Yollara Dâir

İnsan talihini en fazla meşgul eden kelimelerden birisi olan yol, yolcunun ve yolculuğun ayrılmaz bir parçasıdır. İnsanı ifade eden en güzel edebî eserlerin muhtevası bazen yolla şekillenmiş ve yolla kıvamını bulmuştur.

Yol, yolcunun maksadına kavuşmasına vesilen olan şeyi ifade eder. Bu sebepten onun tarih içinde zengin bir anlam dünyasıyla birlikte işlendiğini görmekteyiz. Metin Kayahan Özgül yolu anlattığı aşağıdaki satırlarda kelimenin zenginliğini ve onun insan tâlihi üzerindeki yapıcı rolünü şöyle ifade eder:

“… bir ‘ehl-i tarîk’ için ‘tarîkat’in mânâsı her ne ise, bir yolcu için yolun mânâsı da oydu. Yolcu dediğiniz, yola yayan çıkardı; soğuktan derisi yarılır, sıcaktan bağrı yanar, yağmurda iliklerine kadar ıslanır, tipide kirpikleri donar, nehirden geçerken azığını suya verir, çarığını bataklığa bırakır, kesesini haramîye kaptırır, bitlenir, vahşî hayvanlarla boğuşur, açlıktan ve susuzluktan kendini kaybettiği anlar olur, akrep sokar, çiyan dalar, kara taşı yastık, yaprakları yorgan eder, yolunu kaybedip aynı yerde döner ha döner, ayakları yol yol yarılır, bacaklarını çalılar yırtar; ama varacağı yere de ulaşırdı. Yolcuyu işte bu çileli yürüyüş pişirir, terbiye ederdi.”[1]

Yol kelimesi hem deyim hem de atasözlerimizde öylesine sık karşımıza çıkar ki, sırf bu durum bile onun dilimize, kültürümüze ve edebiyatımıza ne kadar mâl olduğunu gösterir: yola girmek, yoluna koymak, yolunu bulmak, yollara vurmak, yol açmak, yolunu şaşırmak,  yola çıkmak, yoldan çıkmak, yoldan kalmak, yol aramak, yollara düşmek, yol göstermek, yol bulmak, yol beklemek, yol gözlemek, yol yapmak, yolu düşmek, yol görmek, yol almak, yolunda gitmek, yoluna koymak, yol tutmak, yol geçen hanına dönmek. Yol kelimesinin deyimlerdeki kullanımı bununla sınırlı değildir. Bunlardan diğer bazıları ise şöyledir: Yola düzülmek, yola gelmek, yola getirmek, yola yatmak, yol etmek, yol kesmek, yol vurmak, yolunu kesmek, yolunu sapıtmak, yol vermek, bir işi hâline yoluna koymak, kötü yola düşmek, gözü yollarda kalmak, yarı yolda bırakmak, aynı yolun yolcusu olmak…[2]

Bu deyimler, kelimenin Türkçemizdeki sarsılmaz kuvvetine işaret etmektedir. Bu deyimler içinde tasavvufî litaratürde kullanılanlar ise şunlardır: “Yola girmek, yola götürmek, yola sokmak, yoldan çıkmak, yoldan kalmak, yolda kalmak, yol göstermek, yolsuz, yolsuzluk, yol vermek – vermemek, yol vurmak, yol kesmek.”[3]

Yol, yol arkadaşı ve yolculukla ilgili atasözlerimiz ise zengin denebilecek ölçüdedir. Bunlardan bazısı şöyledir:

“Abdalın karnı doyunca gözü yolda olur”, “Acele yürüyen yolda kalır”, “Ağır git ki yol alasın”, “Ahmak iti yol kocatır”, “Araba devrilince yol gösteren çok olur”, “Arık at yol almaz, arık it av almaz”, “At yiğidin yoldaşıdır”, “Atın varken yol tanı, ağan varken el tanı”, “Azıksız yola çıkanın iki gözü el torbasında kalır”, “Borç ödemekle yol yürümekle tükenir”, “Can canın yoldaşıdır”, “Çiftçiye yağmur, yolcuya kurak; cümlenin muradını verecek Hak”, “Dağ ne kadar yüce olsa yol üstünden aşar”, “Danışan dağları aşmış, danışmayan düz yolda şaşmış”, “Erken kalkan yol alır, erken evlenen döl alır”, “Eşek eve gelmiş, yorga (yüğrük at) yolda kalmış”, “Hal halin yoldaşıdır”, “Herkesin ettiği yoluna gelir”, “Su testisi su yolunda kırılır”, “Varsa pulun herkes kulun, yoksa pulun dardır yolun”, “Yol bilen kervana katılmaz”, “Yol eri yolda gerek”, “Yol sormakla bulunur”, “Yol yürümekle, borç ödemekle tükenir”, “Yolcu yolunda gerek”, “Yoldan (yol ile) giden yorulmaz (Yolunca giden yorulmaz)”, “Yoldan kal, yoldaştan kalma”[4], “Yolculuya sohbet haramdır”, “Yol çalısız, kul delisiz olmaz”.

Yol kelimesi, şiirimizde de en çok kullanılan kavramlardan birisidir. Râh, reh, tarik, meslek gibi çeşitli şekillerde karşımıza çıkan kelimenin şiir dilinde çok zengin bir kullanım alanı vardır. Sadece Karacaoğlan’a ait şu şiirde bile yolun ne kadar zengin çağrışımlarla kullanıldığını görürüz:

Felek vermezsin dengi dengine,

Yolum düşürdün yine ingine,

Kader getirdi Karaman iline,

Çimenleri mahzun, gülleri mahzun.

Aşıp dağları seyran eyledim.

Garib gönlümü hayrân eyledim.

Doğdu gönlümden ben de söyledim,

Yaylalar mahzun, yolları mahzun.

Karac’Oğlan, konayım güllere;

Gidelim, gönül, uzak illere.

Selâm söyleyin garib yollara,

Gördüm ovalar, çölleri mahzun.[5]

Yolun mistik ekollerde, dinlerde ve tasavvufta çok önemli bir yeri vardır. Din, meslek, sülûk, seyr ü sülûk, sâlik, tarik, tarikat gibi kelime ve kavramlar hep yolla ilgilidir. Kısacası insanın Allah’a yaklaşması, yaşadığı mânevî hayat tarzı, dünya kültürlerinde genelde yolla anlatılmıştır. Yolla ilgili kavramlara özellikle Çin ve Hint kültürlerinde sıkça rastlanır.[6]

Bu kavramın din ve tasavvuf terminolojisindeki kullanımlarına dikkat çeken Mustafa Kara, şöyle der: “Şeriat, suyun kaynağına giden yol anlamına geldiği gibi, tarikat da yol demektir; mezhep de aynı anlama gelmektedir. İşte Türkçemizde kullanılan ve büyük çoğunluğu gönül hayatı ile de ilgili olan ‘yollar’: yol açmak, yol almak, yol aramak, yol ayrımı, yol bulmak, yol eri, yol göstermek, yol vermek, yola gelmek, yola girmek, yolda çıkmak…”[7]

Yolculuk, yollar ve menziller bahsi tasavvufta mânevî mertebeleri dile getirmek için kullanılmıştır. Bu türden bir mânevî yolculuğu bir eserinde anlatan Heratlı Abdullah Ensarî, kitabına Menazilü’s-Sairin (Yolcuların Durakları) adını vermiştir.[8] Biz bu bahsi ayrıca işlediğimizden, burada uzun uzadıya durmak istemiyoruz. Ancak Şeyhî Muslihiddîn Mustafa Halvetî’nin şu beytini kaydetmek istiyoruz:

Yol varanlardan haber al gel bu yolun doğrusun

Bilmeyen yol neylesin ol sırr-ı ev ednâya yol[9]

Yol konusunun ayrıca incelenmesiyle daha da zengin ve değişik malzemelerle karşılaşmamız mümkündür. Çünkü durmaksızın devam eden hadiseleri ve hızlı bir şekilde tükenip giden insan ömrünü ve zamanı en güzel şekilde anlatmaya yarayan kelimelerin başında yol gelmektedir. Bu anlamda yol, bir mecaz örtüsüne bürünmesi en kolay kelimelerden biridir. Taşıdığı anlam derinliği oranında sahip olduğu perspektefin genişliğinden de kaynaklanabilir bu durum. Yol bu anlamda birçok kelimenin ihtiva ettiği mânâyı içinde barındırmaktadır. Bunu en çok din ve tasavvuf terminolojisinde görmekteyiz.

Dipnotlar

[1] Metin Kayahan Özgül, “Demir Asâ Demir Çarık…” Hece Dergisi Gezi Özel Sayısı, Yıl: 15, Sayı: 174/175/176, Haziran/Temmuz/Ağustos 2011, s. 12.

[2] Deyimler için şu kaynaktan faydalanılmıştır: Ömer Asım Aksoy, Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü 2 Deyimler Sözlüğü, Türk Dil Kurumu Yayınları, Dördüncü Baskı, Ankara, 1984.

[3] Süleyman Solmaz, “Divan Şiirinde Sefer”, Türkiyat Araştırmaları Dergisi, S. 17, Yıl 2005, s. 134.

[4] Ömer Asım Aksoy, Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü 1 Atasözleri Sözlüğü, Türk Dil Kurumu Yayınları, Dördüncü Baskı, Ankara, 1971, s. 386.

[5] Müjgân Cunbur (Haz.), Karacaoğlan, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara 1985, s. 104-105.

[6] M. İkbal, Câvitnâme, Çev.: Annemarie Schimmel, Kültür Bakanlığı Yayınları, 2. Baskı, Ankara 2000, s. LI-LII.

[7] Mustafa Kara, Gönül Mektupları, Dergâh Yayınları, İstanbul 2014, s. 24.

[8] Mustafa Kara, a. g. e., s. 31.

[9] Şeyhî Muslihiddîn Mustafa Halvetî, Dîvân-ı İlâhiyât, Haz.: Mustafa Tatcı, H Yayınları, İstanbul 2010, s.141.

Yazar
Yasin ŞEN

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen