Kuşkusuz, Şanlı Azerbaycan Ordusunun 44 gün süren Karabağ Harekâtını sonlandıran 10 Kasım 2020 tarihinde gece yarısı imzalanan ateş kes anlaşmasından sonra Ermenistan’la siyasi bir antlaşma süreci başlamıştır. İmzalanan anlaşmaya göre Azerbaycan ile Nahçıvan’ı birleştirmek için Zengezur bölgesinde yeni bir koridor oluşturulacaktır. Aslında Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev dünya kamuoyunu bir yandan bilgilendirirken, öte yandan Âlî Başkomutanlık karargâhına bir anlamda, geleceği düzenleyen bir planlama rehberi de vermiştir. Deneyimli devlet adamı kimliğiyle Aliyev, Ermenistan’ın onlarca yıldır Karabağ’da insanlığa karşı işlemiş olduğu suçlar nedeniyle savaş tazminatı alınmasını tekraren vurgulamıştır. Paşinyan yönetimindeki, Ermenistan savaş nedeniyle sıfırı tükettiğinden içinde bulunduğu ekonomik durum nedeniyle ‘Zengezur Rayonu’ ile savaş tazminatını karşılanabileceğini de ortaya koymuştur. Diğer bir deyişle Âlî Komutan Aliyev, Ermenistan’ın ödemesi gereken savaş tazminatı eşittir, “Zengezur”bölgesini talep etmiştir. Siyasî antlaşmanın temelini oluşturacak siyasî ve diplomatik belgede Ermenistan’ın ödemek zorunda olduğu savaş tazminatı olarak ‘Çarlık Rusyası’ marifetiyle Azerbaycan’dan çalınan özbeöz Türk yurdu olan ‘Zengezur’ özdeşleştirmiştir. Doğru bir yaklaşımdır, Ermeniler 1915 olayları nedeniyle Türkiye Cumhuriyetinden talep ettikleri “tazminat ve toprak” terimlerinin hiç de yabancısı olmadıklarından, bu yolu seçmiştir hiç şüphesiz. ABD Cumhurbaşkanlarının her 24 Nisan açıklamalarında yer alan Ermeni-stan (Ermeniler-Ermenistan)’ın 1915 olaylarıyla özdeşleştirdikleri “Metz Yegern” (Büyük Felaket)’e büyük bir ünsiyetleri vardır, “tazminat ve toprak” sözcüklerine alışıktırlar. Âlî Komutan Aliyev, onların dünyayı kandırdıkları anladıkları yerden iyi yerden vurmuştur.
Efendim, Zengezur Rayonu, birbirinden ayrı bir biçimde yapılandırılan Doğu Bangladeş gibi bir Azerbaycan toprağıdır. Ancak karadan irtibatı olmayan Azerbaycan’ın % 6,3’nü meydana getiren Nahçivan arasına bir hançer gibi sokulan Ermenistan sınırları içerisinde Türk yurdundan çalınmış bir bölgedir. Yirminci yüzyılın başından itibaren Ermeniler, Zengezur’u ele geçirmek maksadıyla harekete geçmişler, üzülerek ve fakat önemle ifade etmek gerekir ki, İran’daki Ermenileri buraya zorla göçürmüşlerdir. Daha anlaşılır bir şekilde söyleyelim, önce Zengezur’dan Türk Müslüman nüfusu kaçırmışlar, kaçkın durumuna getirerek sürgün etmişler, dünyanın soykırımı bilmediği bu zaman diliminde onlara kırım, pogrom uygulamışlardır. Hayret ve endişe ile söylemek gerekir ki, yüzyılın sonunda da bunu başarabilmişlerdir. Tabiidir ki, yapay bir ulus devleti olarak Çarlık Rusyası tarafından Ermenistan’ın oluşturulması Osmanlı Devleti önüne babayurt Türkistan önüne bir set çekilmesi jeopolitik düşüncesine dayanmaktadır. Azerbaycan coğrafyası Türkiye Türkistan eklemlenmesinde bir hasret köprüsüdür. Çarlık Rusyası ve İran arasında Gülistan (1813) ve Türkmençay (1828) anlaşmalarının imzalanmasının ardından İran’da yaşayan Ermenilerin Zengezur bölgesine toplu zorla göçürme süreci başlamıştır. Azerbaycan Cumhurbaşkanlığı Kütüphanesi Bölüm Başkanı Dr. Nazım Mustafa’nın, bu durumu anlatan ‘Tarihin Kara Sahifeleri, Deportasiya(Zorla Anavatan dışına Çıkarma) Soykırım Kaçkınlık’makalesinde durum günümüze ışık tutacak şekilde şöyle detaylandırılmaktadır:
“Sadece İran’dan Türkmençay Antlaşması ile iskân edilen 8249 Ermeni ailesinden 1300’ü Karabağ ve Zengezur’a yerleşmiştir, bunun sonucunda bölgedeki demografik durum ciddi değişiklikler geçirmiştir. “(1)
Zengezur Rayonu Osmanlı Devleti’nin ardılı Türkiye Cumhuriyeti’nin Orta Asya’yla olan kara bağlantısını kesmesi açısından Rus jeopolitiğine göre oldukça kritik düzeyde olan bir toprak parçasıdır. Ermenistan sınırları içerisinde olmasına karşın Ermenistan’a ait tüm Slav dillerinde vatan yerine kullanılan bir (tatkovina), yani bir yurt parçası değildir. Aslında, Ermenistan’ın başkenti Erivan gibi bir Türk toprağıdır, her yanı şüheda kanı fışkıran bir vatan toprağıdır. Ermeniler ilk kez 1905-1906 yıllarında silah gücü ile Zengezur’u ele geçirme girişiminde bulunmuşlardır. Güney Kafkasya’nın Türk-Müslüman nüfusunun tüm bölgelerinde olduğu gibi Taşnaksutyun ve Hınçak partilerinin silahlı çeteleri, Zengezur’da toplu katliamlar gerçekleştirmişlerdir. Ermeni yazar Stepan Zavaryan’a göre, 1905-1906 yıllarında Ermeniler sadece Zengezur bölgesinde aynen Hocalı gibi, 43 Müslüman köyünü insanlarıyla hayvan sürüleriyle birlikte yakmışlar, yıkmışlardır. (2) Dikkat edilecek olursa, Ermenilerin bu yakıp, yıkma faaliyetleri hep eski Türk yurtlarında yoğunlaşmıştır. Bunlardan bir tanesi de II. Dünya Savaşında bir gece yarısı aynen Kırım gibi, Stalin’in emriyle yurtlarından yerlerinden yurtlarından Misket Türklerinin vatanı Gürcistan’ın güneybatı ucunda bulunan Ahıska bölgesidir.
Zannediyorum, sevgili okurlarım, anımsarlar, yazmış olduğum makalelerimden birinde XIX. yüzyıl başlarında camileriyle ünlü bir İslam kenti Revan’ın Çarlık Rusyası ve Ermeni çeteleri cinayet ortaklığı marifetiyle nasıl Erivan’a çevrildiğini ve de nasıl Ermenileştirildiğini. Yani, Çarlık Rusyası tarafından provoke edilerek ya da Ermeni çeteleriyle birlikte cinayet, kırım ortaklığı ile Müslüman ve Türk nüfusun nasıl bölgeden kaçırıldığını, ayrıntılarıyla anlatmıştım. Çünkü Ermenistan, aynen batıda Yunanistan gibi, aynı zaman diliminde oluşturulan bir yapay ulus devletidir. Atina’da, Selanik’te ve Erivanlaştırılan ‘Revan’’ Türk İslam kentinde en çok kıyıma uğrayan yerler, külliyeler, camiler ve mescitler olmuştur. Toplumsal belleğinizde canlansın diye söylüyorum, Hocalı’da, Serebrenitsa’da olduğu gibi, sadece Müslüman ve Türk olmaktan başka hiçbir suçu olmayanlar ‘örgütlü ve resmî kırıma’ tabi tutulmuşlardır. ‘Örgütlü ve resmî kırım’ ı en iyi betimleyen ‘Pogrom’ sözcüğü Çarlık Rusyası literatüre kazandırmıştır. Etimolojik yönden kökeni Rusça yağma, ezme fiili olan pogrom; bir etnik grup ya da dinî bir zümreye karşı o bölgede yaşayan diğer bir grubun ve derin devletin giriştiği örgütlü öldürme, yağmalama ve kaçırtma hareketidir. 1881’de itibaren Rusya’da Yahudilere karşı girişilen katliam kampanyasıdır, devlet destekli bir politika olması nedeniyle resmileşmiş bir soykırım demektir. Çar II. Alexander’ın 1881’deki suikastı Yahudilerle ilişkilendiren şayialar, yanlış söylentiler, 200’den fazla şehir ve kasabada devlet tarafından desteklenen Rus çeteleri Yahudilere saldırmak ve mallarını yok etmek için harekete geçirilmiştir. Çete saldırıları 1890’larda azalmış, ancak 1903-06 yılları arasında tekrar yaygınlaşmıştır. Daha sonra devlet desteğinde pogromlar düzenlenmese de ancak Çarlık Rusyası Hükümetinin bu örgütlü saldırıları durdurma konusundaki isteksizliği, 1881-1917 yıları arasındaki ‘Anti-Semitizm’ politikasının yaygınlaşmasına ve Rus halkının Yahudi karşıtı şiddet hareketlerinin meşru olduğuna inanmasına yol açmıştır. Hitler, Franko ve Salazar rejimleri sırasında Almanya, iç savaş sırasında İspanya, Portekiz ve II. Dünya Savaşı sırasında Polonya benzer pogromlar yapılmıştır. Bu hareketler sadece eski dünya adasında mı olmuştur? Hiç öyle şeyler olur mu? Yeni dünya adasının merkezi durumundaki ABD’de de daha kanlıları görülmüştür. Temmuz 1863’te yani ABD İç Savaş sırasında yeni bir federal yasa tasarısı nedeniyle beş günde yüzlerce kara derili Afrika kökenli Amerikalının öldürüldüğü, çok daha fazlasının ağır yaralandığı ve Newyork şehrinin bölündüğü Draft, East Saint Louis, Haymarket Stonewall pogromu ile 1919 ‘de Birinci Dünya Savaşından dönen ve işleri siyahları tarafından alınan terhis edilen beyaz askerler tarafından başta Chicago, Arkansas, Washington, Baltimore, Mississippi, Güney Caroline, Teksas, Tennessee gibi 60 yerde, 1967 Detroit, 1992 Los Angeles ve 2020 Minnesota eyaletinin Minneapolis kentinde, George Floyd isimli siyah Amerikalının polis tarafından öldürülmesi sonrası başlayan kanlı eylemleri bu sınıflandırma içerisine girmektedir. Tabii bu arada beyaz adamın altına hücum serüveninde Kızılderililere, madenlerde zorla çalıştırılan Hintlilere karşı uyguladıkları kanlı katliamları da unutmamak lazım. Çünkü beyaz adamın öfkesi, insan hayvan ayırt etmeksizin linçtir, toplu halde katliamdır. ABD tarihinde ne zaman ekonomik krize girse en kanlı ve en yıkıcı ayaklanmalarla karşılaşmış, güçsüzlerin, siyahların katledilmesini sadece seyretmekle yetinmiştir. Bu bilgiler dağarcığınızda bulunsun, istiyorum. Minsk üçlüsünden ABD’ye de hatırlatacak bir şeylerimiz olsun, bu sıralar. ABD Kongresinin Senato ve Temsilciler Meclisinin, Türkiye’ye S-400 yaptırımlarını da içeren ‘ABD Hasımlarına Yaptırım Yoluyla Mücadele Yasası’ CAATSA kararı aldı ya, bunun için özellikle söylüyorum. Hani bizler, ABD’nin stratejik ortağı ve de müttefikiyiz ya. Ne diyelim. Güldürme Beni Hariciye.
Nerde kalmıştık? Tekrar gelelim ‘Azerbaycan’ın Savaş Tazminatı’ ve “Zengezur”meselesine. Artık içimizde hiçbir tereddüt de yok. Hep birlikte Azerbaycan Silahlı Kuvvetlerinin 44 günlük şanlı harekâtını televizyon ekranlarından takip ettik, 28 yılda Türk-İslam izlerinin Karabağ’dan nasıl silindiğini birlikte izledik. Bu konuda tereddüdü olan varsa öne çıksın. Şimdi, bizzat Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in sözlerine kulak verelim. Karabağ öylesine büyük yıkıma uğramıştı ki, Ne dedi Âlî Komutan Bayrak Gününde?
‘Fuzuli’ kentinde bayrak asacak yer bulamadık.”
Direk kalmamıştı, üstüne çıkılacak, çatı, bina kalmamıştı, Ermeni mezalimi savaşın acısını ayakta kalmış her bir şeyden çıkarmıştı. Bu ifade ne kadar anlamlıydı. Ermeni işgalindeki rayonların nelere maruz kaldığını anlamlı bir biçimde anlatıyordu.
Birinci Dünya Savaşının sonuna doğru ‘Zengezur Rayonu’nun önemini kavrayan Kazım Karabekir Paşa olmuştur. 1918 yazında Nahçıvan’da 1. Kafkas Kolordusu Komutanlığı Komutanı olarak görev yapan Kazım Karabekir Paşa, aynen Karabağ harekatındaki gibi, Ermeni ordusunun darmadağın edildiğinde, Kafkasya Cephesi Doğu Birlikleri Grubu Komutanı Halil Paşa’ya Zengezur’u Ermeni çetelerinden temizlenmesi ve Zengezur’un kurtarılması art arda çağrılarda bulunmuştur. 1918 yılı çok doğru bir zamandır. Zengezur’un işgalden kurtarılması, Ermeni haydutlardan temizlemesi ve etkisiz haline getirilmesi işten bile değildir. Türk ordusunun durum üstünlüğünün en üst seviyede olduğu bu zaman diliminde hiçbir şey yapılacak bu harekâtı durduramazdı, engelleyemezdi. Ancak ilginçtir, Enver Paşa’nın kendisinden bir yaş küçük amcası Halil (KUT) Paşa, Kazım Karabekir Paşa’ya Tahran’a girmesini emretmiştir. Belki de savaş biterken, Enver Paşa’nın savaşın başında vermiş olduğu bu ütopik emrini yerine getirmek, bir anlamda Enver Paşa ile yarışmak mı istemiştir, acaba? Tek kelime ile söyleyelim. Kut-ül Amare Kahramanı yanlış yapmış, sonradan bu yanlışlığı anlamış ama iş işten geçmiştir. Halil Paşa 1920 yılının Nisan ayında, Zengezur’un tamamen Ermenilerin işgali altında olduğu bir zamanda, 1918’de yapılan hatayı düzeltmek ve Zengezur’u Ermeni işgalinden kurtarmak için önlemler almak amacıyla Kazım Karabekir Paşa’ya başvurmuş, Karabekir Paşa cevabi mektubunda fırsatın kaçırıldığını ve durumun tamamen değiştiğini yazmıştır.
Yeri gelmişken günümüzü de anlayabilmek için bir önemli konuyu da dikkatlerinize sunmak istiyorum. 4 Haziran 1918 tarihinde Batum’da imzalanan Türkiye-Ermenistan barış ve dostluk anlaşmasına göre Ermenistan Cumhuriyeti toprakları yaklaşık 10 bin kilometrekaredir. Şimdi ise illegal bir biçimde işgal ettikleri topraklar hariç, 29.743 km²dir. Yani o tarihten bu yana tamı tamına üç kat büyümüştür. O sırada Azerbaycan toprakları, Ermenistan ve Gürcistan arasındaki tartışmalı bölgeler de dahil olmak üzere yaklaşık 114 bin kilometre karedir. Azerbaycan’ın bir parçası olan Zengezur toprakları ise tartışmalı bölgelere dahil değildir. Oysa şimdi ise toprakları 86,6 bin kilometre karedir. Diğer bir deyişle o tarihten bu yana Azerbaycan bir Ermenistan coğrafyası kadar vatan parçasını yitirmiştir.
Kazım Karabekir Paşa, 15 Mayıs 1920 tarihinde Türk Silahlı Kuvvetlerinin komuta kademesinin kendi olanakları hakkında net bir şekilde düşünemediklerini ve Türkiye ile Azerbaycan arasındaki Zengezur engeline mâni olamadıkları için vicdan azabı çektiklerini yazmıştır. Gerçekten de öyle olmuştur. Türkiye ile Azerbaycan bir asır sonra ilk kez o da ancak 10 Kasım 2020 tarihinde imzalanan ateş kes anlaşmasındaki bir maddeyle karayolu ile birbirine bağlanabilecektir. İmzalanan bu anlaşma ile Azerbaycan ile Nahçıvan’ı birleştiren yeni bir koridor oluşturulacaktır. Tam yüzyıl sonra Türkiye ile Zengezur üzerinden doğrudan Türk Cumhuriyetleri arasında bağlantı kurulacaktır. Türkistan, Hindistan ve ÇHC birlikte düşünüldüğünde 3 milyar nüfuslu dev bir pazarın kapıları Türkiye’ye açılacak, “Bir Kuşak Bir Yol” projesi kapsamında tarihi ipek yolu daha bir anlamlı hale gelebilecektir. Aynı zamanda Avrupa, Afrika ve Asya’dan oluşan eski dünya adasında merkezî durumda bulunan Türkiye’nin, Kuzey-Güney ve Doğu-Batı petrol boru hatlarıyla bütünleşen enerji eksenlerindeki merkezî konumuna ilaveten Kuzey-Güney koridorunda da transit bir ülke konumunu perçinleyebilecektir. Sadece koridorun yararları bunlar, düşünebiliyor musunuz Zengezur Rayonunun savaş tazminatı karşılığında Azerbaycan anavatanına eklenmesiyle kazanılacak getirileri ve kazanımları.
Bugünkü durum doğru bir benzetmeyle Azerbaycan’ın savaş tazminatıyla bütünleştirilmesi gereken “Zengezur” bölgesi, Kurtuluş Savaşından muzaffer çıkan Türkiye’nin savaş tazminatıyla özdeşleşen Karaağaç bölgesiyle büyük bir benzerlik arz etmektedir. Putin’in garantörlüğünde Paşinyan ile Aliyev Arasında imza edilen “On-line 10 Kasım 2020 Ateşkes Anlaşması” 11 Ekim 1922 tarihinde imzalanan ‘Mudanya Ateşkes Antlaşmasıyla neredeyse birebir örtüşmektedir. Düşünebiliyor musunuz? Yunanlıların Küçük Asya bozgunundan sonra yapılan ateşkes görüşmelerinde karşımızda Yunanistan yoktur. Batı Anadolu’ya önce müttefiklerin kılıcı daha sonra da İngiltere’nin kılıcı olan Yunanistan, ateş kes görüşmelerinde İngiltere tarafından temsil edilmiştir. Görüşmeler ve ateşkes anlaşmasının imza töreni 19. yüzyılda Rus kereste tüccarı Aleksandr Ganyanof tarafından Mudanya’da inşa ettirilen günümüzdeki Mütareke Evi Müzesi’nde yapılmıştır. Yani bir şekilde Rusya yine ev sahipliği yapmıştır.
Ermenistan’la siyasî antlaşma sürecine girilirken Azerbaycan Cumhurbaşkanı’nın önerdiği savaş tazminatına karşılık Zenzegur bölgesi, 24 Temmuz 1923 tarihinde Lozan’da elde edilen Meriç Nehrinin öte tarafında batı yakasında elde edilen Karaağaç üçgeni bölgesinin durumuyla neredeyse birebir örtüşmektedir. Yalnız bir farkla Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti Lozan’da ‘Savaş Tazminatı’ değil, ‘Savaş Tamiratı’(Onarımı) hakkı elde edebilmiştir. Çünkü TBMM Hükümeti yedi düvelle savaş etmiştir. Bu deyim doğrudur, Lozan antlaşmasının karşı tarafı yedi devlettir. Lozan aynı zamanda üç yıl gecikme ile Birinci Dünya Savaşı’nı bitiren ve Osmanlı Devleti’ni tasfiye eden Türkiye Cumhuriyeti’nin tapu senedi olan siyasî bir antlaşmadır. Görüşmelere savaş tazminatı olarak başlanılmış, ancak ‘savaş tamiratı’ ile iktifa edilmek zorunda kalınmıştır. Çünkü Türk Silahlı Kuvvetlerinin millî mücadelede bir deniz kuvveti yoktur, hava kuvveti olarak da çok az sayıda uçağı bulunmaktadır.
Şimdi gelelim savaş tamiratı meselesinin teknik analizine. Bu durum aşağıda görüldüğü gibi Lozan Antlaşmasının 59’uncu maddesinde açıkça kendini belli etmektedir:
“Madde 59 — Yunanistan, savaş yasalarına aykırı olarak Anadolu’da Yunan Ordusunun ya da yönetiminin eylemlerinden doğan zararların onarımı yükümünü tanır.
Öte yandan, Türkiye, Yunanistan’ın savaşın uzamasından ve onun sonuçlarından doğan parasal durumunu göz önünde tutarak onarım konusunda Yunan Hükümetine karşı her türlü istemlerinden kesinlikle vazgeçer.” (3)
Dikkat edilecek olursa Lozan Antlaşması’nın 59. maddesi, ‘Yunan ordusu veya yönetiminin savaş hukuku kuralları hilafına Anadolu’da neden oldukları yıkımın Yunanistan tarafından tazmin edilmesi (Compensate) ‘ni öngörmemektedir. Bu durum çok önemlidir. Maalesef bu terimin olmaması, bireysel başvuruyu ve bireysel tazminatı da ortadan kaldırmıştır. Bütün büyük uğraşılara karşın üzülerek ifade etmek gerekir ki, Lozan’ın sözü edilen maddesine ‘tazminat’ kelimesi girememiş, Meriç Nehrinin öte yakasında bulunan Karaağaç üçgeni, yani Yunanistan’la bir kara sınırı karşılığında bu sözcükten istemeye istemede olsa vazgeçilmiştir. Diğer bir deyişle İngilizce metinde “reparation”, Fransızca metinde ise “reparer” şeklinde ifade edilen “Tamirat” kelimesi vardır, ama “tazminat” sözcüğü yoktur.
Şimdi bütün bunlardan sonra demem odur ki, Ermenistan ve Azerbaycan arasında siyasî antlaşma zeminine girilirken kaygı ve endişemiz muzaffer Azerbaycan’ın bu duruma düşmemesidir. Savaşta belirli kurallara uyulması ve bunlara aykırı eylemlerin savaş suçu olduğu konusu uzun yıllardan bu yana kabul edilmiştir. Bu nedenle, savaş suçları kavramı kural olarak savaş sırasında uyulması gereken kuralların çiğnenmesinin müeyyidesini ifade etmektedir. Savaş suçları teamül ve sözleşmelerle savaşın yürütülmesini düzenleyen uluslararası hukuk kurallarını ihlal eden eylemler ise işgal edilen ülkelerde sivil halkın öldürülmesi, kötü muameleye tabi tutulması veya zorla çalıştırılması, savaş esirlerinin öldürülmesi ya da kötü muameleye tabi tutulması, rehinelerin öldürülmesi, kamu ve özel kişilerin mallarının yağmalanması, gereksiz yere şehirlerin yakılıp yıkılması gibi eylemleri kapsamaktadır. (4) Bunları Ermeni-stan uygulamış mıdır? Hem de katmerlisini yapmışlardır. Bu durumda Ermenistan Devleti Azerbaycan’a tazminat ödemeli, Zengezur bölgesi savaş tazminatına karşılık alınsa bile imzalanacak siyasî antlaşmada tazminat (Compensate)’tan kesinlikle vaz geçilmemelidir.
Dipnotlar
(1) Nazım Mustafa, Arzumanlı Vaqif, Tarixin qara səhifələri. Deportasiya. Soyqırım. Qaçqınlıq, Qartal, 1998, s. 32; “Nahçıvan ile Azerbaycan’ı Birbirinden Ayırmak Üzere Tertiplenen Zengezur’un Ermenistan’a Katılma Süreci”, Avrasya İncelemeleri Merkezi (AVİM) Dergisi, 11.12.2019, s.1; https://avim.org.tr/Blog/NAHCIVAN-ILE-AZERBAYCAN-I-BIRBIRINDEN-AYIRMAK-UZERE-TERTIPLENEN-ZENGEZUR-UN-ERMENISTAN-A-KATILMA-SURECI-11-12-2019/Erişim Tarihi 13.12.2020.
(2) Zavaryan S., Karabağ’da İktisadi Vaziyet ve 1906-1907 yıllar Açlığı, Ermeniceden tercüme, S. Peterburq, 1907, s. 61; Aktaran Nazım Mustafa, “Nahçıvan ile Azerbaycan’ı Birbirinden Ayırmak Üzere Tertiplenen Zengezur’un Ermenistan’a Katılma Süreci”, age, s.1
(3) ARTICLE 59: Greece recognises her obligation to make reparation for the damage caused in Anatolia by the acts of the Greek army or administration which were contrary to the laws of war. On the other hand, Turkey, in consideration of the financial situation of Greece resulting from the prolongation of the war and from its consequences, finally renounces all claims for reparation against the Greek Government.
(4) M. Yasin Aslan, “Savaş Hukukunun Temel Prensipleri”, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, Sayı 79, Ankara, 2008, s. 235