, akli, insani, kudsi ruh halleri diye. Hayat ruhun sıfatıdır. İnsanın Allah ile bağlantısı ruh vasıtasıyla olur. Akıl ruhsal bir varlıktır.
İslam’da sufi yolu tutanlar, yedi nefs mertebesindeki alemleri, dört olarak açıklarlar. Bunlar NASUT, MELEKUT, CEBERRUT VE LAHUT durlar. Nasut alemi yaşadığımız maddi varoluş alanıdır ve beş duyu kapsamında olanlardır. Diğerleri ise manevi varoluş alanlarıdır. Sufi yol manevi tecrübe yoludur. Kaynağın tecrübesidir. İmanın da hakikatidir.
İnsan hangi mertebede sie o mertebenin aklının boyutundadır. Bu nedenle her sözün değeri ve mertebesi o sözü söyleyenin mertebesini de gösterir. İnsan manevi olarak yükseldikçe ruh ve akıl boyutu da değişir ve sonunda yakin gelir. Allah’a en yakın mertebe Lahut mertebesidir. Akıl nuru burada yakin nuruna döner. Eşyanın hakikati de bu mertebede kesin olarak müşahede edilir. İnkar konus da bu noktada ortaya çıkar. Her akıl, idrak edemediğini inkar eder.