Yunus Emre ve Mistizm

Yunus Emre yaşadığı dönemdeki Türkçe’yi en güzel kullanan, Tasavvuf ve tekke Şairlerimizin en önde gelenlerindendir. O’nun divanındaki şiirleri dikkatle incelendiğinde İlahî aşkı terennümden gayrı ne bir beytine, ne bir mısrasına, ne de bir gazeline rastlayamazsınız.

“Işkun aldı benden beni bana seni gerek seni

Ben yanaram düni güni bana seni gerek seni.”

Diyen Yunus İlahî aşk deryasında kendi benliğinden geçerek yalnız Hak’la vuslattan başka hiçbir arzusunun olmadığını o vuslatın özlemi ile gece gündüz yandığını ifade etmektedir. Yunus Emre’nin istisnasız bütün şiirleri İslam’ın derunî bir düşünce ve kavrayış sistemi olan tasavvufî terennümleridir Bunun ötesinde bir yaftalama ve etiketleme gayretine girmenin, yani Yunus Emre’yi batılı bir idrak la mistizm ile alakalandırma gayretlerinin, ısrarlarının abesle iştigalden öte, Yunus Emre’ye iftira etmektedirler. Böylesi bir yaftalamanın, Yunus’u mistik bir şair olarak tanıtma gayretinin iddiacıları nedenlerini de ispatlamak zorundadır 

Türk milletinin yetiştirdiği bu yüce şahsiyeti, tasavvuf şairini, bu milletin imanından koparma çabalarının bu güne kadar bir sonuç vermediği gibi bu günden sonra da bir sonuç vermeyeceğine inanıyorum

Bu girizgâhtan sonra tasavvuf nedir, mistizm nedir kavramlarını açıklayarak Yunus Emre’nin gerçek yerinin nerede olduğunu anlatmaya çalışacağız 

Tasavvuf ve sufizm de çoğu kez mistisizm ile karıştırılmaktadır. Oysa tasavvuf ve sufizm İslam dinine özel bir terim olup diğer dinlerin mistiklerinden bazı yönleri ile ayrılmaktadır. Sufizm ve tasavvufun mistisizm’den başlıca farkları şunlardır:

Tasavvufta Peygamber yolu ile ruhî tekâmüle ve Allah’a ulaşmak vardır. Mistizmde Peygamber veya mürşid-i kâmile gerek yoktur. Aklın kavrayamayacağı hakikatler bulunduğunu ve bunların Sezgiler, ilham ve algılar yoluyla kavrana bilineceğini hedefleyen bir düşünce sistemidir

“Gel ey kardeş Hakk’ı bulayım dersen,

Bir kâmil mürşide varmazsan olmaz!”

Deyerek manevî mertebelere ulaşmak için bir yol göstericiye (müşid-i kâmil) le ihtiyaç vardır.

Şu iki mısra bile Yunus Emre’nin mistizmden ne kadar uzak olduğu göstermektedir.

Tasavvufta ise bu mesele (yani aklın kavrayamayacağı hakikatler)  imanla temellendirilir ve hakikatin iç yüzü kavranılmaya çalışılır Yaratılandan Yaratan fikrine ulaşmak esastır;

“Nazar eyle ilerü, pazar eyle götürü,

Yaradılanı hoş gör, yaradandan ötürü!”

Mistizm ruhî ve bedenî alıştırmalar sayesinde insana huzur ve saadet vaat eden bir öğretidir Ancak orada insanın gideceği yer, varacağı son nokta Yaratıcı değildir. İnsan orada hiçliğe, yokluğa ulaşır 

“Tasavvufun ortaya çıkışından günümüze kadar geçen süre içerisinde birçok tanımı yapılmıştır Örneğin Cüneyd-i Bağdadî’ye göre tasavvuf “mûtû kable entemûtu” sırrı gereğince nefsin heves ve hazlardan feragat etmesidir. Bir başka tanımında ise tasavvuf “Hakk’ın seni senden gidermesi ve kendisiyle ihya etmesidir” der. Gazali’ye göre ise “kalbi Hakk’a bağlayıp mâsivâ ile ilgiyi kesmektir ” Bu tanıtım ve değerlendirme amaçlı yazımıza alamayacağımız kadar çok sayıda tanımı yapılan tasavvuf, ana hatlarıyla tahalluk (ahlâklanma) ve tahakkuk (Hakk’ı isimlerinin suretleri ile âlemde seyretme)’u konu ve Allah ve Resul’ünün ahlakıyla ahlaklanmayı gaye edinen bir sistemdir. İster tanımlarında olsun, isterse konu ve gayesinde olsun, tasavvufun birinci derecedeki hedefi ahlâktır 

Yani kişinin teoride Allah’ın Kur’an-ı Kerim’de ana hatlarını belirlediği ve pratikte de Hz Peygamber’in en güzel bir şekilde uyguladığı ahlâkı yaşamasını hedefler

Annemarie Schimmel; Tasvvufun Boyutları

Adam Yayınlar 1.Baskı, İstanbul 1982, sayfa (302)

Çeviren: Ender Gürol

Tasavvufun Mistizmden bazı farkları şunlardır

Mistisizm’de ıstırap önem taşıdığı hâlde tasavvufta ıstırabın özel bir yeri yoktur.

Tasavvufta terbiye metotları fertlerin karakter yapılarına göre farklılık arz ettiği hâlde, mistisizmde bu farklılık ve zenginlik yoktur.

Tasavvufta mânevî yükseliş için ferdî gayret esas olduğu hâlde, mistisizmde değildir.

Mistik sadece vecd ehli olduğu hâlde, sûfî hem vecd ehli, hem de ilim talibidir.

Tasavvufta zikir ve şeyh ile birlikte bulunmak (sohbet) esastır. Mistisizmde böyle bir esas yoktur.

Mistisizm, rûhun cesede hakîmiyetini sağlama ameliyesidir. Tasavvuf ise rûhun arıtılıp Hakk’a vuslata erdirilmesidir Tasavvuf şeriat kurallarının üzerine bina edilmiş olup İslam dininin bir yüzüdür  Tasavvuf İslam’dan bağımsız düşünülemez.

Tasavvufun ahlak kuralları tamamen İslam peygamberinin sünnet denen sözlü ve fiili hareketlerine dayanır. Tasavvuf özel anlamıyla sünneti harfiyen yerine getirmektir.

Yukarıdaki Tasavvuf ve Mistizm’in her ne kadar bazı yönleri biri birine benzer gibi görünse de aralarında çok büyük farklar olduğu görülmektedir.

Şimdi Yunus Emre’yi bu bilgiler ışığında okuyup değerlendirecek olursak O’nu daha iyi tanımış ve anlamış olacağız. Bütün şiirlerinde tasavvufî ifadeler ve üstün bir Hakk aşkı görürüz amma mistizme atfedeceğimiz bir kelime dahi göremez ve bulamayız. Bütün bu sebeplerden dolayı Yunus Emre büyük bir tasavvuf şairidir. O’na bundan öte yüklenmek istenen her türlü etiketi reddederiz. Yunus Emre’ye bühtan ve akaret manasında görürüz Bu abide şahsiyeti batılının felsfî Panteizm, Mistizm, Hümanizm zihniyeti ile değerlendirmek gafletinden kurtulmamız gerekmektedir.

İbrahim SAĞIR

Yazar
İbrahim SAĞIR

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen