2021 ortası itibariyle Türkiye’nin en büyük sorunu, Yeşil Vatanın adım adım yok olmasıdır. Terörle, yoksullukla, hatta yanıbaşımızda ABD’nin Yunanistan’daki üslere Türkiye’yi hedef alan silah yığınaklarıyla mücadelenin temelinde Yeşil Vatanı kurtarmak vardır. Hiçbir gelişmiş ülke tarım ve hayvancılık alanını ikinci plana atmamaktadır. Bilakis endüstriyel gelişme ile birlikte bu alandaki yatırımlar teşvik edilmekte üretim artırılmakta, üretici teşvik edilmekte, ürün satışı garanti altına alınmaktadır. Küresel ölçekteki ekonomik devlerin başta gelen özelliği, tarım ve hayvancılık alanına daha fazla yatırım yapmaları, üretimi teşvik etmeleridir. Bunun temelinde ise çevre hassasiyeti, temiz hava ve su bulunmaktadır.
*****
Prof.Dr. Alaeddin YALÇINKAYA
Yeşil Vatan, sadece göze ve gönle ferahlık veren ağaç, bitki örtüsü değildir. Aynı zamanda hayatın vazgeçilmezi oksijendir, sudur, hubutattır, sebzedir, meyvedir, hayvan gıdasıdır, protein kaynağıdır, giyecektir… “Asker midesi üzerinde yürür” vecizesi gereği, vatan savunmasının da olmazsa olmazıdır.
Çoraklaşan ve çölleşen vatanların kaderi terkedilmek, sakinlerininki yollara, gurbete düşmektir.
Yeşil Vatanımız hızla yok olmakta, kaybolmaktadır. Bu süreçte küresel ısınmanın elbette etkisi var. Ancak ülkemizde insan eliyle, büyük bir umursamazlıkla, insafsızca yapılan uygulamaları yok sayarak küresel ısınmayı sorumlu tutmak büyük yalandır. Bir süre kendimizi kandırabiliriz, fakat her gün büyüyen felaketlere karşı alınması gereken tedbirlerin maliyeti sürekli artmaktadır. 10 yıl önce işe başlansaydı çok daha kolayca sonuç alınacaktı. 10 yıl sonraya kaldığında geri dönüş imkânsıza yakın olacak, telafisi çok daha uzun yıllar alacak, ödenmesi gereken bedel çok daha ağır olacaktır.
Uzun süredir Bursa-Antalya istikametinde uçak yolculuğu yapmamıştım. Son yolculuğumda özellikle Kütahya-Isparta’ya doğru, arka arkaya sıralanan Rüzgâr Enerji Santralleri (RES) büyük ferahlık verdi. RES’lerin sayıları, kurulu güce katkıları konusundaki raporları düzenli olarak takip ettiğim halde kanatların ağır ağır döndüğünü uçaktan izleyebilmem ayrı mutluluk verdi, ta ki boynum tutuldu. Derken kuruyan göllerin biri bitmeden diğerini müşahede ediyoruz. Bazılarının büyük kısmı kurumuş, kalan bir avuç su aşağıdan feryat ediyor: Sesimizi duyun, bizi kurtarın!
Tam da o günlerde Türkiye’nin en büyük Güneş Enerji Santralini (GES) Karapınar’da hizmete açıyoruz. Bu teknolojinin ülkemizde gelişmesini, yaygınlaşmasını her fırsatta alkışlarla karşıladık, daha fazlasını istedik. Kişisel ve kurumsal GES kurulumlarının önündeki bürokratik engellerin kaldırılmasını, hatta teşvik edilmesini de dile getirdik. Buna karşın Karapınar’daki GES hakkında, daha inşa aşamasındayken dahi içimize derin bir hüzün çöktü. Temennimiz bir an önce yanlıştan dönülmesi, bu dev GES için başka bir arazi bulunması idi. Çünkü medar-ı iftiharımız olması gereken bu yatırım yanlış politikalarla, insan eliyle kurutulmuş bir göl üzerine inşa edilmiştir. Dolayısıyla gölün kurtarılmasının çarelerini herkes bildiği halde, bu defter kapatılmıştır! Gölü kurtarma diye bir derdimiz olmayacaktır!
Önce bu gölü besleyen yer altı suları insafsızca çekilmiş, Yeşil Vatanın damarlarındaki bütün kan emilmiş, diğer onlarcası gibi bu göl de kum yığını haline gelmiştir. Kendi ellerimizle kuruttuğumuz bu gölün üzerine “çevreci” GES inşasının anlamı, mahallemizdeki yetim kızı, babasının katili ile evlendirmek gibidir. Yetim kızın kısmeti çıkmış, düğün olacak, sevinçle “biz de bu yuvaya birşeyler katalım, en azından bu emanet yavrunun yuva kurmasına sevinelim” demez miyiz? Fakat bir ömür birlikte yaşayacağı kişinin ellerinde bir daha göremeyeceği babasının kanı varsa buna nasıl sevinelim? Kurumuş göl üzerine GES inşasının anlamı da bütün bilimsel veriler belli iken, aklın, mantığın, uzmanlarının tespitleri ortada iken, bunları hiç itibara almadan çölleşmeye mühür vurmak, çoraklaşmayı garanti altına almaktır.
2021 ortası itibariyle Türkiye’nin en büyük sorunu, Yeşil Vatanın adım adım yok olmasıdır. Terörle, yoksullukla, hatta yanıbaşımızda ABD’nin Yunanistan’daki üslere Türkiye’yi hedef alan silah yığınaklarıyla mücadelenin temelinde Yeşil Vatanı kurtarmak vardır. Hiçbir gelişmiş ülke tarım ve hayvancılık alanını ikinci plana atmamaktadır. Bilakis endüstriyel gelişme ile birlikte bu alandaki yatırımlar teşvik edilmekte üretim artırılmakta, üretici teşvik edilmekte, ürün satışı garanti altına alınmaktadır. Küresel ölçekteki ekonomik devlerin başta gelen özelliği, tarım ve hayvancılık alanına daha fazla yatırım yapmaları, üretimi teşvik etmeleridir. Bunun temelinde ise çevre hassasiyeti, temiz hava ve su bulunmaktadır.
Sağlıklı bir insanın dönem dönem kan vermesi, aynı zamanda hastaların da ihtiyacı için gerekliliktir. Ancak akşam sabah kan veren kişinin bünyesi bir müddet sonra çökmeye başlar, hayatı biter. Anadolu’nun her tarafında irili ufaklı göller, pınarlar bulunmaktadır. Asırlardan beri bu bölgelerde beş-on metre kazınca suya ulaşmak mümkün olup bir şekilde evin, bahçenin, hayvanların ihtiyacı karşılanmakta idi. Muhtemelen yer altı sularının yüzde biri bu şekilde kullanılırken çekilen sular yağışlı mevsimlerde yerini doldurmakta idi. Fakat son 30-40 yıldır, sondaj teknolojisi ile ulaşılan suyun tamamı çekilmeye başlandı. Her sene kaybolan suya ulaşmak için bir miktar daha kazmak gerekti. Yakın zamana kadar mevcut kuyular her sene 3-5 metre daha derinleşirken 2021 baharında mesela Karapınar’da ancak 22 metre daha kazılarak dipteki yeni suya ulaşılabildi. Yani su seviyesi geçen sene 200 metre derinlikte iken bu sene 222 metreye indi. Muhtemelen seneye 250 metreyi bulacaktır. Kısaca Yeşil Vatanın kanı son damlasına kadar emilmeye devam ediyor! Trakya’da bu derinlik 300 metreyi bulabilmektedir.
Kimse sondajları derinleştirmenin sonsuza kadar gideceğini beklememelidir. Çünkü jeolojik yapıda belirli bir derinlikten sonra başka katmanlar karşımıza çıkmaktadır. Bundan daha önemlisi her sene daha derindeki sulara ulaşırken daha yukarıdakiler -Yeşil Vatanın can damarları- kurutulmaktadır. Üstelik çıkarılan suyun maliyeti artmaktadır. İç Anadolu-Ege-Marmara bölgesindeki birçok göllerin kaynağı, kurutulmuş olan yer altı sularıdır. Tıpkı Karapınar gölü gibi. Tıpkı bölgede kurutulmuş olan veya can çekişen onlarca göl gibi.
Gölleri kuruyan, her sene kuyularını derinleştirmek zorunda kalan bölge insanı adım adım yaklaşan büyük felaketin farkındadır. Kiminle konuştuysak “ben kuyumu kapatmaya hazırım, ancak sadece benim kapatmamla bu iş olmaz. On binlerce kuyunun da kapatılması lazım” demektedir. Yani görev, devletindir. Yeni kuyu açılmaması, mevcutların kapatılması zorunluluğunu, alan uzmanları da yıllarca haykırmaktadır. Fakat on yılların ihmaliyle tıpkı gittikçe azgınlaşan kanserli ur benzeri yer altı suyuna dayanan çarpık bir sosyo-ekonomik yapı ortaya çıkmıştır. Bu kansere neşter vurulurken toplumun bütün kesimleri, siyasetin bütün kanatları elbirliği ile hareket etmeli, herkes elini taşın altına koymalıdır. Kesinlikle acı reçete ortaklaşa paylaşılmalı, iç siyaset konusu yapılmamalı, mağdur olacaklar desteklenmelidir. Yeşil Vatanın kurtuluşu konusundaki tespitlerimize ve önerilerimize devam edelim.
———————————————–
Kaynak:
https://21yyte.org/tr/merkezler/islevsel-arastirma-merkezleri/politik-sosyal-kulturel-arastirmalar-merkezi/yesil-vatan-tehlikede-i