Esat ARSLAN
Banker faciasının yaşandığı dönemi anımsar mısınız? Pek bilemiyorum ama bizler o günleri gördük, yaşadık ve de o iklimi teneffüs ettik. Şimdiki milyarları kaptıkaçar “Çiftlik Bank “dombilisi” gibi bir zamanların ünlü “Banker Yalçın”ı da benzer yoldan geçmişti. Ama o hinlik yapmamış, kartlarını açık seçik oynamıştı. Yani, daha sanal dünya bile bilinmezken, bir koyup üç almak isteyen ve de kendilerini akıllı bıdık zannedenlerin paralarını kendisine yöneltmesini bilmişti. Bugünkülere göre söyleyelim, o günün “bul karayı al parayı”tezgâhı kuranlar bile zemzemle yıkanmış gibiydi. Köşe dönmecilik bile, mazlum paraları, ahlı paralar üzerine kurulmuyordu. Şimdikiler gibi ”Deveyi Havutuyla yutmak”gibi bir gaileler yoktu. Dilim varmıyor ama neredeyse namuslu dolandırıcılardı, diyesim geliyor, içimden. Zaman zaman rahmetli Kemal Sunal’ın o ünlü repliği aklınıza gelmiyor mu? “Hiçbir şeyden çekmedik, namuslu gibi görünen namussuzlardan çektiğimiz kadar.”Bu arada söyleyelim, İller Bankası’nda çaycılık yaparken 18 yaşında bankerliğe başlayan Yalçın, içeri tıkılan tek banker olmuştu. Banker Yalçın zeki, uyanık, oldukça renkli bir insandı. Banker faciaları müsebbipleri gibi yara almadan kurtulamadı, bedel ödedi, hızlı yaşadı, su testisi suyolunda kırılır misali, sonunda hesaplaşma kurşunlarına hedef oldu ve de 36 yaşında gencecik öldü, gitti, bu kavanoz dipli dünyadan. Kavanozların dibindeki yoğun cam tabakası nedeniyle, bakıldığında cisimlerin gerçek halinin dışında göründüğü gibi hiç olmadı. Mevlana’nın “ya göründüğün gibi ol yâda olduğun gibi görün” vecizesini düstur edindi, böyle yaşadı, böyle de göçüp gitti. Ne diyelim, tek kelimeyle “Yazık oldu”.Şimdikiler gibi, yapanın yanına kâr kaldığı bir mantık egemen değildi o devirlerde. Bankerlikten kalan saklı parası da yoktu, kazanımlarını başka uyanıklara kaptırdı, yedi, yedirdi. Onun tarzı biraz farklıydı, “Titan Kenan”, “Jet Fadıl” gibi“götür koçum, götür”değildi, anımsayabildiniz mi? Düşünüyorum da bahsettiğim bankerler faciasının üzerinden neredeyse 40 yıl geçmiş. Banker Yalçın Hakkın rahmetine kavuştu kavuşmasına ama aslında hakkında yazılan bir kitap ismi de olan “Banker Yalçın Nereden Koşuyor”tekerlemesi sözel tarihe bir not olarak düşüldü, kendi gitti sözü kaldı, yadigâr.
Vay be, bu olayın yaşandığı yılların üzerinden neredeyse kırk yıl geçmiş. “40 yıllık Kâni, olur mu yani “ benzer dolandırıcılık olayları katmerlenerekçocukluğumda oynayan 32 kısım tekmili birden “Baytekin”dizisi gibi, günümüzde de devam ediyor. “Çiftlik Bank” sanal saadet zinciri oyunuyla yeniden Türkiye’nin gündemine taşıyan, sonra da topladığı paralarla Güney Amerika’ya kaçan “Dombili Mehmet Aydın”’ın günümüz köşe dönmecilerine ettiği bu duruma en iyi örnek.
“Dombili konsepti”hemen her alanda egemen. Toplumsal ilişkilerde, uluslararası ilişkilerde de yoğun bir biçimde boy gösteriyor. Hiç başkaca bir şey söylemeye gerek yok, Dombili’nin yaptığını kapı komşumuz Yunanistan da mebzul miktarda yapıyor. Olsun da Türkiye aleyhine olsun diyerek, tüm aldatıcı ilişkileri birbirleriyle mecz ederek kullanıyor. Bütün bunlardan sonra, “Acaba“Dombili Yunanistan” nereden koşuyor ya da koşmaya çalışıyor?” demek lazım değil mi? Bütün bu benzetmelerimle, hiç kuşkunuz olmasın, benzer normları kullanan Yunanistan’da iktidara gelen iktidar mahfillerini kastediyorum. Uluslararası arenada ne yaparlarsa yapsınlar, ilginç olan, bütün bunları Türkiye aleyhine yapmaktan bir an bile geri durmamalarıdır. Düşünün tarihte de böyle olmadı mı? Aktörler değişti, çeşitlendi Yunanistan’ın DNA moleküllerine işlemiş bu “dombili politikası”ise hiç ama hiç değişmedi. Örnek mi istiyorsunuz. Buna en güzel örneklerden birincisi, iktidar değişimiyle birlikte Yunanistan coğrafyasının tümünün ABD’ye askeri üs olarak açılma eğilimidir. Aman dikkat edelim, bunlar NATO üssü değil, doğrudan ABD üssü. ABD’nin Yunanistan’daki askeri varlığını genişletmesinin önündeki tüm engellerin kaldırılması için Türkiye hedefteki ülke olarak öteki olarak seçilmiştir. Lütfen bakar mısınız, “Sputnik Türkçe” haber ajansının haberine göre Yunanistan Savunma Bakanı Nikos Panagiotopoulos’un Yunan Parlamentosundaki sözlerine:
‘Türkiye’nin Batı’dan ve güvenilir bir NATO ortağı olmaktan uzaklaşması, ABD’yi Yunanistan ile ilişkilerini güçlendirmeye yöneltiyor.’
BM güvenlik konseyinin diğer beş daimi üyesinden biri Fransa’yı hiç saymıyorum. Tıpkı Yunanistan politikacıları gibi hareket eden Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron da, Yunanistan ve Güney Kıbrıs’la tam bir dayanışma içinde olduğunu hemen her vesileyle göstermektedir. Macron, Türkiye yönetimini Doğu Akdeniz bölgesindeki faaliyetlerine son vermeye çağırırken,“Tamamen Kıbrıs’la dayanışma içindeyiz ve egemenliğine destek veriyoruz. Türkiye, Kıbrıs’ın münhasır ekonomik bölgesindeki yasadışı faaliyetine son vermeli. Avrupa Birliği bu konuda zayıflık sergileme niyetinde değil”ifadelerini kullanmaktan kendini alamamaktadır. Şunu da not etmeden geçmeyelim. Gelişmeleri adım adım takip eden Türkiye Cumhuriyeti büyük bir kararlılık ve basiret göstererek “Fransa, İtalya, İspanya, Malta, Portekiz, Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin (GKRY) katılımıyla 14 Haziran 2019’da Malta’da düzenlenen “MED 7” VI. Zirvesi sonunda kabul edilen ortak bildiride yer alan Ege, Doğu Akdeniz ve Kıbrıs meselesine ilişkin, taraflı, gerçeklerden kopuk ve uluslararası hukuka aykırı ifadelerini” reddetmiştir.
Şimdi gelelim, Yunanistan’ın kurguladığı ya da tezgahladığı bir başka oyuna Biliyorsunuz, ABD, BM güvenlik Konseyi daimi üyesi olduğu kadar ÇHC’ne meydan okuyan kutuplaşmanın mega mimarıdır. Peki, bu arada kutuplaşmanın öte yakasındaki ÇHC-Yunanistan yakınlaşmasına ne buyrulur?Ekonomisiyle, nükleer silahları ile ve de korkunç büyüklükteki kara ordusu ile ÇHC ’nden bahsediyorum. Efendim bu durumda maharet Yunanistan’da mı, yoksa coğrafyada mı? Malum, küresel politikaları derinden takip eden stratejlerin, ÇHC ile ABD‘nin bir gün ortak çıkarların kesiştiği bir bölgede “kaçınılmaz olarak karşı karşıya geleceği ve savaşacağı”şeklindedir. Anımsayalım, Yunanistan Avrupa Birliği üyesi ülkeler içinde ÇHC’nin “Yeniden İpek Yolu Bir Kuşak Bir Yol” Projesini Ağustos 2018 tarihinde ilk kabul eden ve de bu projeye katılan ilk AB ülkesi olmuştur. Bunun için Çin Devlet Başkanı Xi Jinping’ın Yunanistan’da 10 Kasım 2019 tarihindeki iki günlük resmi ziyaretlerde bulunması bu bakımdan son derece önemlidir. 2016 yılında Yunanistan’ın en büyük limanlarından biri olan Pire’nin Çin’e satılmasından bu yana AB de, dolaylı bir şekilde Atina ile Pekin arasındaki ilişkileri yakından takip etmektedir. Çin hükümetinin Pire limanı konusunda Yunanistan ile 2016 yılında anlaşmaya varması sonucunda, söz konusu limanın hisselerinin yüzde 51’i, yaygın olanın aksine günümüzde dolar yerine Euro kullanan ÇHC devlet şirketi COSCO (China Ocean Shipping Company)‘ya geçmiştir. Gemi yapımı, bakımı, konteynır üretimi, finans ve bilişim sektöründe de yatırımı bulunan dünyanın en büyük deniz lojistik şirketlerinden biri olan COSCO’nun dünya çapında 1000’in üzerinde limanla bağlantıları olduğu gibi, 130’un üzerinde devasa gemileriyle dünya denizlerinde aktif taşımacılık yapmaktadır.
Çin Devlet Başkanı Xi Jinping’ın bu son ziyaretiyle, dört milyar dolarlık ticaret hacmini Avrupa’ya yaymak isteyen ÇHC, Yunanistan ile tarihi bir anlaşmaya imza atarak Avrupa’nın kapılarını kendisine açmıştır.Yapılan anlaşmada, XXI ‘nci yüzyıla taşıma hedefinde 600 milyon Euro değerinde yapılacak yeni yatırımla Pire Limanının, “Bir Kuşak Bir Yol Projesi ve Dünya İpek Yolu”’nu Çin’in Avrupa’ya açılan kapısı olması sağlanacağı tüm dünyaya ilan edilmiştir. Çin resmi haber ajansı Xinhua’da yapılan bir analizde Yunanistan’ın 1997, 2006 ve 2011 yıllarında Arnavutluk, Lübnan ve Libya’daki Çin vatandaşlarının çıkarılması sırasında Pekin yönetimine yardımlarda bulunduğu vurgulanmaktadır. Ayrıca yapılan analizde ÇHC devletinin de ekonomik borçlar döneminde Yunanistan’a yardımlarda bulunduğuna da dikkat çekilmektedir. Çin basınındaki haberlerde ayrıca ÇHC ile Yunanistan arasındaki ticaretin 4.14 milyar dolara ulaştığı belirtilmektedir. Şimdi bütün bunlardan sonra, ne dersiniz, ya da ne diyelim, acaba “Deniz İpek Yolu”yla Türkiye by-pass mı ediliyor?
Avrupa’nın şımarık çocuğu Yunanistan yeni başbakan Miçotakis ile birlikte Çipras’tan kalan Türkiye’ye karşı olması kaydıyla hinliklerine bıraktığı yerden devam etmektedir. Aslında Yunanistan bir taşla çok kuş vurmanın peşindedir. En son söyleyeceğimiz şimdiden söyleyelim. Yunanistan, ÇHC’nin tek taraflı olarak ilan ettiği Güney Çin Denizindeki petrol ve doğal gaz projelerine yabancıların müdahil olmasına ve yabancı askeri güçlerin varlığına sınır getirme arayışı içindeki tutumunu Ege ve Akdeniz’deki fosil yakıt bölgeleriyle benzeştirerek ÇHC’ni kendine müzahir ve taraftar olarak görme eğilimdedir. Çin, 1947’de yayımladığı haritayla egemenlik ihtilaflarının yaşandığı Güney Çin Denizi’nin yüzde 80’i üzerinde hak iddiasında bulunurken, yer altı kaynakları açısından zengin bölgede başta Filipinler olmak üzere aralarında Vietnam, Brunei ve Malezya’nın da bulunduğu komşu ülkelerle egemenlik tartışmaları yaşamaktadır.Çin, hem Doğu Çin Denizi’nde hem de Güney Çin Denizi’nde ada, adacık, kayalık ve cezir yükseltilerinin oluşturduğu bölgede hak iddia ederken “düz esas hatlar”yöntemini kullanmaktadır. Şöyle ki; bölgeyi takımada olarak kabul eden Çin bu ada ve adacıkların en dış sınırından çizilen düz çizgilerin içinde kalan alanı Çin’in iç sularını “mavi vatan” olarak kabul etmektedir. Burada “Mavi Vatan”kavramının anlamı açıktır. Zararsız geçiş yaparak bile geçilemeyecek bir durumu dikte ettirmektedir.
Ama bu arada unutmayalım “Uluslararası Tahkim Mahkemesi”,2016’da Filipinler’in başvurusuyla ÇHC’nin, Güney Çin Denizi’nde tek taraflı egemenlik taleplerinin yasal zemini olmadığına karar vermiştir. Ama gelin görün ki, ÇHC, Filipinler ile yaşadığı sorunun çözümüne yönelik bu tahkim kararını yok hükmünde sayıp, uygulamamakta ve hatta dişlerini göstermeye devam etmektedir.
Ayrıca Pekin’in tartışmalı sularda inşa ettiği yapay adalar üzerinde kurduğu üsleri silahlandırdığı iddiaları, ABD ve bölge ülkeleriyle arasında gerginliğe neden olmaktadır. Bu arada Çin’in Güneydoğu Asya Ülkeleri Birliği (ASEAN)ile müzakere ettiği anlaşma çerçevesinde Güney Çin Denizi’nde petrol ve doğal gaz projelerine ABD kastedilerek yabancıların müdahil olmasına ve yabancı askeri güçlerin varlığına sınır getirme arayışı içerisinde olduğu da tüm mahfillerde seslendirilmektedir. Filipinler Dışişleri Bakanı Teodoro Locsin, bu konuda ÇHC ile yürütülen müzakerelerin “bir süre çok çekişmeli” geçtiğini, ÇHC’nin “Güney Çin Denizi’nde hiçbir yabancı askeri gücün varlığı olmamalı; petrol ve doğal gaz projelerinde sadece bizle çalışabilirsiniz”diye direndiğini kaydetmiştir. Tek taraflı hükümranlığın geldiği boyuta bir bakar mısınız?
Bu arada ÇHC ve ASEAN ülkeleri, Pekin yönetimi ve iddia sahibi diğer ülkelerin tartışmalı bölgelerde büyük bir silahlı çatışmaya yol açabilecek saldırganca eylemlerini caydırma çabası çerçevesinde bir saldırmazlık paktı üzerinde müzakereler yapmaktadır.
Bazıları, Pekin yönetiminin, çıkarlarını baltalayacak bir anlaşmaya asla imza atmayacağı görüşünü taşırken, bir kesim de ÇHC’nin, tartışmalı sularda yapay adalar inşa ettikten sonra ASEAN ile resmi görüşmeleri başlatmayı kabul ettiğine işaret etmektedir.
Şimdi bütün bunlardan sonra neredeyse bu meselenin Yunanistan’ın Lozan hilafına yaşanan askersizleştirilmiş adaların silahlandırılması meselesiyle bire bir örtüşmekte olduğunu ve Türkiye’nin AB’yi de arkalarına alarak Yunanistan ve GKRY ‘nin Türkiye’yi kendi karasuları içerisine hapsetme çalışmalarını.
Bilinen şu ki, Yunanistan kendine göre yorumladığı Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi uyarınca Ege ve Akdeniz’deki su ve rüzgâr enerjisi de dâhil deniz kaynaklarının bulunduğu “Münhasır Ekonomik Bölge”(MEB)(Exclusive Economic Zone (EEZ))‘yi aynen ÇHC gibi doğrudan sahipmiş gibi hareket etme eğilimindedir. Öte yandan GKRY da, KKTC’nin de hakkına tecavüz ederek bu alanlarda da ruhsat vermek için ihaleler açmıştır. Dolayısıyla oyun iki yönlü olup Yunanistan bir taraftan, GKRY diğer taraftan Türkiye’nin doğu Akdeniz’deki açık deniz alanının büyük bir kısmını bir oldubittiyle yutmayı planlamaktadır, hem de ÇHC’ni de arkalarına alarak.Boşuna Pire Limanını – kâğıt üzerinde yüzde 51 ama – gerçekte fiilen bütünüyle ÇHC’ne tahsis etmemişlerdir. Türkiye Cumhuriyeti ise, 18 Mart 2019 tarihinde Doğu Akdeniz’de kıta sahanlığı dış sınırlarını Mısır ile aramızda kalan deniz alanının orta hattı olarak ilan etmesine karşın, münhasır ekonomik bölge sınırını ilan etmemiştir. Malum, kıta sahanlığı bütün ülkeler için bir hak iken, “Münhasır Ekonomik Bölge”ilana bağlı olarak değişkenlik göstermektedir. Türkiye, MEB’i sadece Karadeniz’deki komşularıyla imzalamış, Ege ve Akdeniz’de bu alanların ülkeler arasında paylaşımı henüz yapılmamıştır. Yunanistan bu şekilde kendi çıkarlarına göre yorumlamış olduğu BM Güvenlik Konseyi daimi üyesi ÇHC’ni yanına alarak, Türkiye’ye karşı bir üstünlük sağlamak çabasıyla hareket etmektedir. Şu sözcüğü kullanmaktan hiç imtina etmiyorum, 1827 yılından Osmanlı Devletinden cebren ve hileyle yapay bir devlet kurarak Roma’nın kölesi olan Yunanlılar aslında Grekler hemen her yere “Mal bulmuş Mağribi gibi saldırmakta” bir türlü doymak bilmemektedirler.
Yunanistan aynen İsrail gibi, yaramaz bir çocuk edasıyla hemen her olayda uluslararası hukuku hiçe sayarak her şeye tek başına sahip olmaya çalışmaktadırlar. Bu onların karakteristik bir vasfıdır. Efendim, bu konuda Yunanistan’ın sicili gerçekten çok kötüdür. Türkiye ve KKTC ile yaşadığı sorunları geçmişte Arnavutluk ile de yaşamış ve Arnavutluk’un deniz alanlarını haksız bir şekilde ele geçirmeye çalışmıştır. Arnavutluk’un bunun farkına varıp, itiraz etmesi ile Yunanistan şimdilik bu faaliyetini bir süreliğine durdurmak zorunda kalmıştır. Ardından Türkiye ve KKTC’ye ait sahaları ihale etmeye çalışmıştır. Günümüzde de Libya’daki kargaşalıktan yararlanarak bu ülkenin deniz sahasına el atmış durumdadır.
Yunanistan ilkin, iç savaş yaşayan Libya’nın itiraz edemeyeceğini değerlendirerek 2011 yılında İyon Denizi ve Girit adası güneyinde bulunan sahaları araştırma alanı olarak ilan etmiştir. Bu sahaların bir başka ilginç yanı doğrudan Türkiye’yi ilgilendirmiş olmasıdır. Türkiye Akdeniz’in öte yakasında bir asır önce Osmanlı Devleti toprağı olan Libya’nın komşusudur. Söyleyelim. Yunanistan tarafından 2014 yılında ilan edilen bu alanlardan 15 numaralı sahada Türkiye’nin, 20 numaralı sahada ise Libya’nın hakları bulunmaktadır. Yunanlıların Libya’dan gasp ettikleri alan yaklaşık 39.000 kilometre kare gibi geniş bir alanı kapsamaktadır. Kendi ülkesinde yaşanan krizi değil, komşusunda yaşanan krizi fırsata çevirmek isteyen Yunanistan’a itiraz gelmeyince bir anlamda fiili durum yaratarak 2014 yılından başlayarak bu bölgeleri uluslararası ihalelere açtıklarını ilan etmiştir. Yunanistan, bu ihalelerle ihaleyi alan ülkeleri, yetkilerinde olmayan alanlarda birtakım haklar vererek, suçlarına ortak etmek ve desteklerini sağlamak istemiştir. Şimdilerde de yaptıkları bunlardan pek farklı değildir. Bu haliyle geçmişten gelen karakteristik vasıflarıyla, komşularının zayıf zamanlarından yararlanan Yunanistan komşularının mallarını hukuka aykırı olarak ona buna satan kötü komşu görünümündedir. Ekonomik bakımdan AB’ye girmeyi bir kurtuluş olarak gören “FYROM (Former Yugoslav Republic of Macedonia)”, yani “Eski Yugoslav Makedonya Cumhuriyeti”de bundan nasibini almış, yeni Yunan yayılmacılığının bir göstergesi olarak devletin adını “Kuzey Makedonya”olarak değiştirmek zorunda bırakılmıştır. Bu proje Zoran Zaev ve Aleksis Tsipras liderliğindeki “sol”hükümetlerin uzlaşması Balkanlar’da uygulamaya sokulan bir NATO projesidir.Makedonya ve Yunanistan arasında “Makedonya”ismi üzerindeki uzlaşı kesinlikle acil olarak çözümlenmesi gereken bir sorun değildir, ortada bu kadar yaşamsal sorun varken. Bu sorun, hem Yunanistan’da hem de Makedonya’daki aşırı milliyetçilerden başka kimsenin siyasi gündeminde var olan bir sorun değildir. İsterseniz bu mesele başka bir makalenin konusu olsun. Şu kadarını söylemekte yarar var. Bu meselenin odağında Rusya’nın Balkanlar’da etkinliğini azaltmak ve milliyetçiliği, milliyetçilik ekseninde yürütülen siyaseti sürekli olarak diri tutarak Balkanlar’ın dış müdahalelere açık, kontrolü kolay bir coğrafya olarak elde tutulmasını sağlamaktır.
İşte görüyorsunuz değil mi? Sevgili Okurlar, Yunanistan’ın inceden inceye hazırlanarak başımıza çorap örmeğe çalıştığı bu sorunlar yumağına. İşte bu nedenle sinsice ve saman altından su yürüterek hazırladığı bu komplolar yumağı Türkiye açısından Ege ve Akdeniz’de orta ve uzun vadede yaşanılacak sorunların ayak seslerini beraberinde getirebileceği düşünülmektedir. Ne diyelim, aklın ve sağduyunun ipine umutla sarılalım ve de devlet olarak hazırlıklı olalım sevgili okurlar.