Yürüyüşü Yazmak

 

Günümüzde sık yapılan kavramsal yüceltme ve anlatılan şeye erişilemeyeceği hususunda alttan altta verilen mesaj kaleme alınan edebî ve akademik metinlerin içine düştüğü bir handikaptır. Biz burada böyle bir hâle düşmemek üzere yürüyüşün insan ruhu üzerinde meydana getirilebileceği ve getirdiği müşterek hislere temas etmeye çalışacağız. Bunu yaparken insan arayışının müştereklerini anlamak üzere bir yandan da yürüyüşün kültürel kodlarımızda nasıl kabul gördüğünü irdelemek istiyoruz.

Yazmak birçok eylem gibi aslında mecburiyetten doğar. Yazı içimizden yükselen bir zaruretin nihayetinde, görünür ve bilinir olmak isteyen duygularımızın ve düşüncelerimizin giyindiği bir elbise hâlini alır. Yazmanın en üst perdesi hiçbir şey yazmamaktır. Bir diğer deyişle görünmek ve bilinmek isteyen o mânâyı içimizde bizi olduran ve dönüştüren bir güç hâline getirebilmektir. Fakat yazmamaya giden yolda yazmak, geçilmesi gereken önemli bir merhaledir. Tıpkı susmanın, sükûnetin bir zaruret hâlinde içimizde hissedilene kadar konuşmak fakat hiçbir şey anlatamamak gibi bir hâl bu…

Yazıyla doğrudan ve güçlü bağlar kurabilen kavramlardan birisi yürümektir. Yürürken içimizde açılması gereken âlemler, duygular, düşünceler ortaya çıkar ve bunlar giderek bir ifadeye bürünürler. Yürüyüş bu açıdan evrendeki bütün sırların açığa çıktığı o kozmik sürece benzer. Bize sonsuz gibi gelen bir zamanda olan biten, yürüyüş sırasında sanki birkaç saatte oluverir. Evren, yürüyen insana hazırlanmış ve bunca çileye onun tefekküründe gizlenen hakikatleri bulması için katlanmış gibidir. İşte yürüyüşten doğan verimlerin yazılmasının ardında esasında evrenin ve insanın yaratılış gayelerinin bir anlığına bile olsa kesişmesi yatmaktadır.

Yürüyüşü yazmak, onu bir kavram olarak yüceltmek veya erişilmez bir mevkiye koymak demek değildir. Onun yürüyenin gönül âleminde hangi açılımları meydana getirdiğini kelimelerle tespit etmek demektir.

Yürüyüş en temelde oldukça basit, sade, insanî eylemlerin başında gelir. İnsanlık tarihi boyunca yeryüzüne gelmiş insanların en öne çıkan ortak yanlarından birisi yürümektir. O sebepten yürümek deyince insanlığın dünyada var oluşundan bu yana biriken tecrübelerinden söz ediyoruz demektir. Dünyaya ilk gelen, ilk yaratılan insan aynı zamanda arayan ve yürüyen ilk insandır. Yürürken arayışımızın derinleşmesinde sanırım bu hâlin kadim ve silinmez izleri belirir.

Yürüyüşü anlamlı ve içsel kılan şey, onun dıştan bakıldığında “görünen” amaçsızlığında ve diğer eylemlerimizle olan mahiyet farkındadır. İşine aceleyle giden bir kişi, okulunda dersine yetişmeye çalışan bir öğrenci, içi içine sığmayan ve sokaklarda aylak aylak gezinen âşık ve nihayet yürüyüşü iç âleminde hep süregelen sonsuz bir yolculuğun bir kesiti olarak gören filozof veya şâir yürümektedir fakat mutlak anlamda yürüyüşün anlam evrenine açılan bu sonunculardır.

Yürüyüşün en önemli yanı, onun herhangi bir dış motivasyondan tamamen uzak oluşudur. Kendine ulaşmak isteyen birinin dışarıda varacağı bir yer yoktur. Onun yürüyüşünün herhangi bir görünen amacı da yoktur. Yürüyüşün mutlak anlamda bir iç yolculuğu olabilmesi için günümüz insanının anladığı mânâda herhangi bir amacının olmaması gerekir. Bir amaç uğruna yapılan yürüyüş, o amacın kontrolündedir ve bu durumda insanın yürümekten yana hikmet dolu bir nasibe erişebilmesi oldukça güçtür. Ulaşılmak istenen bir maksat vardır ortada ve aslında yürüyüşün kendisi o amaçla beraber yoktur. Spor yapmak, kilo vermek, bir yere yetişmek üzere yapılan yürüyüşlerin yazılacak bir yanının olmaması bundandır.

Yürüyüşün yazılması demek aslında içinde mertebeler kat eden insanın kendi özünde yeni tanıştığı hislerini yazıyla daha belirgin hâle getirmesi demektir. Öyleyse yürümek şahsi, onu yazmak daha şahsi bir meseledir. Dolayısıyla her yürüyüş tutkunu, kavramsal olarak onu yeniden inşa eder. Yürürken oluşturduğu kendi benliği yürümeyi de “nevi şahsına münhasır” bir tecrübe yumağı hâline getirir. Öyleyse gerçek anlamda yürüyen, yürümeyi seven insanlar kadar bu âlemde yürüyüş çeşidi vardır ve bu hep böyle devam edecektir.

Sonuçta yürüyüş kendimizin bir şerhidir. Gönlümüz, zihnimiz bir kitap gibi açılır yürürken. Yürümek kendini okuması demektir insanın.

Yürürken kendimizde okuduklarımız aslında beliren anlamlar, derin düşünceler ve bitimsiz hayallerdir. Hepsi de tabiatın engin varlığına aynadaki görüntüler gibi yansır. Dışarıda gördüğümüz şeyler, içimizdekilerin doğaya yansımasından ibarettir. Doğadaki şeyler, yürürken insanın iç âleminde var olan şeylerin aktif olarak var olmasıdır.

Yürüyüşün bunca zengin anlamla içimizde belirmesi duyuların da bu algılamaya dâhil olmasıyla ilgilidir. Belki de olup duran şeyler, bedenimizin bir anlığına çekilmesi ve mânânın bize hâkim olmasıdır. Görmek ama içimizdekileri, duymak fakat zihnimizdekileri, hissetmek fakat bütün bir evreni… Bütün bunlar yürüyüşte ruhun daha çok belirmesinden başka bir şey değildir. Yürümek bence kısa süreliğine bile olsa bedenin ruha dönük yaşayabilmesidir. Bence hayatın bizden beklediği varoluş sırlarından birisi geçici olarak tattığımız bu hâldir.

Yasin ŞEN

Yazar
Yasin ŞEN

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen