Muhittin Ziya GÖZLER
Evet, gerçekten ya sonra… Logaritmanın matematik dersinden çıkarılması ister istemez insanın aklına şu soruyu getiriyor. Acaba logaritmadan sonra diferansiyel denklemler, fonksiyonlar, integral, polinomlar, türev, trigonometri, analitik geometri konularında da bazı değişiklikler olabilir mi?
Tarih dersinde Cumhuriyetin kuruluşu kaldırılabilir mi? Fen Bilimleri bilimsellikten başka bir boyuta geçebilir mi? Biyoloji dersi kaldırılabilir mi? Fizik ve Kimya derslerinin saatleri azaltılabilir mi? Öğrenci kıyafetleri değiştirilebilir mi? Milli Bayramların kutlanması yasaklanabilir mi?
M.E. Bakanlığı’nın matematik öğretim programında temel felsefe ve genel amaçlar başlığında çok önemli ve anlamlı ifadeler bulunmaktadır. Bu ifadelerden bazıları şunlardır:’’ Matematiksel düşünce ve uygulama becerileri kazanma, matematiğin doğru, etkili ve faydalı bir şekilde kullanılması, matematiğin tarihsel gelişim sürecini, matematiğin gelişimine katkı sağlayan bilim insanlarının ve onların çalışmalarını tanımak’’. Böylesine dikkatle hazırlanmış ifadeler ve sonrası 3,5 milyon öğrencinin üniversite sınavında 40 matematik sorusunda doğru cevap sayısı 8,218, tüm sorulardan sıfır çeken sayısı ise yaklaşık 100 bindir. Bu sonuç nesillerimizin nereden nereye geldiğini açık bir şekilde göstermektedir. Bunun sorumlusu kim veya kimlerdir. Öğretmenler mi? Okul yönetimleri mi? Öğrencilerin istikballerinde ışık görmemeleri mi? Yoksa yönetimler midir? Bir de şu soruyu sormaktayız. Niçin üniversitelerimiz (2 veya 3’ü hariç) dünyanın 500 üniversitesi arasında yer alamamaktadır? (2023 itibariyle 208 yüksek öğretim kurumu bulunmaktadır). Bunun cevabı eğitme bak sonucu gör değil midir?
Bilindiği gibi, bilimsel düşünce, müspet sonuçlar elde etmek için gözlem, araştırma, sorgulama, önerme ve deneye dayanan çalışmaları kapsayan çok yönlü bir çalışmadır. Matematiğin önemini vurgulayan bazı bilim insanlarının sözlerini aktararak konuya devam edelim. Platon (M.Ö. 427-347), geometri yaradılış öncesi de vardı, İbni Haldun (1332-1406), geometri zekâyı aydınlatır ve aklı doğru yola sokar, L. Da Vinci (1452-1519), matematiksel olarak gösterilmeyen hiçbir araştırma gerçek bilim sayılmaz, Galileo (1564-1642), Tanrı kâinatı matematik dilinde yaratmıştır, H. Poincare (1854-1912), bir matematikçi sormaz, fakat bilir, inandırmaya çalışmaz çünkü ispat eder. Bilim dallarından Matematik hayatın ta kendisidir, tıpkı hukukta olduğu gibi. Bilim ancak matematiğin gücü ile ilerlemektedir. Meseleyi doğru olarak ortaya koyduğunuzda logaritmanın kaldırılmasının sebebini anlamak mümkün değildir. Logaritma nedir? Logaritma, logos ve arithmos kelimelerinden meydana gelmiş bir matematiksel bir kavramdır. Logaritmik büyüme üssel bir büyümeyi veya üssel ifadeleri tersine çevirmesidir diye açıklanabilir. Logaritmayı ilk kullanan J. Napier’dir (1550-1618). Ne var ki, Babillilerin (M.Ö. 1894-539) logaritmayı kullandıkları bazı kayıtlarda yer almaktadır. Osmanlı’da ise Gelenbevi İsmail Efendi (1730-1790), logaritma üzerinde çalışmalar yapmış bir matematikçidir. Logaritma istatiksel modellemelerde kullanılan matematiksel bir araçtır. Daha anlaşılır bir ifadeyle logaritma, çarpmayı toplamaya çeviren matematiksel bir işlemdir. Peki nerelerde kullanılmaktadır? Depremin büyüklüğünün hesaplanmasında, yaş tayinlerinde, ses şiddeti modellemelerinde, asitlik bazlık ölçüsünde (Ph) ve faiz hesaplamalarında başvurulan bir matematik aracıdır.
Okuduğum ve dinlediğim kadarıyla Türkiye’de sessiz bir karşı devrimin adımları süratle atılıyor. Üzerinde durmak istediğim konu adının önünde Milli olan Milli Eğitim Bakanlığı’ndaki müfredat değişikliklerin amacının ne olduğudur? 1923 Cumhuriyeti ile yetişip ona tokat atmaya çalışanlar, tarihi kendi ideolojilerine göre yalan yanlış yazmak isteyenler, matematik, fizik, biyoloji, jeoloji, coğrafya, astronomi derslerinin saatlerini azaltıp, bazılarını kaldırıp ve bilimden uzak nesiller yetiştirmek ve kendi felsefelerine göre bir şeyler yapmak için çok ciddi bir mücadelenin içine girmiş oldukları görülmektedir. Din Kültürünün 572, Türkçenin 288, Fen Bilimlerinin 234, Fiziğin 114, Kimyanın 113, Biyolojinin 88 ve Tarihin 76 sayfa olması sizlere bir şeyler düşündürmüyor mu? Bu şekilde davranan ve bilimden uzak olan insanlara bazı noktalarda yardımcı olmak amacıyla bilgiler vermeyi uygun gördüğüm için bu makaleyi yazmaya karar verdim. Vicdan, akıl, inanç ve harstan uzaklaşanlar toplumu sarsan hatalar yapma mecburiyetinde kalırlar. Tarih öncesi dönemde bilimden bihaber olan insan, hayatı hakkında kararları tabiat olaylarına, diğer canlıların davranışlarına, halkın lideri niteliğindeki insanların ve dini önderlerin tavır, görüş ve eylemlerine göre veriyordu. Antik Mısır ve Yunan, Sümer, Nil vadisi, Mezopotamya, Anadolu, Avrupa, Asya ve Amerika’da insanların dünyayı daha iyi anlayıp sorunları çözmeye başlamaları ile birlikte medeniyet dediğimiz toplumsal bir gelişme ortaya çıkmıştır. Hemen her yüzyılda bilimde, teknolojide, felsefede, edebiyatta, dinde, siyasette önemli gelişmeler kaydedilmiş, insan bir taraftan daha iyi yaşamayı düşünürken diğer taraftan da geçen zaman içinde yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştır. Son zamanlarda ülkemizde kendi mecrasında tertemiz akıp giden, yaşanan İslam ve İslam ahlakının bir anda akıl dışı görüş ve eylemlerle inkıtaya uğratılması dinine kalben bağlı mütedeyyin insanları üzmektedir. Hemen her konuda dinin öne çıkarılması ve kullanılması din ile aldatılma toplumu derinden sarsmakta ve üzmektedir…
Burada sorulması gereken sorular şunlardır: Cumhuriyetin çağdaşlaşma ruhundan ne istiyorsunuz? Tarihi yeniden yazmaya kalkıyorsanız yanlış yazmayınız. Türk tarihçilerine düşman gözüyle bakılıyorsa, özellikle Osmanlı ve Türk Cumhuriyeti tarihini yabancı kaynaklarda okuyunuz, öğreniniz. Türk tarihinin 623 yıla sığdırılmasının sebebi hikmeti nedir? Bilimden uzaklaşılmasının sebebi nedir? Uzayla, yeni keşif ve icatlarla ne gibi probleminiz olabilir? Müspet bilimden ayrılan değil evrende, dünyada da kaybolur bunu biliyor musunuz?
Bergson “Yaratıcı Tekâmülden Hayatın Tekâmülü” adlı eserindeki şu ifadeleri 21. yüzyıl Türkiye’sinde yeni bir sistem üretmeye çalışan akademisyenlere, siyasilere, ulemaya, tarikat ve cemaatlere, askerlere, devletin içine sızmaya çalışan kötü niyetli kişilere bir fikir verir ve de belki bu eseri incelerler diyerek almayı uygun gördüm. “ Tekâmül, mazinin halde oluşudur. Dünya tekâmül ederken bütün mazisini hatırlıyor demektir. Hayat, mazisini daima istikbale çevirerek kullanır. Ruhi hayat gibi ulvi hayat ta inkıtasız, daimî, fakat duyulmaz bir terakki içindedir. Hayatın oluşlarında da şuurda olduğu gibi, asla tekerrür ve geriye dönme yoktur.”
Orta Çağ karanlığı nasıl bir şeydir bilir misiniz? O çağa gitmek ve yaşamak ister misiniz? Türk-Müslüman bilim adamlarının Hıristiyan Batıyı Orta Çağ (375-1453) karanlığından çıkardığını biliyor musunuz? Aşağıda bazı örneklerle anlatacağım Türk-Müslüman Orta Çağ bilim adamlarının neler yaptıklarını daha iyi düşünmeniz ve onlar gibi bilime bakılmasını salık veririm…
İslam düşünürlerinden Muhyiddin İbn ul-Arabi (1165-1240) der ki; “Bilgisizliğini bilen bir kez cahilidir, bilgisizliğini bilmeyen iki kez cahildir”. Türkiye’nin kaderini (isteyenler her kim olursa olsun), kendi isteğinize, arzunuza, görüşünüze, inancınıza ve ideolojinize göre değiştirmek için yanlış yollara sapmayınız. Programlar hazırlanırken, değiştirilirken Türk toplumunun hayat tarzı, dünya görüşü, gelenekleri, aile yapısına önem veriniz. Diyelim ki, bunları yok varsayıyorsunuz peki, Türk-Müslüman bilim insanları hiç aklınıza gelmiyor mu? Kimdir bu insanlar? Neler bulmuşlar? Bilim ve tekniğe neler kazandırmışlar? Çağın ilerisini nasıl görmüşler? Sizler de çağın ötesini görmeye çalışınız.
Cabir bin Hayyan (721-815), filozof, mühendis fizik, kimya, astronomi dallarında eserler vermiş, kral suyunu, insan, hayvan ve bitkilerin suni olarak üretilebileceğini düşünmüş, maddenin en küçük parçası atomun parçalanabileceğini açıklamış,
El-Harezmi (Türk/780-850), Arapların el-Mecusi dedikleri bu bilim adamı, logaritmanın ileri yıllarda ortaya çıkmasına katkısı olmuş, cebirde on tabanlı rakam sistemini ve geometride ikinci derece denklemlerin çözümünü bulmuş,
El-Fargani (Türk/800-870), kâinatın ve gezegenlerin büyüklüklerini, hacimlerini, güneşin yarıçapını ve güneşin yörüngesinin olduğunu ve de batıdan doğuya döndüğünü ispatlamış,
El-Kindi (801-873), Yıldızların Kanunu adlı eserinde güneş tutulması, yıldızların ve havanın değişimlerini anlatmış, geometride pergelle açı ölçme metodunu bulmuş, yerçekimi kanunları üzerine deneyler yapmış,
Abbas İbn Firnas (810-888), fizik, astronomi ile ilgilenmiş, güneş ve gezegenlerin hareketini gösteren planetaryum yapmış, bir cihaza kumaş parçaları takarak kanat yapıp uçmuş, bazı taşlardan cam imal etmiş,
El-Battani (858-918), yılın 365 gün 5 saat 46 dakika 24 saniye olduğunu, geometriye sinüs, cosinüs, tangent ve cotenget kavramalarını kazandırmış, trigonometriyi sistemleştirmiş,
Farabi (Türk/872-951), filozof, matematik, astronomi ve mantık konularıyla ilgilenmiş, logaritmayı kullanmış, İslamiyet’in akıl, düşünce ve hikmete önem verdiğini, kâinattaki düzenin tesadüfi olmadığını açıklamış,
İbn-i Heysem (965-1039), güneş ve yıldızların kendi ışıklarının olduğunu, ayın güneşten ışık aldığını ileri sürmüş, Newton’dan 600 yıl önce kütle çekimini, atmosfer basıncının yükseklik ile değiştiğini, mercek ve prizmadan geçen ışığın kırılması konusunu ve cisimlerden gelen ışınların göz merceğinde kırılarak retina üzerinden gerçek görüntüyü verdiğini ifade etmiş,
El-Biruni/Beyruni (Türk/973-1048), dünyanın döndüğünü savunmuş, Amerika kıtasının varlığından bahsetmiş, dünyanın kendi ekseni etrafında dönebileceği fikrini ileri sürmüş, ayrıca trigonometriye sekant, cosekant terimlerini kazandırmış, meridyenleri uzunluğunu ve satranç tahtasındaki 64 kare içine konacak buğday tanesinin 264 – 1 = 18 446 744 073 709 551 615 adet olduğunu hesaplamış (bir buğday tanesi 0, 04 gr olduğu bilindiğine göre hesaplayın bakalım kaç ton buğdaya ihtiyaç var? Dünyadaki buğday üretimi karşılayabilir mi?), ve dünyanın kendi ekseni etrafında dönebileceği fikrini ileri sürmüş, ayrıca hurafeler ve boş inançların insanlığın gelişmesini önlemekte ve anlaşmazlıklara sebep olmaktadır görüşünü savunmuş ve de insanca yaşamanın kurallarını arasında hak ve hukukun yer aldığını dile getrmiş,
İbn-i Sina (Türk/980-1037), Tıp Kanunu adlı eserinde anatomi, fizyoloji, tıp felsefesi, patoloji, farmakoloji, hastalıkların tedavi yöntemlerini anlatmış, nabız atışlarına dikkat edilmesini ve idrar kontrolü ile böbrek hastalıklarının belirleneceğini, cisimlerin hava, su, toprak ve ateşten ibaret olduğunu, momentum kuvvetinin ortadan kalkması sonrası cisimlerde eylemin sürdüğünü, uzayın bir boşluktan ibaret olmadığını ileri sürmüş ve her şey bilimde bulunur, bilimin dışındaki fikirleri terk et, zira her şey bilimin kendisindedir fikrini ileri sürmüş,
El-Cezeri (1136-1206), mühendis, mucit olan bu bilim insan sibernetik ve bilgisayarın babası olarak bilinir, robotlarla ilgili çalışmalar yapmış ve birçok cihaz bulmuş,
Nasirüddin Tusi (Türk/1201-1274), Meraga Gözlemevini yaptırmış, yanına da dört yüz bin kitabın bulunduğu kütüphane inşa ettirmiş, matematik, felsefe ve kelamla ilgilenmiş, Öklid dışı geometrinin değişikliğe uğramasına sebep olmuş, Öklid’in paraleller postulatını ispat edemediğini ileri sürmüş, ahlakla ilgili “Ahlaki eğitim ve alışkanlıkların amacı faziletleri kazandırmaktır. diyerek, toplumsal hayat insanların mutluluğa ulaşmasının vazgeçilmez aracıdır ifadesini dile getirmiş,
Giyaseddin Cemşid El-Kâşi (Türk/1380-1429), Matematiğin Anahtarı adlı eserinde ondalık kesirleri incelemiş, bu kesirlerle toplama, çıkarma, çarpma ve bölme gibi aritmetiksel işlemlerin nasıl yapılacağını örnekleriyle göstermiş, gök cisimlerinin uzaklıklarıyla ilgili fikirleri ileri sürmüş, pi sayısının bugün kullandığımız değere en yakın değeri bulmuş (3,1415986535898732),
Ali Kuşçu (Türk/1403-1474), Fatih Cami’inde güneş saati bulunan Kuşçu, dünyanın yüzölçümü ile eğiminin 24 derece olduğunu ve gezegenler arasındaki uzaklığı hesaplamış, yıldızların ve ayın haritasını yapmış, o güne dek 600 olarak bilinen İstanbul’un boylamının 590, enleminin de 410 14 dakika olduğunu hesaplamış bilim insanlarıdır. Burada yazdığım bilim adamalarını yanısıra birçok bilim adamının eserleri batı üniversitelerinde yıllarca okutulmuş ve Orta Çağ karanlığının sona erip, Yeni Çağ’ın başlamasında önemli etkileri olmuştur.
Bu bilim insanları ve yüzlercesi bilimin ve aklın, iyi bir hayat yaşanması için insana hizmet yolunda kullanılması gerektiğine inanmış bilim adamlarıdır. Zira o devrin bilime gönül vermiş, İslam’a bilim ve akıl penceresinden bakmış ve de ALAK SURESİ 1. AYETİ’ndeki “YARATAN RABBİNİN ADIYLA OKU” emrine harfiyen uymuşlardır. Sizler Türkiye’nin kaderiyle oynamak isteyenler lütfen bu insanların gittiği yoldan gidiniz. O bilim insanları Orta Çağ karanlığını yendiler, sizler de uzay çağına yeni ufuklar açınız. Geleceğimizi karanlığa gömmeye çalışmayınız. Herkesin inancını kendi isteğince yaşadığını unutmayınız. Bu toplumu zorla neye inandıracaksınız? Toplum zaten inanıyor.
Bu bilim adamları hayatları boyunca matematik, fizik, astronomi, felsefe, doğa bilimleri, fıkıh ve kelamla ilgilenmişlerdir. Eserleri batıda yüzyıllarca okutulmuştur. Şimdi o günkü Müslüman bilim adamlarına saygı duymak için bir nebze de olsa izinden gidilse ne olur? Onlar İslam Âleminin yol göstericileridir. O insanlar bile zamanın çağdaşlarıymış, hatta çağlarının çok ötesinde yaşıyorlarmış.
Tüm insanlara, sonra Müslüman ülkemin yöneticilerine, en son da Sırat-ı Müstakim’den sapanlara, el-Kerhi’nin bir sözünü hatırlatmak isterim “Allahım! Rızkımı, hayatım boyunca koruduğum tarzın dışında bir yoldan verme”
Bu güzel ülkeyi Orta Çağ karanlığındaki insanlardan, yobazlardan, dini ticari bir meta olarak görenlerden, yokluktan, fakirlikten, yoksulluktan, yolsuzluklardan, adaletsizlikten, ALLAH ile aldatmaya kalkanlardan, töreleri bozanlardan korumak için yönetenlerin, yıllarca bu ülkeye hizmet verenlerin, Türklük mücadelesi için çalışanların ve vatana sadakatle bağlı olanların dikkatli olmaları gerekmektedir. 7. yüzyıldan 21. yüzyıla kadar geçen zaman içinde İslam değişmiş midir? Yani Sırat-ı Müstakim’den sapılmış mıdır?
Çocuklarımıza, torunlarımıza dini bilgiler vermek hemen hepimizin görevidir. Ancak bu bilgiler dini anlayışın dışında akılları esir almak isteyen fanilerin görüşleri olmamalıdır. Günlük hayattan, devlet işlerine, uluslararası ilişkilere kadar hemen her konuda işin içine çağdaşlıktan uzak fikirler ileri sürmenin bu ülkeye fayda getirmeyeceği gerçeğini bilmemiz gerekmektedir.
Haramı bir geçim kaynağı yapanlara, yaşayanlara ve sömürenlere Mevla’dan bir ders, öğüt: “… Tanrı hakkı için ki ne yağlıya ne tatlıya ne altın dolu keseye ve ne de altın kâseye meylim vardır. İlah…” İslami değerleri unutuyor musunuz? Unutmayınız diyeceğim ama, aklınıza hiç gelmiyor ki, mesela Tasavvufta, Şeriat, Tarikat, Hakikat, Marifet kapılarından geçenlerin İnsan-i Kâmil olduğunu biliyor musunuz?
——————————–
Kaynak: