Cemal KURNAZ[i]
Aşağıeğlence, 14 Aralık 1978.
Sabah kalktığımızda her tarafı karla kaplanmış bulduk. Mevsimin ilk karı. Akşama doğru her tarafı berbat bir çamurlu su içinde bırakarak çekti gitti.
Öğleyin Ulus’a, Hacıbayram’a uğradım. Oradan Kardeşler Kitabevi’ne vardım. Bizim okuldan bir arkadaş geldi. “Sizin bölümde bugün ders yapılmamış. Başbuğ’un damadı Turgut Günay vefat etmiş. İntihar ettiğini söylüyorlar.” dedi. Şaşırdım kaldım. Nasıl olur? Bir bit yeniği olmasın? Neden intihar etsin? Gerçi asabi bir insandı. Gergin ve titiz. Giyiminden konuşmasına, davranışlarına kadar varan haddinden fazla titiz ve ölçülü halini hiç unutmayacağım. Şahsi problemleri var mıydı, aile hayatı nasıldı bilmiyorum.
Çok üzüldüm. İnsanın tanıdığı hocası olunca daha da etkileniyor.
Yetik Ozan adıyla orijinal hece şiirleri yazıyordu. Atmaca Uçurumu adında bir şiir kitabı vardı. Doktora tezi “Rize İli Ağızları” Kültür Bakanlığınca yayımlanmıştı (Ankara 1978). Bir de Kelile ve Dimne’den seçme küçücük bir masal kitabı.
***
Aşağıeğlence, 15 Aralık 1978.
Yetik Ozan, Atmaca Uçurumu’nda, esir Türkleri konu alan içli şiirler yazmıştı.
Balam Kerkük yeller düşmüş bağrına,
Boz baharda tozar tozar giderim.
Yel neme ne eller düşmüş bağrına
Lokmalanır azar azar giderim.
*
Sürsem al kulayı yorgun mu yorgun
İnsem taş bağırlı hanlar kilitli.
*
Akça sakalımdan akça saçımdan
Kut bulup yaşıma eresi balam.
Ben göremem öyle geçer içimden
Azatlık gününü göresi balam.
*
Nida Tüfekçi’ye ithaf ettiği “Bağlama” adlı uzun ve lirizminden hiçbir şey yitirmeden sürüp giden o şiirde, Anadolu türkülerinden nakışlanan bir coğrafya kilimi dokumasını ne güzel bilmiştir.
Sonra şu şiirini pek beğenirim:
Ak yazının kara yeli çözmesin
Yazmanı yahşıca çek başına yar.
Suna sanıp alıcı kuş süzmesin
Çıkma doruklara tek başına yar.
*
Yetik Ozan için “Alkış” başlığıyla bir dörtlük yazmış, fakat yayımlamamıştım:
Evet çook şiir yazan vardır
Fakat ne iç ne dış nizam vardır
Bir özge tarz terennüm etmekte
Şükür bugün Yetik Ozan vardır.
Tasavvufi duygular taşıyan şu dörtlükleri hoşuma gider. Ancak aynı zamanda psikolojisini ele veren bir ümitsizlik de hissediliyor:
Sam yeline kapılmışım
Şam’dan Halep’ten gelirim.
Kapısından atılmışım
Kulluk talepten gelirim
*
Kurulu yayımdan çıktım
Ok olur sana gelirim.
Var olmak bu ise bıktım
Yok olur sana gelirim.
***
Aşağıeğlence, 17 Ocak 1979.
15 Ocak Pazartesi günü Osman Abi’yi Numune Hastanesi’nde ziyaret ettim. Yağmurlu bir gündü. İlk sorusu, “Yeni bir kitap getirmedin mi?” oldu. Ne bileyim ben, düşünememişim işte! Daha önce iki kitap götürmüştüm: Çehov’un Altı Nolu Koğuş’u ve Yetik Ozan’ın Atmaca Uçurumu.
“Çehov’un Altı Nolu Koğuş’u 3 Mayıs 1944 olayları sırasında üzerimdeydi.” dedi. “Tutuklanınca beni 6 nolu koğuşa vermesinler mi? Önce pek beğenmemiştim, bu sefer beğendim. Oradaki doktor tipi çok güzel çizilmiş.”
“Bu kasabada oturup konuşacak bir insan bulamadım. Bir kişi buldum, o da deli.” deyişini pek sevmiş. Sonra bir şey öğrendim. Rusya’da da bizdeki Rıfailer gibi vücuduna işkence, eziyet ederek hakikate ulaşacağına inanan bir tarikat varmış, dedi.
“Babam da o doktora benzerdi. Emretmeyi sevmezdi. Bir yemek mi yesek veya yemek mi yiyeceksiniz; ne yapsak da bir yemek yesek” gibi sözlerle ima ederdi.
Yetik Ozan’ın bazı şiirlerini beğenmiş. İntihar eden kişinin o olduğunu öğrenince çok üzülmüş. Ben söylememiştim. Yatağının içinde, “Bir deva bulunmaz derdi mi vardı, kim bilir?” diye söylendi. “Abi, şiir söyler gibi konuştunuz dedim”, “Evet!” dedi.
[i] Prof.Dr., Gazi Üniversitesi – Gazi Eğitim Fakültesi, Ortaöğretim Sosyal Alanlar Eğitimi Bölümü, Türk Dili ve Edebiyatı Eğitimi Anabilim Dalı, [email protected], [email protected]