Yürümek ölüymüş gibi gözüken toprağın dirilmesi misali, aslında bedenin ve bunca hayatiyetin menbaı olan bir kaynağın gün yüzüne çıkışı, varlığın derinliklerine gizlenen mânânın dirilişi, kaybolan hislerimizin uyanışı demektir. Yürümek o var edici sessizliği içimizde duymak demektir.
Yürürken üzerinde yürüdüğümüz toprak kadar doğal, yine en az onun gibi bereketli oluruz. Sanki birileri yüzyıllarca kapalı kalan bir hazinenin kapılarına sihirli bir dokunuş yapmış gibi insan, gönlünün derinlerine gizlenen hazineleri keşfetmeye başlar. Bu, hiç sebepsiz ve bir amaç gütmeden kendiliğinden gelişen yürüyüşlerin getirdiği bir hâl olmaktadır. Çünkü bu insan dediğimiz meçhule birçok şey gizlenmiştir. Kendine gizlenen âlemleri keşfetmekle görevli insan yürüyüş zamanlarında o hazineye sanki biraz daha yaklaşmış gibi olur.
Bütün beşerî faaliyetler ve ilimler insan denilen bu meçhul âlemi çözümlemekle meşgul. Yürüyüş dediğimiz eylem bunu insanın kendi kendine yapmayı istemesidir. Çünkü yürüyen insan içten içe bir yere çekildiğini ve davet edildiğini duyar. Ayağı yere basan, bir tecrübenin ürünü olan ve bedeli belki onlarca hayatla ödenen öyle düşünceler, fikirler, hayaller gelir ki gönle dünyadaki hiçbir tarif bunu anlatmaya yetmeyebilir. Çünkü yürürken insan kendi içindeki bilinmezleri bilmeye, çözmeye, nihayet kendini anlamaya başlar. Zaten bu dünyada yaşamasındaki asıl maksadı budur. O, bu âlemde kendini anlamak, iç âlemindekileri açmakla ve keşfetmekle görevlidir.
Buna görev demek sanırım pek de doğru olmaz. İnsan hayatının yönü zaten buna doğrudur. İstese de istemese de insan, kendini bilme yolculuğunda olan “ilahî” bir varlıktır. O, evrenin yaratıcısına aittir ve Yaradan insanın kendisinden bu bilme hâlini yaşamasını dilemektedir.
Bu insan yürüyüşlerinde tabiata yaklaştıkça onda saf benliğini müşahede etmeye başlar. Doğanın o derin samimiyeti, bazen sertliği, bununla beraber var edici gücü yürüyüş zamanlarında yürüyen bir insanı kendinde var eder. Bu insanı kendinde var ediş, benliğin, duyguların, düşüncelerin oldukça sağlam bir zemine kavuşması anlamına gelir. Toplumsal ilişkilerinde, sosyal medyada öz benliği ile arasında uçurumlar meydana gelen insanı huzura erdiren biraz da yürüyüşlerin bu yönüdür.
Evrende yaşanılan her türlü tecrübe ve bunca hadise insanın kendini bilme yolculuğunun anlamlı bir kesitidir. Yürümek ve o derin tefekkür hâli biraz da bezgin ruhların, maddenin ağırlığından yorulmuş zihinlerin, fani ve kısır hesaplar elinde perişan olmuş gönüllerin sığınağı olmaktadır. Dış âlem bir yere kadar beslediği bu insan denen meçhulü bu sefer de “Benden bu kadar, haydi biraz da kendine ve iç âlemine yönel!” der gibi kendine sevk etmektedir.
İnsan yürüyüşlerde biraz perişan, biraz yorgun argın, çoğu zaman da kocaman bir hayal kırıklığı ile kendine yönelmektedir. Her şeyden bezmiş bu insana kalan aslında kendisinden başka bir şey değildir. Zaten öncesinde de öyleydi ya! Olayların seyri bu sefer bu bilgeliği ona yaşatarak öğretmiştir.
Bu insan bazı acılar yaşamış, birçok tecrübeden geçmiş, en nihayetinde kendine yönelmeyi dilemiştir. Yürümek böyle bir insanın ruh hâli olarak yorumlandığı takdirde daha bir anlam kazanır. Aksi hâlde onu aylak birinin zamanı öldürmek üzere tercih ettiği bir eylem şeklinde görme tehlikesi vardır.
Yürümek, zamanı öldürmek değil, zamanı diriltmektir. Hem öyle bir diriliştir ki bu, yürüyen insan kendi varlığında gizlenen anlamları keşfettikçe derin bir sevinç ve yaşama enerjisiyle dolar. Yürüdükçe kendi meçhul, o bilinmeyen âlemlerinde daha da derinleşir. Bu insan kendini anlamaya, kendini bilmeye başlar. Yürüdükçe idraki yükselen, gönlü ferahlayan, kalbi genişleyen bu insan aslında kendinden ne kadar uzak kaldığını, iç âlemini ihmal ettiğini, olayların seyriyle çok fazla savrulduğunu fark eder. Yürüyüş gibi gerçekten şifa verici, bununla beraber oldukça basit ve sade bir imkânın nasıl bir nimet olduğunu da anlar.
Yürüyüş bilinmezi bilinir, anlaşılmazı anlaşılır kılmıştır. Bu bütün boyutlarıyla insanın ta kendisidir. Hatta tahammül edilemez sandığımız şeyler yürüyüş sayesinde tahammülü daha mümkün olmaya başlamıştır. Bizi üzenler, incitenler, kalbimizi yaralayanlar, öfke duyduğumuz insanlar bu yürüyüşlerde affedilmiştir. Çünkü yürüdükçe kendimize dost oluruz. Kendimize dost oldukça da âlemde bize düşman hiç kimse ve hiçbir şey kalmaz.