Yılmaz Güney-Ahmet Kaya 

A. Yağmur TUNALI

Ekrem İmamoğlu, Paris’te bu ikisinin kabrini ziyaret etti.

Lehinde aleyhinde bir çok söz söylendi.
Ben de bu ziyareti doğru bulmayanlardanım.
Hemen yazmadım.
İstedim ki bir kaç gün geçsin.
Ola ki ortalık biraz sakinleşir ve diyeceklerimi daha soğukkanlı okuyanlar çıkar.

Kavga Günleri’nde Nâzım Hikmet için bir küçük bölüm açmıştım.
Burada diyeceklerim de orada söylediğim ana fikirden farklı değil.

Biz ya alkışlıyoruz, ya yuhalıyoruz.
Anlamaya imkan tanımayan bu körlük en büyük derdimizdir.
Kim medyaya, siyasete, devlete ve karar oluşturma mekanizmalarına hakimse onun dediği öne çıkıyor.
Ya yuh önde, ya alkış.
Gerçek bu ikisinden de fersah fersah uzakta olabiliyor.

Nâzım Hikmet bizim değerimizdir.
Hataları çoktur.
Onu mahkum eden ve kaçırtan İsmet Paşa ve arkadaşlarının devlet idaresinin hataları belki daha fazladır.
Devrin şartları içinde bakar ve değerlendiririz.
Niye hapse girdiğini, niye kaçtığını, kaçtığı yerde neler yaptığını bilmeden değerlendirme yapamayız.
16 yıl Bizim Radyo’dan nasıl yayın yaptığını, hangi şartlarda ve hangi mecburiyetle onları dediğini bilmeden değerlendiremeyiz.
Ve insan yaşamak ister ve bazen de direnemez.

Kavga Günleri’nde dediğim şuydu:
“Konuşalım, bilelim, anlayalım ve yekûne bakalım.
Diyelim ki, böyle böyle ârızaları var, ama şöyle yükseklikleri de var ki bizim için kalıcı olan odur.
Bu bizim adamımızdır.”
Bunu demedik.
Doğruları, yanlışları konuşmadık, konuşturmadık.
Aydınlar bunu yapmazsa olmaz.
Hesap kapanmaz.
Ya yuh, ya alkış.
Burada kavga bitmez.

Nâzım büyük bir değerimizdir.
Tabii Yılmaz Güney’le ve Ahmet Kaya’yla kıyaslanamaz.

Bu konuya bakışımız da bellidir:
Yılmaz Güney’in sanatı şu seviyede bu seviyede onu konuşuruz.
Yalnız onun âdî bir katil olduğunu da konuşuruz.
Bölücülüğünü de konuşuruz.
Türk çocukları, durup dururken hâkim öldüren bir katilden kahraman çıkardığımızı düşünmemelidirler.
Bunu yapamayız.
Yapmamalıyız.
Onun için ondan bir rol model çıkaramayız, çıkarmamalıyız.

Ahmet Kaya, bir garip, talihsiz adam.
Ahmakça laflarını ciddiye aldık, konuştuk.
O da bunu istiyordu.
Sonra işin buraya varacağını bilse o tanıtım maksadlı dikkat çekme lâflarını herhalde etmezdi.
Çünkü sanatı da, şahsiyeti de, hayatı da buna müsaid değildir.

İşin bir başka tarafı daha var ki akıl alır şey değildi.
Bir kaç yıl önce ona devlet ödülü verilmişti.
” Ahmet Kaya’ya devlet ödülü veren kafadan kültür çıkmaz” demiştim.
Büyük ölçüsüzlüktür, ne düşüneceğini bilememektir.
Pusulasızlık ve hadi o aşırı ifadeyle söyleyeyim “kâbesizliktir.”
İsteyen sever, dinler.
Fakat ondan da bir kahraman ve rol model çıkaramayız.

Ekrem İmamoğlu herkesi kucaklamak istiyor.
Bunu anlarım.
Bu ziyaretler o değildir.
Görülmemiş hesapların üstüne büyük alkıştır.
Anlama değildir.
Peşin hükümlerle varılmış bir sonuçtur.
İşin fenası, rol model kabul etmedir.

İmamoğlu bunu yapmamalıdır.
Başkaları yapabilir.
O kimlikte birinin ilk yapacağı işlerden biri bu ziyaret değildir.
İki yıl sonra yapsa, Pâris’e gelmişken onlara da uğradı diyebilirdik.
“Herkesi kucaklıyor, bunları da hadi hoş görelim demek istiyor..” diyebilirdik.
Böyle yapmadı, böyle demedi.

Yanlış yaptı.
Siyaseten de yanlıştır.

Aydınlar muhaliftir.
Bunlar gibi yanlış tutum da alabilirler.
Bizim gibi düşünmek zorunda değiller.
2. Abdülhamid bütün muhaliflerini yanına çekmek istiyordu.
Namık Kemal dahil çoğunu görev vererek ülkeye getirdi.
Devlet bunu yapar, affeder.
Ama bilerek.
Paris’e kaçanlardan çoğu gelip burada hizmet gördüler.
Biz bazıları için bunu yapamadık.
Nâzım ve diğerleriyle ilgili de böyle düşünmek lazımdır.

Bu fırsattan faydalanıp tekrar ediyorum:
Herkesi konuşalım.
Alkış ve yuhla ancak düşmanlık ve tapınma olur.
Bilelim, anlayalım.
O zaman “O da bu da bizim değerimizdir” diyebiliriz.
Mümkünse kimseyi dışarda bırakmayalım.
Tabii bilerek… anlayarak.. böyle bir hesap görerek.. açık hesap bırakmayarak…

Bunu yapmadığımız için Türkçesini çok sevdiğim Nâzım’ı gönül rahatlığıyla her yerde övemiyorum.
“Bugün yaşasa benden ileri Türkçü olduğunu görürdük…” de diyemiyorum.

Yılmaz Güney ve Ahmet Kaya’nın bu konularda sözü bile olmaz.

Yazar
A. Yağmur TUNALI

Yağmur Tunalı,1955 yılında, Kayseri Yahyalı’da doğdu. Orta öğrenimini, Niğde, Kayseri ve Samsun’da; Erzurum Atatürk Üniversitesi’nde başladığı yüksek öğrenimini, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Fransız ... devamı

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen