Rusya Afrin konusunda Türkiye’ye karşı büyük ölçüde destekleyici bir tavır aldı. Ancak aynı durumun Suriye’deki müttefikleri İran ve rejim açısından da geçerli olduğunu söylemek mümkün değil. Hatta İran’ın Afrin konusundaki tavrı nedeniyle Rusya’ya tepkili olduğu söylenebilir. Bunun en net işareti Zeytin Dalı Harekatı devam ederken rejim yanlısı ve İran destekli milis güçlerin YPG’ye destek olmak için Afrin’e girmesi oldu. Muhtemelen bu adım Rusya’nın bilgisi dahilinde ancak onayı ve desteği ile gerçekleşmedi.
*****
Oytun ORHAN[i]
Türkiye’nin Afrin bölgesindeki YPG varlığını ortadan kaldırmaya dönük Zeytin Dalı Harekatı sona erdi. Harekatın ilk ayı nispeten zorlu geçse de sınır bölgesindeki YPG direnişinin kırılması ile birlikte operasyon hız kazandı ve kısa süre içinde Afrin kuşatması tamamlandı. Bu süreçte YPG’liler kırsal alanları boşaltarak, Afrin merkeze doğru çekildi. Beklenti YPG’nin Afrin merkezde şehir savaşına hazırlandığı yönündeydi. Ancak bunun aksine YPG şehir merkezinde de hiçbir direniş sergileyemedi ve Afrin neredeyse hiçbir çatışma yaşanmadan Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) ve Özgür Suriye Ordusu (ÖSO)’nun kontrolüne geçti.
Zeytin Dalı Harekatı’nın askeri boyutuna ilişkin değerlendirmeler sıklıkla yapıldı. Ancak bunun kadar önemli olan Afrin’in Türkiye kontrolüne geçişinin bundan sonra Suriye krizinin seyri, Türkiye’nin YPG ile mücadelesi, Suriye’de Türkiye-ABD rekabeti ya da işbirliğine olası etkileri, YPG’nin ulusal ve uluslararası ittifakları üzerindeki etkilerinin neler olacağıdır.
Zeytin Dalı Harekatı’nın Türkiye açısından en önemli sonucu askeri caydırıcılığının tesisi olmuştur. Fırat Kalkanı Harekatı ile kıyaslandığında çok daha zorlu bir coğrafyada çok daha fazla sayıda militan ile mücadele etmek durumunda kalan TSK çok kısa bir süre içinde ve çok daha az kayıp vererek operasyonu tamamladı. Askeri kapasitesini ortaya koyan ve bunu kullanma iradesi olduğunu gösteren Türkiye’nin Münbiç ve Fırat’ın doğusunda YPG ile mücadelede elinin güçleneceği açık. Her şeyden önce ABD, TSK karşısında hiçbir direnç sergileyemeyen YPG’yi nereye kadar ve nasıl koruyabileceği konusunda sorgulama içine girebilir. Bu yeni durum ABD’yi iki şekilde hareket etmeye zorlayacaktır. ABD ilk seçenek olarak Türkiye’yi tatmin etmek için Münbiç konusunda bazı tavizler vermeye yönelebilir. İkinci seçenek ise Münbiç’te YPG’ye sağladığı koruma kalkanını güçlendirme yoluna gidebilir. ABD’nin ikinci seçeneği tercih etmesi daha yüksek ihtimal. Zira ABD Afrin’de korumayı başaramadığı YPG’yi kendi askeri koruması altındaki Münbiç’te de koruyamazsa örgütü kaybedeceğini biliyor. YPG gerçekten de Münbiç’te olası bir Türkiye-ABD uzlaşısı halinde İran/rejim ittifakına yönelmeyi düşünebilir.
Arap nüfusun YPG tepkisi
Zeytin Dalı harekatı, YPG’nin Münbiç ve Fırat’ın doğusunda Araplarla işbirliğini de kırılgan hale getirecektir. YPG’nin Suriye Demokratik Güçleri (SDG) bünyesinde Arap unsurlarla kurduğu ittifaklar zaten çıkar ve Arap aşiretlerin yerel güvenliklerini garantiye alma motivasyonuna dayanıyor. YPG’nin Arap nüfusunun yoğun olduğu bölgelerde, meşruiyetinin neredeyse hiç olmadığı biliniyor. Özellikle Münbiç, Suriye krizinin başından bu yana rejim muhalifi kimliği ile öne çıkmış bir şehir ve halen ÖSO içinde de Münbiçliler ağırlıkta. Dolayısıyla YPG’nin Zeytin Dalı harekatı ile ortaya çıkan zaafiyeti, Münbiç içindeki algıları değiştirecektir. Zaten uzun zamandır Münbiç’te halkın bir kısmı, YPG karşıtı gösteriler düzenliyor. Önümüzdeki dönemde bu olaylarda artış yaşanabilir. Münbiç’te YPG’ye karşı harekete geçmek için fırsat kollayan kesimler, Türkiye’nin Münbiç konusunda ciddi olduğunu görmek ve ona göre pozisyonlarını belirlemek istiyor. Zeytin Dalı, Türkiye’nin söylemin ötesinde askeri gücünü kullanma iradesinde olduğunu ortaya koyması ve YPG’nin hiçbir direnme şansının olmadığını göstermesi açısından önemli. Uluslararası baskıların da Türkiye’ye engel olamayacağı ortaya çıkmıştır.
YPG’nin Afrin’de kaybetmesi kadar kaybetme şekli de önemli. Zeytin Dalı’nın ilk aşaması sayılmayacak olursa, neredeyse hiçbir direniş sergileyemeyen, savaşma iradesi kalmamış ve şehir merkezini dahi kaçarak terk eden bir örgüt görüntüsü ortaya çıkmıştır. Bu durum YPG içindeki Suriyeli unsurları, kendilerini PKK’nın bölgesel hedeflerine kurban etmeme yönünde bir sorgulamaya itebilir. Bu durumun doğal sonucu önümüzdeki dönemde YPG içinde PKK kadroları ve Suriyeli unsurlar şeklinde bir ayrışmanın ortaya çıkmasıdır. Bu argümanı destekleyen bir veri, Afrin merkezde YPG’nin nasıl hareket temesi gerektiği konusunda PKK kadroları ile yerel militanlar arasında çıkan görüş ayrılığıdır. PKK liderleri, son güne kadar Afrin’de direnme çağrısı yaparken, Afrin’deki Kandil kadroları savaş seçeneğini zorlarken, yerel militanlar buna uymayıp kaçmayı tercih etmiştir.
Rusya-Türkiye işbirliği daha da artabilir
Zeytin Dalı Harekatı’nın Kuzey Suriye’de ortaya çıkardığı yeni güç dengesi, Suriye krizinin siyasi çözüm aşamasını da etkileyecektir. TSK ile birlikte Suriyeli muhalifler de kuzeyde giderek güçlenen bir aktör olarak öne çıkıyor. İdlib’de Zeytin Dalı harekatının sonlanması ile yedinci gözlem noktası kuruldu. 12 gözlem noktasının tamamlanması ile İdlib’de en azından orta vadede muhaliflerin kontrolü güvence altına alınmış olacak. Böylece Cerablus’tan başlayarak Cisr eş-Şugur’a kadar uzanan bir alanda ÖSO bölgesi ortaya çıkacak. Türkiye koruması altındaki bu alan siyasi çözüm masasında rejimin taviz vermeye daha açık olmasını sağlayacaktır.
Afrin sonrasında Suriye’deki Türkiye-Rusya işbirliğinin de güçlenmesi beklenebilir. Türkiye, ABD ile Münbiç konusunda anlaşma sağlanamaması halinde kademeli olarak bu şehir üzerindeki baskısını artıracak. Afrin sonrası süreçte Türkiye’nin YPG ile mücadele konusundaki adımları artık daha fazla Rusya desteği alabilir. Zira artık hedefte olan YPG alanları, aynı zamanda ABD nüfuz bölgeleri. Rusya, rejim ve İran ile birlikte Suriye’nin doğusunda ABD ile giderek çatışmacı bir hal alan rekabet içinde. Rejim yanlısı güçler, Deyr ez Zor bölgesinde birkaç kez SDG bölgelerine müdahale etmek istese de ABD’nin sert cevabı ile karşılaştı. Ancak Türkiye’nin de Münbiç üzerindeki baskıyı artırması, ABD’nin daha fazla sıkışması sonucu doğuracağı için söz konusu aktörler tarafından da olumlu karşılanabilir.
YPG’nin Afrin’i kaybetmesi ile Rusya’ya askeri bağımlılığı kalmadı ve örgüt tamamen ABD koruması altına girdi. Ayrıca YPG, Zeytin Dalı harekatına yeşil ışık yakması nedeniyle Rusya’yı da sorumlu tutuyor. Bu nedenle yakın vadede Rusya-YPG ilişkilerinde de kırılma yaşanması muhtemel ve bu da Türkiye’nin Rusya ile işbirliği zeminini güçlendirecek, Türkiye-ABD gerginliğini artıracaktır.
Rusya Afrin konusunda Türkiye’ye karşı büyük ölçüde destekleyici bir tavır aldı. Ancak aynı durumun Suriye’deki müttefikleri İran ve rejim açısından da geçerli olduğunu söylemek mümkün değil. Hatta İran’ın Afrin konusundaki tavrı nedeniyle Rusya’ya tepkili olduğu söylenebilir. Bunun en net işareti Zeytin Dalı Harekatı devam ederken rejim yanlısı ve İran destekli milis güçlerin YPG’ye destek olmak için Afrin’e girmesi oldu. Muhtemelen bu adım Rusya’nın bilgisi dahilinde ancak onayı ve desteği ile gerçekleşmedi. Rusya’nın Türkiye ile İran/rejim arasında tarafsız kalması askeri üstünlüğü elinde bulunduran Türkiye’yi öne çıkardı ve Türkiye YPG’lilerin yanı sıra ona destek veren Şii milis unsurları da hedef aldı. Dolayısıyla İran’ın hamlesi tamamen boşa çıktı. Rusya’nın bu tavrında Türkiye ile Suriye dışında da sürdürülen işbirliğinin rolü önemli. Ancak Rusya muhtemelen Suriye’de güçlenen İran’a karşı Türkiye’nin dengeleyici gücüne de ihtiyaç duyuyor. Zira Afrin’deki tablonun bir benzeri İdlib’de yaşanıyor. İdlib’de gözlem noktalarını kurmak için ilerleyen Türk ordusu İran destekli milislerin saldırılarına maruz kalırken Rusya’nın gözlem noktalarının kurulmasını desteklediği görülüyor.
Suriye’nin kuzeyinde yeni güç dengeleri
Zeytin Dalı Harekatı’nın sonuçları muhtemelen İran ve rejimin kaygılarını daha da artıracaktır. Artık Türkiye ÖSO ile birlikte Halep’teki rejim bölgeleri üzerinde daha fazla baskı uygulyabilir konuma geldi. Astana süreci nedeni ile taraflar arasında çatışma beklentisi bulunmasa da her iki taraf birbirlerinin niyetlerine güvenmiyor. İran özellikle kendisine bağlı milis güçlerin kontrolündeki Nubul ve Zehra yerleşimlerinin tehdit altına girdiği düşüncesi içinde olabilir.
İran ve rejimin YPG/PKK’ya dönük tavrında ise örgütün bundan sonra Münbiç ve Fırat’ın doğusunda nasıl bir yol takip edeceği belirleyici olacak. Mevcut ittifaklar üzerinden bakıldığında Türkiye’nin Münbiç ve Fırat’ın doğusunda baskısını arttırması, bu aktörler tarafından olumlu karşılanacaktır. Ancak ABD tehdidinin başka bir tehdit olarak gördüğü ÖSO ile ikamesi de tercih edilmeyecektir. Münbiç ve Fırat’ın doğusunda ABD-YPG ittifakının devamı Türkiye-İran koordinasyonu için zemin hazırlayabilir. Ancak İran ve rejim bundan ziyade YPG’yi kendi kamplarına çekmek isteyebilir. Bu işbirliği imkanı olduğu Afrin’de görüldü. ABD’nin Suriye’de öncelikli tehdit olarak gördüğü Şii milislerin YPG’li militanlarla birlikte fotoğraf vermesi, ABD’de bazı şüpheler uyandırmıştır. ABD, YPG’yi Münbiç’te de koruyamazsa örgütün İran eksenine kayması olasılığının farkında olabilir. Böylesi bir senaryo Türkiye-ABD yakınlaşmasını beraberinde getirecektir. Türkiye ise ittifaklarını nasıl belirleyeceği konusunda çok net. Türkiye açısından YPG ile birlikte hareket eden her aktör tehdit olarak değerlendirilecek.
*****
Bu yazı 23 Mart 2018 tarihinde Anadolu Ajansı Analiz Haber bölümünde “Zeytin Dalı Harekatı’nın muhtemel siyasi sonuçları” başlığı ile yayınlanmıştır.
*****
http://orsam.org.tr/orsam/DPAnaliz/14559?dil=tr
————————————-
[i] Oytun ORHAN; 1999 yılında Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi (ASAM) Ortadoğu Araştırmaları Masası’nda araştırmacı olarak çalışmaya başlayan Oytun Orhan, 2009 yılına kadar bu görevini sürdürmüştür. Orhan, 2009 yılından bu yana Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Merkezi (ORSAM)’nde araştırmacı olarak görevine devam etmektedir. Temel olarak Suriye ve Lübnan konularında çalışan Orhan’ın aynı zamanda İsrail-Filistin, Irak, Ortadoğu ve Türkiye’nin Ortadoğu politikası konularında çalışmaları yer almaktadır.
Lisans eğitimini Gazi Üniversitesi İ.İ.B.F. Uluslararası İlişkiler bölümünde tamamlayan Orhan, yüksek lisans eğitimini Hacettepe Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünde “Kimliğin Suriye’nin Bölgesel Politikalarına Etkisi (1946-2000)” başlıklı tezi vererek tamamlamıştır. Orhan, halen Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler bölümünde doktora eğitimine devam etmektedir.