Rasim, Muharrem Kubat Ağabey, İbrahim Ağabey Konya Aşıklar Bayramı’na gidecekler. Güzergâhları da Eskişehir, Çifteler -sonra aynı yola dahil olacağız- Emirdağ, Bolvadin, Çay, Akşehir, Konya.
Muharrem Hoca’nın arabası ile yola çıkıyorlar ama şoförlüğü Rasim yapıyor. Arabanın panelinde kırmızı ışık yanıyor, belli ki bir sıkıntı var, oto elektrikçiye gitmek lâzım. Günlerden de Pazar. Açık dükkan bulmak zor. Ama ışık devamlı yanmıyor. Bazen sönüyor, bazen yanıyor.
Yola çıkıyorlar. Çifteler’de baktırırız, Emirdağ’da baktırırız derken yola da devam ediyorlar, arabada da bir sıkıntı yok, gidiyor. Konya’ya varıyorlar. Girişte Sanayi Çarşısı’na uğruyorlar. Rasim İbrahim Abi’ye sıkı sıkı tembih ediyor. “Abi Oto Elektrikçi yazan açık dükkan bak.” O cadde , bu sokak geziyorlar ama hep kapalı. Birden İbrahim Abi heyecanla “Hah bulduk” diyor. Rasim arabayı durduruyor, bakıyor ama göremiyor.
-Hani İbrahim Abi?
-İşte, karşında ya?
-İbrahim Abi ben göremiyorum.
-Ya hu Rasim koskoca tabelayı görmüyor musun? Okusana şunu.
Oto Elektrik tabelası arıyorlar ya, Rasim tabelayı okuyor, tabelada “Etli Ekmek” yazıyor.
…
Yol Çay’da ikiye ayrılıyor. Sağa dönersen Afyon, sola dönersen Konya istikameti.
İstikamet Karaman ya ben de sola döndüm. Sağımda Sultan Dağları uzayıp gidiyor. Feyz Halıcı Ağabey’in bu dağlara yazdığı bir şiir vardı;
Sultan Dağları
Kozağaçta bir gümüş yol,
Arkada Sultan dağları.
Yol boyunca söylediğim,
Türküde, Sultan dağları.
Hıdırlıkta bir çift nazar,
Aşkın destanını yazar,
Akşehirlim kurmuş pazar,
Sergide sultan dağları.
Ol şahlanıştaki mâna,
Heybet verir kaç sultana,
Bulaşmış elleri kana,
Korkuda Sultan dağları.
Ufkun resme başladığı,
Bulutların dişlediği,
Ak ellerin işlediği,
Hırkada Sultan dağları.
Allahım bu nice gündür,
Gökler ağlar hüngür hüngür,
At koşturur bir cihangir,
Terkide Sultan dağları.
Şiirde bahsedilen Akşehir’de Nasrettin Hoca şenlikleri yapılır. Yıllar önce Feyzi Halıcı Ağabey bizi davet etmişti ve Hıdırlık’ta bir gece kalmıştık. Hıdırlık, Hızır, İlyas, bahar, yeşillik, yatır.. onları çağrıştıran ve bir çok yerde olan güzellikler tepesi.
Yine bir öğretmen Akşehir’de görev yapıyormuş. Memleketinden iki kiraz fidanı getirip dikmiş. Şimdi Akşehir kiraz diyarı olmuş. Ceviz iriliğindeki kirazların tamamı ihraç ediliyor dense yeridir.
Oraya gittiğimizde Feyzi Ağabey’in arkadaşı bizi kiraz bahçesine götürmüş, piknik yapmıştık. İki kök ağacı da toplamamış, bize ayırmış. Gelirken de yanımıza iki, üç kilo kiraz koydu hediye olarak. Kirazları arabanın bagajına koyarken bir büyüğümüz “acaba bize çok mu verdi” diye koşa koşa gelip bakmıştı.
O kirazların çekirdeğini dikmişti babam. Şimdi o kirazlardan biri tarlada ama kirazlar o büyüklükte olmuyor.
..
Eskişehir’de bir gurup üniversite öğrencisi bana Mevlana hakkında bir şeyler sormuşlardı. Tam da o sıra Mevlana törenlerinin olacağı hafta idi. “Ben anlamam, hadi Konya’ya törenlere gidelim, orada kendiniz görün” diye yola çıktık. Mahmudiye’de at çiftliğine uğradık, Sakarya Başı’nda Sakarya Şiiri’ni okuduk. Konya’ya vardığımızda Feyzi Halıcı Ağabey de orada idi. Evine gittik, bize uzun uzun Mevlana’yı, hatıralarını anlatmıştı. Çok verimli bir gezi olmuştu. Şimdi o gençler kırklı yaşlarını sürüyor.
…
Giderken geçtiğimiz yerlerdeki arkadaşlara telefon edip selâm verip geçtik.
Biz yolumuza devam etmeliydik. Daha Karaman’a çok vardı.
Feyzi Halıcı Ağabey’in sözlerini yazdığı, Murat Çobanoğlu’nun çırağı Mürsel Sinan’ın müziklendirdiği türküyü Musa Eroğlu söylesin efendim.
Ettiler dost nazarında,
Esir göze kaşa beni,
Sorgusuz can pazarında,
Yazdılar en başa beni.
Boyum yüce arşa-değin,
Gücünüz yeterse eğin!
Meyil vermiş bellemeyin,
Acı pişmiş aşa beni.
Efkârım zor gelir dile,
Sözüm, sohbetim mert ile,
Nice olunmaz dert ile,
Koydunuz baş başa beni.
Yok bu işte sayım, suyum,
Gönülce olmalı uyum,
Ben toprağın tohumuyum,
Ekmeyiniz taşa beni.
Ateş değse çam dalına,
Demir döner at nalına,
Kızgın haset mangalına,
Yapmayınız maşa beni.
Kimler düşüme girdiler,
Dal misali devirdiler,
Gam yüküydüm çevirdiler
Gözden akan yaşa beni.
Feyzi Halıcı