Bursa yokuşların hatta bayırların şehri.
Yokuş deyince, eğimi daha az sanki. Bayır deyince, daha başka. Dik, göz korkutan, nefes daraltan, bacak ağrıtan, bel büken… Mümkün olduğunca daha az eğimli olanı az daha uzak olsa da yani, yolu uzatmak pahasına alternatifleri tercih edilen dik yokuşlar. En dik olanlardan biri Fışkırık Yokuşu. Neden Fışkırık denmiş bilmiyorum tabi. Ama annemlerin evi ile Ulucami arasını dümdüz olarak bağlayan yedi sekiz dakikalık yürüme mesafesi. Yakınlığının bedeli zahmeti olsa gerek. Bu civarın tamamı bu şekilde yokuş. Paralel olanların adı bir taraf Üçkurnalar, bir taraf Hamamtekke. Diğer taraf Maksem Yokuşu. Ve buralar üç beş dakikada bir türbe, cami küçük büyük kabristanlar ve makamlarla dolu. Babacığımın hayali imiş ezan sesine , camiye yakın bir ev. Elli yıla yakın ki bu mahalle bu camiler bu yokuşlar. Hemen her sabah, ta ki pandemiye kadar Ulucami de sabah namazı…
Bu yokuş, onca yıldır üzerinde konaklayan evler ve sakinleri. Eski Bursa’nın kalbi sokaklar. Tarih, ecdad ve ruh. Bursa ruhu. Sur içi az ötede. Sur kapıları. Üftade Hazretleri, Emir Sultan Hazretleri, Muradiye Külliyesi, Somuncu Baba Hazrerlerinin fırını. Tezveren Hazretleri, Arapdede. Pınarbaşı Mezarlığı, Şehitlerimizin kabirleri, Alacahırka Mezarlığı, Kozahan, saat kulasi, Tophane, Orhan Gazi Osman Gazi Türbeleri, Yeşil Cami Yeşil Türbe…
Bizim yokuşun yürüme mesafesi , dört bir yöne yirmi dakika… Daha yukarılar Uludağımızın etekleri. Ve yürümeyle zor gidilebilen öyle kolayla herkese de nasip olmayan vaktin dergâh tekke ve makamları…
Bursa şehirlerin incisi. Hele ki konakları… Tarihi evler. Şimdilerde az sayıda kalanlar meraklılarınca restore edilip milyonlara satışa sunuluyor ama alcının da tarih ve kültür vefalısı olması gerekiyor ki o da az bulunurluğundan satılık ilânları uzunca kalıyor konakların boyunlarında.
Parası olan da merak yok, merağı, vefası, sevdası olan da para…
Dünya böyle bir alem işte. Ya da pazar.
Hiç toplanmayan.
Nice zaman belki yıl var Fışkırık Yokuşu’nu tercih etmeyeli. İnerken yine neyse de ki iniş bile dizlere yük. Çıkarken belki üç dört yıl var.
Dün bi yâd ettik anne oğul. Yürüdük elele kolkola.
Kokladık gençliği çocukluğu…
Ve fotoğraf bıraktık anılara.
Daha fazla yaşlanıp buralara çıkamaz olmadan evvel.
Tarih kokan tarih tüten şehirler. İstanbul gibi. Bursa gibi. Kütahya gibi. Sivas gibi. Kastamonu gibi, Erzurum gibi, Kars gibi, Elazığ gibi, Maraş gibi, Urfa gibi…
Keşke koruma altına alınsa. Kalbi olan tarihin şah damarı olan alanları, can cekişen konakları devlet eliyle desteğiyle yaşatılsa…
Ve sokaklar kimliksizliğe, sıradanlığa, aynılığa evrilmese.
Aziz kalsa, özel kalsa, biz kalsa,