Yitik Hazinenin Kâşifi: Fuat Sezgin

 

İrfan YILMAZ
Yitik Hazine Yayınları, İstanbul 2010

Yaptığı çalışmalarla İslam medeniyetini öğrenmemiz hususunda bir çığır açan Fuat Sezgin, 24 Ekim 1924’te Bitlis’te doğdu. İlkokulu Doğubayazıt’ta, Ortaokul ve Lise’yi Erzurum’da tamamladıktan sonra, 19 yaşındayken İstanbul Üniversitesi Arap Dili ve Edebiyatı bölümüne (Şarkiyat Enstitüsü) girmiş ve burada dünyanın en büyük oryantalistlerinden kabul edilen Alman Hellmut Ritter’in talebesi olmuştur. Ritter’in matematikle meşgul olmasını ve modern matematiğin temelinde İslam alimlerinin bulunduğunu söylemesi üzerine Şarkiyat okumaya karar veren Sezgin, Ritter ile çalışmaya başlar. İslam bilim tarihi ve medeniyetine ait eline geçen her yazılı nesneyi büyük bir ihtimam ve dikkatle inceleyerek onu bugünün ölçülerinde tanıtan, tercüme eden ve dip notlarla izah ederek yayınlayan Fuat Sezgin Hoca’nın en önemli çalışması GAS şeklindeki kısaltılmış sembolüyle tanınan “Geschichte des Arabischen Schrifttums”dur. GAS İslam İlimler tarihinin vazgeçilmez en temel müracat eseridir. Sezgin’in; Süleymaniye Kütüphanesindeki binlerce el yazması arasından ilim dünyasına tanıttığı en değerli eserler arasında Ebu’l İz’el Cezeri’nin daha sonra türkçeye çevrilen “Olağanüstü Mekanik Araçların Bilgisi Hakkında Kitap” isimli çalışması ise dünya teknoloji tarihinin en önemli kitaplarından biridir. Fuat Sezgin, uzun yıllar uğraşarak İslam âlimlerinin kimi kaybolmuş, kimi sadece kitaplarda teorik olarak kalmış icâtlarını âletleştirmeyi başararak bu konuda da bir ilke imza atmıştır. İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi’ne merak uyandıracak ve bu sahada ilerlemeleri için bilim adayı gençlere yol gösterecek “Yitik Hazinenin Kâşifi” Prof. Dr. İrfan Yılmaz imzası taşıyor  (Kitap tanıtım azısından alıntıdır).

Not: Aşağıdaki yazı Sayın Prof. Dr. Muhsin Kalkışım’ın 15 Ekim 2014 tarihli http://haber.gumushane.edu.tr/79/yazarlar/yitik-hazinenin-k%C3%A2sifi-prof.-dr.-fuat-sezgin.html’deki yazısından alınmıştır.

Ömrü bir asra yaklaşan İslâm bilim tarihçisi Prof. Dr. Fuat SEZGİN’in 90. yılının bitimine tekâbül ediyor. Fuat SEZGİN’in hayatında dikkate değer vak’alar var. 27 Mayıs 1960’dan sonra İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesindeki görevine son verildi ve 147’liklerden biri oldu. O da büyük tarih üstadı Prof. Dr. Kemal KARPAT gibi kadri bilinmeyenler listesine dâhil oldu. Akademik kariyerine Almanya’da devam etti ve oraya yerleşti. 1981 yılında Frankfurt’ta kurduğu Johann Wolfgang Goethe Üniversitesi Arap İslâm Bilimleri Tarihi Enstitüsü ve Müzesi’nde çalışmalarına devam etmektedir. “İslâm Bilim Tarihi” alanında yüzlerce kitap ve makaleye imza atan Prof. Dr. Fuat SEZGİN, 27 dili iyi derecede bilmektedir.

Baskısı tükenen 5 ciltlik “İslâmda Bilim ve Teknik” isimli eserinin bölümleri, üstadın çalışma alanlarını gösterir niteliktedir: 1. Astronomi, 2. Coğrafya, 3. Denizcilik, 4. Saatler, 5. Geometri, 6. Optik, 7. Tıp, 8. Kimya, 9. Mineraller, 10. Fizik ve Teknik, 11. Mimari, 12. Savaş Tekniği, 13. Antik Objeler.

Prof. Dr. İrfan YILMAZ, Prof. Dr. Fuat SEZGİN’le muhtelif görüşmelerinde aldığı notları harmanlayarak “Yitik Hazinenin Kâşifi: Fuat Sezgin” adıyla yayımladı. (Yitik Hazine Yayınları, İstanbul: 2009) Kitapta ilgi çekici bulduğum bazı kesitleri sizinle paylaşacağım.

Fuat SEZGİN, daha 19 yaşındayken (1943) İstanbul Üniversitesi Şarkiyat Enstitüsünde dünyanın büyük oryantalistlerinden Alman Hellmut RITTER’in talebesi olmuştur. “Bütün büyük hocaların nev-i şahsına münhasır huyları olduğu gibi RITTER de Fuat Hoca’ya göre ‘çok zor bir adam’dır. ‘Çalışmaya başladıktan bir iki gün sonra bana ‘Fuat! Günde kaç saat çalışıyorsun?’ diye sordu. ‘13-14 saat çalışıyorum.’ dedim. O zaman bana ‘Bu çalışmayla âlim olamazsın. Eğer âlim olmak istiyorsan bu zamanı artıracaksın. Benim hocam WIEDEMANN günde 24 saat çalışırdı. Gün 24 saatten fazla olsaydı daha da çok çalışırdı.” dedi. Ben de bu konuşmadan sonra giderek çalışma saatlerimi artırarak 17 saate kadar çıkardım.” (s. 13)

“Dünya coğrafya tarihini yazmaya başlayacağım sırada bildiğim dillerin bu hususta yeterli olamayacağını fark ettim ve 53 yaşından sonra Rusça, 60 yaşından sonra da Portekizce öğrendim.” (s. 65)

Müellife göre Türkistan’da ve Orta Doğu’da, Hive, Buhara, Semerkant, Cundişâpûr, Isfahan, Bağdat ve İskenderiyye bir zamanlar bütün dünyanın yeni ilim merkezleriydi. Bağdat, Endülüs, Semerkant ve Buhara ekolleri, bilim tarihinde sarsılmaz izler bırakmış, buralardan yetişen dünya çapındaki bilim adamları insanlığı bir güneş gibi aydınlatmaya devam etmiştir. (s. 40)

“Avrupa medeniyeti İslâm medeniyetinin bir çocuğudur.” diyen Fuat SEZGİN, şu tespiti yapmaktadır: “Bugünkü Avrupa medeniyeti, İslâm medeniyetinin muayyen şartlar içerisinde, muayyen bir devirden sonra farklı inanç dünyası, iktisadî ve jeopolitik şartlar altında ortaya çıkan devamından ibarettir.” (s. 48)

“İslâm medeniyetinde eğitim-öğretim hoca merkezli olduğu için intihal nispeti çok azdır… Kaynak zikrederek ilim yapma geleneği tarihte belki de ilk defa İslâm medeniyetinde teşekkül etti. Bu geleneğin yerleşmesindeki en önemli sebep, hadis rivayetlerindeki hassasiyettir. Bu nokta son derece önemlidir ve pek çok oryantalist bu noktayı anlayamamıştır.” (s. 54)

“Portekizliler esasında hiçbir şeyi keşfetmediler. İslâm haritaları 15. asrın başlarında onlara ulaşmıştı. Bunu kendi tarih kitaplarından çıkarıyoruz. Hint Okyanusu kıyılarında çok miktarda altın, halı ve baharat olduğunu biliyorlardı. Baharat, etlerin kokmamasına sebep olduğundan Avrupa için mühimdi. Hint Okyanusu’na denizden ulaşmaya çalışıyorlardı. Ama Portekizlilerden evvel bu yol Müslümanlar tarafından kullanılıyordu. Portekizlilerin modern denizcilik biliminin kurucusu olduğu bilgisinin yanlışlığını ispat ettim. Bunu İslâm İlimleri Tarihi’nin 11. cildinde bulabilirsiniz. Müslümanlar, Afrika’nın güneyinden geçerek 9. yüzyılda Çin ile ticaret yapıyorlardı.” (s. 87)

“Carl Benjamin BOYER, ‘Matematik Tarihi’ adlı eserinde yer çekimi nazariyesini İngiliz bilim adamı NEWTON’dan önce Bîrûnî’nin ortaya attığını yazmaktadır. George SARTON tarafından beşeriyetin tanıdığı en büyük kafalardan biri olarak vasfedilen Bîrûnî, büyük gayretler harcayarak boylam derecelerini çok dakik bir şekilde ölçebilmek için yeni bir metot buldu.” (s. 90)

“Denizcilik biliminin iki temel prensibi vardır: Biri, engin denizde büyük mesafeleri ölçebilmek. İkincisi ise bulunduğunuz noktayı tespit edebilmek. Bu ikisi Avrupa’da ancak 20. yüzyılın ilk yarısında mümkün olabildi… Engin denizlerde koordinat hesaplama usulünü Müslümanlar 15. asırda yapabiliyordu. Müslümanlar, enlem boylam derecelerini gösteren ve bunlara dayanan dünyanın ilk haritalarını çizdiler.” (s. 91-92)

“Takîyüddîn, büyük ve akıllı bir adamdı, fizik sahasında yaptığı bazı keşifleri hiç kimse bilmiyor ve sözünü etmiyor. James WATT’tan 250 sene önce buhar kuvvetini ilk defa kullanıma koyan adamdır.” (s. 118)

“Usturlaplar 10. yüzyıldan itibaren İslâm dünyasından Latin dünyasına ulaştı. O dönemde astronomi o kadar ileri gitmişti ki insanların çoğu ceplerinde saat gibi usturlaplar taşıyor, gezegenlerin hangi tarihte hangi burçta olacağını hesap edebiliyorlardı.” (s. 119)

“Diyarbakır’da Artukoğullarının sarayında başmühendis olarak görev yapan Cezerî, Sibernetik biliminin de kurucusudur. Sibernetik ve otomatik sistemlerin başlangıcı konusunda Descartes, Pascal, Leibniz ve Bacon’dan önce Cezerî, bu ilim dalını dünyaya tanıtmıştır.” (s. 123)

“İbni Sînâ’nın Kitâbü’ş-Şifâ isimli ansiklopedisinin taşlara dair kısmı, Avrupa’da 12. yüzyıldan 1928 yılına kadar Aristo’nun bir kitabı olarak tanıtılıyor ve değerlendiriliyordu. Ancak 1928’de HOLMYARD adındaki bir İngiliz, Aristo’ya istinat edilen bu kitabın İbni Sina’nın Kitâbü’ş-Şifâ’sının bir kısmı olduğunu ispat etmiştir.” (s. 135)

Modern optik, 11. yüzyılda İbnü’l-Heysem adlı büyük âlim tarafından inşâ edilmiştir. Onun Basariyyât kitabı, 12. yüzyılda Latinceye tercüme edilmiş ve bu âbide eserin İtalya’da Leonardo Da Vinci’ye kadar büyük tesiri görülmüştür. Karanlık odanın mucidi olan İbnü’l-Heysem, bugünkü modern fotoğrafçılığın da temellerini atmıştır. (s. 142)

“İbnü’l-Heysem’in kitabına şerh yazan büyük bir astronom, fizikçi ve optikçi olan Kemâleddin Fârisî ise 14. yüzyılın başında gökkuşağını izah ederken ‘Güneş ışığı su damlasında iki defa kırılır, iki defa yansımaya uğrarsa burada renk ayırımı başlar. Bu renk ayrılımı 42 dereceye kadar ulaşırsa orada dört renk ortaya çıkar, bu bizi gökkuşağının gerçeğini anlamamıza götürür.’ diyor.” (s. 143)

Prof. Dr. Fuat SEZGİN’in önemli bir talebi var: “Ölmeden önce son arzum, devletimizin veya sponsorluk yapabilecek zenginlerimizin sahip çıkarak Frankfurt’taki İslâm Bilim ve Teknoloji Müzesinin bir kopyası yaptırılarak İstanbul’da bir enstitü ve müze açılabilmesi.” (s. 68)

Bugün bir kopyası olmasa da küçük bir örneği “İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi” ismiyle İstanbul’da Gülhane Parkı içerisinde yer almaktadır. Prof. Dr. Fuat SEZGİN tarafından hazırlanan ve 24 Mayıs 2008 yılında açılan müze, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Frankfurt Goethe Üniversitesi Arap İslam Bilimleri Tarihi Enstitüsü, Prof. Dr. Fuat SEZGİN, Türkiye Bilimler Akademisi (TUBA) ve Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırmalar Kurumu (TÜBİTAK) arasında 16.01.2007 tarihinde imzalanan protokole göre faaliyet göstermektedir. 3500 m²’yi ihata eden sergi alanı ve toplam 570 adet alet, cihaz kopyaları, maket ve model koleksiyonu ile alanında Türkiye’de ilk, Frankfurt’tan sonra dünyada ikinci örnek teşkil eden müze olması açısından önem arz etmektedir.

Prof. Dr. Fuat SEZGİN’i minnet ve şükranla yâd ediyoruz.

Yazar
Kırmızılar

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen