Sabah evden çıktım, karanlık. Gökte yağmur irisi bulutlar. Sanki göğün midesi bulanmış. Ali Abi sokağını yıkamış.
Bulutlar içini dökecek belki. Belki bize kararıp duracak.
Dağlara kar yağmış, bir arkadaşım oralardan fotoğraf gönderdi. Annemin saksıdaki çiçeği açmış.
Bir türkümüzde diyor ya;
“Bu dünyanın devranına
Aldanma gönül aldanma
Zilli çanlı kervanına
Aldanma gönül aldanma..”
Bazen ağır yükler olur içinde taşıdığımız, bazen kuşlar uçar sevdalı dallara. Bazen derdimizle sırdaş oluruz.
“Güldürür yüze devranı
Bir gün okutur fermanı
Bulaman derde dermanı
Aldanma gönül aldanma..”
Bildiğimiz olur, bilmediğimizi bilmediğimiz olur. Sustukça çoğalır içimizdeki sesler. Dünya bizim ayağımızı tutar tutar bırakır. Bir gün tam tutup bırakmayacağını söyler.
Kervan yoldadır izdedir,
Alıp verenler bizdedir,
Çok dalga bir denizdedir,
Daim imtihan içinde.
Türkü devam eder.
“Bilir misin neden nesin
Bir gün kesilecek sesin
Çürür cisminle kafesin
Aldanma gönül aldanma.”
Yaptıklarımız vardır, yapamadıklarımız vardır. Muhakkak yarım kalan işlerimiz olur. Burada koyduğumuz, orada alacağımızdır.
Kanat sesiydi duyduğum,
Düşen yıldızdı saydığım,
Aldığım, kendi koyduğum,
Kul çeker mi derdimizi?
Şerif Aydemir Ağabey diyordu ki “kime sorduysam evinde bir oda eksik.”
“Evden barktan geçeceksin
Ecel tasın içeceksin
Ne ektinse biçeceksin
Aldanma gönül aldanma…”
“Aman dünya ne dar imiş” diye söyleniriz. “Boşa çiğnemişim yalan dünyayı” der bir başkası uzaklardan. Dünya aralanır olur artık. Bir anadan dünyaya gelen yolcu, görünce dünyaya gönül verir sonra da seslenirler; “Bir gün şu dünyadan göçüp gidersen, boşa gider gözyaşların ağlama.” Dünyadaki tükenmez murat var dediklerini bilir Veysel ama ne alanı görmüş, ne murat görmüştür. El vurup yaremi incitme tabip deriz, hoşnuduzdur belki. Gafil gezme diyenleri duyarız da dinler miyiz bilmem. Bir bülbül figan eder teselli ederiz gücümüzce;
“Ne feryad edersin divane bülbül
Senin bu feryadın gülşene kalsın
Bu dünyada eremezsen murada
Huzuru mahşerde divana kalsın..”
Kerem’i yandırıp kül eden dünyaya güvenmemiş Çobanoğlu. “Benim sadık yarim kara topraktır” demiş Aşık Veysel sonunda.
Dünya bir gökkuşağı, var mı yok mu belli değil.
Geçen gün annemle köye doğru yola çıktık. Ağaçlar yapraklarını dökmüş ya da sararmış. Anneme “artık kış geldi” deyince “Sağ olana üç ay sonra yaz” dedi.
Dünya döner illâ ki,
Ne yazılmışsa “peki”,
Öyle bir ölmeli ki,
Toprağa bahar gelsin.